İSTANBUL- Üniversitede Görsel Tasarım alanında lisans eğitimi aldın. Şimdi de Radyo Televizyon Ve Sinema konusunda yüksek lisans eğitimi alıyorsun. Peki, Görsel Tasarım ile Radyo Televizyon Ve Sinema arasında ne gibi bir ilişki söz konusu oluyor?
Videonun 24 kareden oluştuğunu düşünürsek, görselliğin de aslında karelerden oluştuğunu söylebiliriz . Görsellik ve sinema tasarımın her şeyidir, ki hazırladığım tez konusu da Türkiye’deki Korku Sinemasının sanatsallığı ve görsel yönetmenliğiyle ilgili olan bir konudur. Hem bir ihtiyaç; hem de araştırılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Tabi; sinema da görselliğe dayanıyor. Bu yüzden eğitim aldığım iki alan da birbiriyle çok bağlantılı alanlar. Esasında hepsini bağlayan çatı da; İletişim’dir. Ancak; TV-Sinema alanları daha çok da sinematografiye önem veriyor. Radyo ise işitsel bir mecra. Ses önem kazanıyor Radyo’da. İşin reklamcılık boyutuna geçtiğimizde ise görsellikle çok şeyi anlatmanız lazım. Hatta; bir kare dahi size çok şeyi anlatır. Orada sinematografide olduğu gibi olay örgüsü de yok. Bu açıdan daha zorlu bir iş yapıyor reklamcılar.
l Peki Ülkemizde ve dünyamızda Görsel Tasarım işleri sizce; nereye doğru yol alıyor ?
Bu alandaki çalışmaları incelediğimde; çok ciddi bir gelişim göze çarpıyor. Bu gelişimde yeni ortaya çıkan programların katkısını yadsıyamayız. Doğal olarak teknolojinin gelişmesi de bu alandaki gelişmeleri tetikliyor. Bizler 4 senelik eğitimimiz boyunca her sene yeni gelişmelerle karşılaştık. Bu da düşünce ve zihin yapımımız da çok etkiledi. Daha çok bizlerin; gelişime açık olmamıza yol açtı. Daha önceleri kabul etmediğimiz bir çok şeyi de kabul ettik. Özlem Oğuzhan hocamız bu durumla ilgili olarak ; kendisinin verdiği Medya’da Etik Yöntemler dersinde bir çok reklam türü sunmuştu ve son dönemde de gerilla tarzı reklamların çok önemli bir yere geldiğini ifade etmişti. Bu tarzı kısaca anlatırsak; sistemin ona sağladığı şeyleri dönüştürerek sistem aleyhine kullanmasına deniyor. Zaten;son dönemdeki gelişimle birlikte bir çok alan da birbirini tamamlar haline geldi. Normalde ilk bakışta anlaşılamayan pek çok şey; tekrar tekrar anlaşılır hale geldi.
Uzun süre boyunca kısa film ve televizyon sektörü için de çalıştınız. Bu alanların kolay ve zor taraflarını nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Çalıştığım; Ulan İstanbul dizisinde kameraman bir arkadaşımız vardı. Şunu derdi ki bize ;” Bu iş çok zorlu ve yorucu da olsa telefonuma gelen mesajla kaşe olarak yatan paranın miktarını öğrendiğim zaman bütün yorgunluğum vücudumun üzerinden kalkıyor .” Şimdi ;sektörün gelir düzeyi Türkiye’deki bir çok sektörden çok daha iyi durumda. Severek yapanlarla birlikte; televizyon sektörüne maddi-parasal amaçla giren arkadaşlarımız da çok. Ancak; sektörümüzün zorluklarını berili başlı alanlarla da kıyaslayamayız. Mesela; madencilik sektöründeki işçi kardeşlerimizin hayatlarından, uykularından ve ailelerine değer verdiği zamandan çok ama çok fedakarlık ettiklerini biliyoruz. Bizim yaptıklarımız madencilerin yanında emin olun kıyaslanamaz. Ancak; bu sektörde insanı harcayan bir sektördür. Örneğin 3 ay çalışırsınız, üç ay sonra bir de bakarsınız ki; üç ay da dinlemeniz lazım gelir. Neden; iş bulamamanızdan dolayı mecburi bir dinleme sürecine girmek durumunda kalırsınız. Mesela set yemekleri de çok iyidir;ama 15 dakikalık bir yemek arası gerekmektedir. Sabahlara kadar çalışır ve uykusuz geceler de yaşamak durunda kalırsınız. 10 saniyelik bir görüntüyü iki hatta üç saate kadar çekmek durumundasınız. Devamlılık isteyen bir sektördür bizimkisi.
Sizde iz bırakan sinema, dizi, reklam filmleri ile görsel tasarım alanında neler oldu ?
Ben çok hayalperest biriyim. Zaten reklamcılar ve sinemacılar hep hayallerinin peşinde koşarlar. Bir filmden 10 farklı şey çıkartabilmeliyiz. Bu yüzden olsa gerek fantastik ve bilim kurgusal işleri hep sevmişimdir. Özellikle de; benim en çok sevdiğim seri Star-Wars serisidir. Repliklerini de ezbere bilirim. O dönemin kafasıyla yapılıp; bugün bile zamanının ilerisinde olan bir seridir. Benim de Star-Wars üzerine çok özel bir koleksiyonum var. Kılıç koleksiyonu bu koleksiyon. Star-Wars’ın yanı sıra; Yüzüklerin Efendisi de benim için özel bir yere sahip. Zira Tolkien’in yarattığı orta dünya; benim ilgimi çekti. Yüzüklerin Efendisiyle alakalı özel bir başka koleksiyonum daha var. Bunun yanında; Marvel tarzı fantastik-bilimkurgu tarzı filmler de çok hoşuma gidiyor. Bu filmleri de izleyip, izleyip ben acaba ne yapabilir ,nasıl çekerdim diye uzun uzun düşünüyorum. Başka bir efekt, ışık veya renk kullanabilir miydim diye kafamda uzun süren bir düşünce aşaması oluyor. Çok da severim bu düşünceleri. Özlem Oğuzhan hocamızın çok sevdiğim bir sözü vardır. ” Film İzlemekten Sıkılacaksınız.” Diye. Belirli bir yerden sonra bu işin eğitimini alan kimseler olarak çok farklı bir noktada filmleri ya da TV işlerini izliyorsunuz. İzledikten sonra da; “Acaba ne yapardım?” diye de düşünmeden edemiyorsunuz ?
Gündelik hayatında neleri severseniz ve nelerden hoşlanmaktasınız ?
Benim gündelik hayatımda bir motosiklet sevdam var. Bu sevda da; uzun yıllardır süren bir sevdadır. Çocukluk yıllarından beridir motosikletle; uğraşmaktayım. Bizler bu sevdayı motosiklet kullanan ağabeylerimizden öğrendik. Kafamın hep mekanik parçaların işleyişine çalıştığını düşünürüm. Boş zamanlarımda garaja girip; motosikletlerin parçalarıyla epey uğraştığım oldu. Bu yaptığım davranışlarda hep Amerikanvari gelmiştir. Şimdi sıfırdan aldığın bir motosikleti baştan aşağı tasarlamak ,onu elden geçirmek de bir mesleki hastalık. Bende de bu hastalıktan var. Tabi; şu aralar gündelik hayatımız iş ile ev arasında geçmekte birlikte; özel hayatımda dostlarımla yemek yapmayı, gezmeyi pek severim. Ancak; hayatta yalnız yapmayı tek sevdiğim şey de motosiklet kullanmak. Yani o an; yalnız olup sadece motosikletin sesini dinleyip, saçlarının yüzüne ve gözüne rüzgârın vurması; işte o anı yaşamak da bende farklı bir takım duygu ve düşünceler oluşturuyor. Yine sporun özel yaşantımda özel bir yeri vardır ve spor yapmayı çok severim. Bu yoğunlukta zor olsa da yüzmeyi çok severim. Televizyon sektörünün içinden gelen birisi olarak Televizyonu fazla izleyemiyorum. Çünkü; iş tempom gereği zaten eve geldiğimde çok yorulmuş olarak geldiğim için, TV izleme gibi durumumun da yok. Fakat; Televizyon sektöründen gelen meslektaşlarımız da ;”Televizyon İzlemiyorum.” deyip sektörden para kazanıyorlar. Bu da ilginç bir kafa yapısı olsa gerek. Bilim Kurgu- Fantastik türü işler benim sinemada vazgeçilmezim olmuştur. Türk sinemasında güldürü konusunda favorim; ise Cem Yılmaz’dır. Ben; Cem Yılmaz’ın değişik bir mizah anlayışı olduğuna inanan birsiyim. Dram filmlerini fazla izlememekle birlikte eski Yeşilçam filmlerinin ayrı bir havası olduğuna inananlardanım. Boş vakitlerimde de film izlerim.
Sizin bir çok anınız olmuştur muhakkak ki gündelik hayatınızda. Bize ilginç anılarınızı paylaşabilir misiniz?
Motosikletle alakalı ilginç bir anımı paylaşayım. Ramazan ayındayız .Çok sevdiğim bir arkadaşımdan Sahur daveti almıştım. Motosikletle gece üç civarında çıkmıştım. Pendik’te bir lokasyon var; orada da sokak köpekleri motosikletlerin peşinden koşarlar. Bu köpeği gördüm, yavaşladım, köpek durdu. Ben devam ettim. Bir hisle arkama dönünce, köpeğin bacağımı kapacağını gördüm ve köpek bacağımı ısırdı .Bende son hızla devam ettim, durduğum zamansa bakım ve bacağımdan kanlar geliyor. Babamı aradım ve dedim ki; ”Beni köpek ısırdı.”. Telefonda öylece güldüğünü ve “Ah” deyip bu saate olayın nasıl olduğunu sorduğunu hatırlıyorum. Ben babamı aradığımda da saat üç buçuktu ve babama telefonda hastaneye gideceğimi iletmiştim. Tabi ;insanın başına böyle kötü bir şey olduğu zaman tribe giriyorsun. Sonra; babamla birlikte hastane hastane kuduz şüphemizden ve kuduz aşından dolayı dolaştık .Sonuçta da; Kartal Eğitim Ve Araştırma Hastanesine gittik. Hemşirenin de ilk sorusu da “Köpeği tanıyor musunuz?” oldu. İşin o tarafı sıkıntılı geçti. Çünkü; köpeği tanımayı geçtim, tekrardan karşılaşma ihtimalimiz de sıfıra yakın. Sonuçta; bir aşı karnesi oluşturdular ve iğnelerimi oldum. Bu arada; Kuduz aşısını da tam 5 kere olman gerekiyor ve olmadığınız takdirde polis sizi alıp; götürüyor. Bu kadar da önemli bir aşıdır Kuduz aşısı. Köpeğin bacağımda bıraktığı izse halen durmakta.
Son olarak okuyucularımıza ileteceğiniz mesajlar var mı?
Öncellikle gazetenize benimle röportaj yaptığı için teşekkür ediyorum. Sana ve gazetenizin çok değerli çalışanlarına başarılar diliyorum. Radyo-Televizyon Sinema ve Reklamcılık alanlarında çalışan , bir şeyler yapmak isteyen genç kardeşlerimize bir takım önerilerim olacak. Bizler hayallerimizle yaşayan insanlarız ve hayallerinizin peşinden koşmanız gerekiyor. Tökezleyebilirsin, düşersin, kalkarsın ama; hayallerini muhafaza etmelisin. Hayallerinizden vazgeçmeyin. Zira; ülkemizde bu alanda çalışmanın çok ciddi zorlukları var. Ellerinden geldiğince de çabalasınlar. Kendilerine birer idol seçişinler. Seçtiği idollerin peşinden koşmaya devam etsinler. Yaptıklarını veya yapacaklarını takip edip, idolüyle de mümkünse birlikte çalışsınlar. Benim hayatımda örnek aldığım iki insan oldu. Birincisi; Ali Şahin yani babam benim aynı zamanda ilk idolüm de oldu. Hayata dair öğrendiğim her şeyi yani %90’ını babam sayesinde öğrendim. Onunla sadece baba-oğul değil iyi birer arkadaş ve ortak olduk. Yani ; ilişkimiz baba – oğul olmanın da ötesine geçti. İkincisi ise; Hakan Aytekin hocam olmuştur. O da; benim için ikinci bir baba gibidir ve babamdan duymadığım çoğu nasihatleri de Hakan hocamdan duymuşumdur. Onların öğrettiklerini ben hayatımda uyguluyorum ve uygulamaya da devam edeceğim.
Editör: SİNAN ERDOĞDU