Warning: imagecreatefromjpeg(/var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/../dosyalar/gorsel/2018/08/18/3.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 44

Warning: imagesx() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 3

Warning: imagesy() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 4

Warning: Division by zero in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 11

Warning: imagecopyresampled() expects parameter 2 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 28
JASON STAHAM’IN BAŞROLÜNDE OLDUĞU ‘DERİNLERDE DEHŞET’ (III.BÖLÜM) - Tünaydın Gazetesi
SON DAKİKA
reklam
reklam

JASON STAHAM’IN BAŞROLÜNDE OLDUĞU ‘DERİNLERDE DEHŞET’ (III.BÖLÜM)

Eklenme Tarihi: 18 Ağustos 2018, Cumartesi - 09:47   Okunma Sayısı: 138386
JASON STAHAM’IN BAŞROLÜNDE OLDUĞU ‘DERİNLERDE DEHŞET’ (III.BÖLÜM)

 

Ekibin doktoru Dr. Heller bu fikre şiddetle karşı çıkmakta; çünkü beş yıl önceki kurtarma görevinde kendisi de yer alan bir isim ve Jonas’ı arkadaşlarının hayatını feda ettiği için asla bağışlamamıştır.  O zamanki teşhisini de asla değiştirmemiştir: Dr Heller’e göre  Jonas basınç kaynaklı bir psikoz yaşamış ve “aklını kaçırmıştır”. Dr. Heller’ı canlandıran Robert Taylor karakteri hakkında ;“Heller her zaman Jonas’ın yaptığı şeyi korkaklık olarak görmüş. Onun bu iş için sadece yanlış kişi olduğuna değil, olabilecek en kötü kişi olduğuna inanıyor” diyor.

Yine de, son söz Dr. Zhang’e aittir ve Dr. Zhang meslektaşlarını kurtarması için Jonas’ı ikna etmek üzere Mac’e eşlik eder. Jonas, Mac’i görmekten mutluluk, Zhang’la tanışmaktan da onur duymuştur ama yanıtı kesinlikle ”Hayırdır”.  Ta ki Mac ona denizaltının dümenindeki kişinin ismini söyleyene dek: Lori Taylor.

Lori  Taylor rolünü üstlenen Jessica McNamee ise , “Jonas bir daha asla dalmamaya kararlı ama eski karısının denizin dibinde olduğunu öğrenince işler değişiyor. Bana kalırsa, birçok erkek eski karılarını okyanusun dibinde bırakırdı” diyor ve esprili bir cümleyle ekliyor: “Lori çok iyi bir eski eş olsa gerek”. Lori  aynı zamanda enstitünün denizaltı araştırma gemisi Origin’in kaptanı. Bu durumu karakteri oynayan  Jessica McNamee ; “Lori bilimde yeni kapılar açma konusunda çok heyecanlı. Saldırıya uğramalarından sonra bile kontrolünü kaybetmiyor. Sıkı bir kadın” sözleriyle ekliyor.   Yetiştiriliş biçiminin onu role çeken unsurlardan biri olduğunu söyleyen oyuncu , “Köpekbalıklarını her zaman ilgi çekici bulmuşumdur. Avustralya’da büyüdüm. Orada okyanusa girerken akıllarımızda hep onlar vardır” diyor.

Origin’in üç kişilik mürettebatının diğer iki üyesi, Ólafur Darri Ólafsson’un canlandırdığı ve herkesin yalnızca takma adıyla çağırdığı Duvar ile Masi Oka’nın canlandırdığı Toshi. Bu iki bilim insanı meslektaşlığın ötesinde, birbirlerinin en yakın arkadaşlarıdır da . Ólafur Darri  Ólafsson bunu şu sözlerle  doğruluyor: “Duvar ile Toshi arasındaki yakınlığı hemen hissediyorsunuz; senaryo bunu çok iyi başarıyor”.

Masi Oka da, “Aralarında gerçekten güçlü bir bağ” var diyerek bunu doğruladıktan sonra, canlandırdığı karakter için, “Yaptığı işi seviyor. Kendini bilimin mucizelerine adamış olduğu için ona tam bir inek diyebiliriz. Toshi’nin evde özlediği bir karısı var ama bir yandan da, büyük mavi deniz onu çağırıyor. O yüzden gidip yeni keşifler yapmak zorunda”  demekte.

Origin’in görevi hem mürettebatın hem de yukarıdan izleyen Mana One’dakilerin hayallerinin çok ötesinde bir keşifle başlamıştır. Denizaltı, okyanusun dibi olduğu sanılan termoklin seviyesini başarıyla aşmıştır.  Mürettebat bir bulutu andıran hidrojen sülfit bariyerini aşarken, açığa çıkan yepyeni bir ekosistem ve daha önce hiç görülmemiş türler karşısında şaşkınlık yaşarlar. Ki ;bu türlerden biri de tarih öncesinden kalma dev bir köpekbalığıdır.

“Meg Derinlerdeki Dehşet”e adını veren karakter teknoloji yardımıyla  yeniden canlandırıldı

“Meg Derinlerdeki Dehşet”e adını veren karakterin yaratımı çok kapsamlı bir araştırmayla başladı.  Yönetmen Turteltaub  bu konu hakkında şunları kaydediyor: “İşimin sevdiğim yanlarından biri, her filmde bir konunun çakma uzmanı hâline gelmem. Megalodonlar ve köpekbalıkları üzerine araştırmalar yaptım çünkü insanları ne kadar doğru bir şeye çekerseniz, o şey o kadar korkutucu olur”.

Bir Megalodon’un iskeleti (tıpkı günümüzdeki köpekbalıkları gibi) kemik yerine kıkırdaktan oluştuğu için, dişler ve birkaç fosilleşmiş omurga haricinde Megalodonlara ait pek az kalıntı mevcuttur. Filimin görsel efektler amiri Adrian de Wet bu konuda şunları söylüyor: “Yaratığın boyutunu dişlerine dayanarak tahmin etmek için bir formül var. Öte yandan, okyanuslarda yüzdüğü dönemde neye benzediğine dair teoriler birbirinden farklı. İşe bilim insanlarının, arkeologların ve paleontologların onlar hakkındaki görüşlerini esas alarak başladık. Yine de, kendi Meg’imizi yaratırken eğlendik ve nihai görünümde karar kılmadan önce birçok deneme yaptık. Onun devasa, dehşet verici ve görkemli ama bir yandan da suda çok zarif görünmesine çalıştık. En önemlisi de, Meg’imizi büyük beyazın daha iri bir versiyonu olarak tasarlamadık”.

Boyutları arasındaki bariz fark bir yana, Meg ile günümüz köpekbalığı arasında deri ve solungaç açısından da kayda değer farklılıklar var ve filmin yönetmeni John Turteltaub bunu şöyle açıklıyor: “Kendi Meg’imize daha fazla solungaç koyduk çünkü okyanusun dibindeki düşük oksijenli ortam düşünülünce, fazladan solungaçlar geliştirmiş olabilir diye düşündük”.

Meg’in derisi konusunda ise, görsel efektler amiri Adrian de Wet şunları söylüyor: “Pütürlü bir doku ve dalgalı kahverengiyi tercih ettik. Hayvan diğer hayvanlarla dövüşmüş olabileceği için bol miktarda yara izi ve çizik ekledik; ayrıca sırt yüzgecinde yırtıklar ve çentikler var. Hatta tasarımımıza yıllar içinde Meg’e yapışmış deniz kabukluları bile ekledik”.

Fakat Meg’in uzak ara en korkunç özelliği  keskin dişleri. “Ağzı kocaman ve yüzlerce diş barındırıyor” diyor de Wet ve  şunu ekliyor: “Jilet keskinliğindeki bu sıra sıra dişler eti parçalayabilmeleri için tırtıllılar. Avı bir kez Meg’in ağzına girdi mi bir daha çıkamaz”.

Meg’in görünümünün tamamlanmasının ardından, de Wet karaktere hayat verilmesi için görsel efekt firmaları Scanline, Double Negative ve Sony Imageworks’le işbirliği yaptı. “Meg dev cüsseli olabilir ama milyonlarca yıl içinde evrimleşerek bir sualtı öldürme makinesine dönüşmüş. Bu yüzden de çok çevik ve seri” diyen görsel efektler amiri Adrian de Wet, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Oldukça esnek bir gövdesi var. Üstelik büyük kuyruğunu bir çırpışıyla, küçük bir sürat teknesinin yaklaşık hızına erişebiliyor. Köpekbalıklarının biyomekaniğini dikkatle inceledik, yüzme döngüleri üzerine ve Meg’in ileri hareketi nasıl gerçekleştireceğine dair bilgisayar testleri uyguladık. Meg hareket ettikçe derisinin altında kaslarının nasıl görüneceğini netleştirmek için büyük çapta AR-GE çalışması yaptık”.

Belirli sekanslar için Meg’in kafasının ve kuyruğunun fiziksel modelleri de yapıldı. Ancak, oyuncular büyük ölçüde hayal güçlerini kullanacakları için, yapımcılar zekice bir görsel referans oluşturarak onların canavarı tam boyutuyla kafalarında canlandırabilmelerine yardımcı oldular.  Bu durum hakkında yapımcı Di Bonaventura, “Nakliye sandıklarını 24-25 metre uzunluğunda bir alana yan yana ve üst üste sıraladık. Ardından konteynırların yanına Meg’in resmini çizdik. Bu şekilde gerçek boyutunu gördüğünüzde ağzınız açık kalıyor. Meg’in yanında sardalya gibi durduğumuzu fark ediyorsunuz. Tatminkar bir yemek için bizden çok sayıda gerekir” diyor .

Görsel efekt ekipleri, Meg’in yanı sıra, filmin tüm sualtı dünyasını da yaratmakla sorumluydular; buna okyanus tabanının topoğrafyası ve termoklin yüzeyinin altında keşfedilen tuhaf canlı skalası da dahil! “Gerçekten var olan türleri aldık ve biraz yaratıcı özgürlük kullandık. Canlılarımızdan bazıları başka başka türlerin bir melezlemesi çünkü burası dünyadan kopmuş ve daha önce hiç görülmemiş bir yer” diyor flimin  görsel efektler amiri Adrian de Wet.

Su Meg’in doğal habitatı olduğu için, kaçınılmaz olarak su efektleri de gerekliydi. Bu konuda, de Wet’in açıklaması şu şekilde : “Suyu yararak ilerleyen dev bir yaratığınız varsa, bol miktarda su püskürmesi ve sıçraması olacaktır. Bunların çoğunun bilgisayarda yapılması gerekti. Ne şanslıyız ki, su efektleri alanında uzmanlaşmış, dünyanın en iyi isimlerinden bazılarıyla çalıştık”.

Filmin yönetmeni John Turteltaub ise, “Görsel efektler ağzımı açık bıraktı. Bunlar ekranda hareket eden piksellerden ibaret değiller; seyircilerin bu yaratıkların animasyon olduğunu düşünmeyi bırakmalarını sağlayan çok boyutlu bir hikaye ve drama yaratıyorlar. Efektçilerin yaptıkları şey dahiyane” diyor.

Bu arada filmde  oyuncuların güvenliği ve çekim ekibinin güvenliği için her şey düşünülmüş. Bütün oyuncular dalış koordinatörü David Murrell  koordinatörlüğünde hareket ettiler. Dublör koordinatörü Allan Poppleton ve ekibi başrol oyuncuları, dublörler ve arka plan oyuncularının da dahil olduğu oyuncu kadrosu için bir yüzme kursu düzenlediler. Oyuncular yapacakları hareketler konusunda başarılı  oldukları gibi  hayati öneme sahip hareketleri çabuk öğrenmişler.

Filmin başrol oyuncusu sudaki etkinliği tartışılmaz olan  ve yüzücülüğüyle de bildiğimiz Jason Statham’dı. Bu yüzden  Staham hariç tüm oyuncular kursa katıldılar. Staham da zaman zaman kursu takip ederek, oyunculara destek sağladı.

Aktörle daha önce beş projede daha çalışmış olan dublör koordinatörü Allan Poppleton da aynı görüşte olduğunu şu sözlerle belirtiyor: “Jason balıkadam olduğu için tehlikeli bir sahneyle ilgili anlayışı gerçekten müthiş. Bu da bize onun yetkinlik düzeyinde, yani oldukça üst seviyede aksiyonlar tasarlama fırsatı verdi. Bunun filme hiç kuşkusuz büyük katkısı oldu”.

Yönetmen Turteltaub bu konu hakkında, “Her şeyi okyanusun ortasında çekebilmek çok daha iyi olurdu. Büyüyü bozmak istemem ama elinizde insan yapımı dev bir göl varken, yine suda olup, her şeyi daha iyi kontrol edebilirsiniz”  diyor.

Her iki tankın suları da Özel Efektler ekibi tarafından bulunmuş Ozone isimli bir sistemle filtrelendi. Murrell bunu şöyle açıklıyor: “Bu sistem suyu çok nötr ve berrak yapıyor. Suda çekim yapmanın yarattığı sorunlardan biri, eğer su bulanıksa onu temizleyememeniz. Görsel efektlerle pek çok şey yapabilirsiniz ama önce kamerada görmediğiniz bir şeyi sonradan efektle netleştiremezsiniz. Bu kadar ılık ve berrak bir açık hava tankı çok nadir bulunur, yani bu çok büyük bir artıydı”.

Tankların görsel netliği  filmin görüntü yönetmeni Tom Stern’e ve sualtı görüntü yönetmeni Kina Scollay’e de göre de çok fayda sağladı. “Tanklar muhteşemdi çünkü su o kadar netti ki ışığı nereye istersek koyabiliyorduk” diyor Scollay ve ekliyor: “Görüntü yönetimimiz açısından çok faydalıydı”.

“Meg Derinlerdeki Dehşet”in bazı sahnelerinin çekimleri bölümlere ayrılırken; bazı kısımlar tanklardan birinde ya da her ikisinde, geri kalanı ise Yeni Zelanda’nın kuzeyindeki Hauraki Körfezi’nde çekildi. Kayıtlar daha sonra Turteltaub ve kurgu ustaları Steven Kemper ile Kelly Matsumoto tarafından kusursuzca birleştirildi.

Filimin en heyecan verici birleştirilmiş sekanslardan birinde Jonas, Zhang Enstitüsü’nün teknelerinden Charlotte’dan denize dalarak Meg’e etiket takmaya çalışıyor. Görev pek de planlandığı gibi gitmez ve dev köpekbalığı Jonas’a dönerek ölümcül bir kovalamaca başlatıyor.  Bu  sahneyi dublörsüz canlandıran Jason Statham şunları söylüyor: “Bu sekansın bir kısmı okyanusta çekildi çünkü arka planda benim tekne tarafından çekiliyor olmam gerekiyordu; böyle bir şeyde sinema hilesi yapamazsınız. Bunu gerçekçi bir şekilde çekmemiz önemliydi. Fakat tabi sudan çok hızlı bir şekilde çıkmam gereken sahnede makara düzeneği kullandık. Bunu gerçek bir teknenin arkasında yapmak fazla tehlikeli olurdu; o yüzden su tankında çekim yaptık. Hırpalanmak ve bu tür şeyler yapmak bana büyük heyecan veriyor”.

Teknenin yan tarafına inşa edilmiş büyük bir makara düzeneği hem Statham’ı suda sürüklemek için kullanıldı hem de bir vinci ve çekim ekibini taşıdı. Kovalamacayı yüzeyin altından görüntülemek için genellikle dalgıçlar tarafından kullanılan bir DPV’den (akülü sualtı taşıtı) yararlanıldı. İkinci birim yönetmeni James Madigan bu sahneyi şöyle ayrıntılandırıyor: “Bulabildiğimiz en hızlı DPV’yi aldık. Teknik ekibimiz aracın önüne kamerayı monte edebilmemize imkan tanıyan özel bir kasa yaptı. Yani elimizde adeta motosiklete monte edilmiş bir sualtı kamerası oldu. Onu kullanmanın harika yollarını bulduk”.

Birleştirilmiş bir diğer sahnede de, Suyin özel bir köpekbalığı kafesi içinde suya inmekte.  Charlotte’tan aşağı sarkıtıldığı ilk bölüm körfezin açık sularında çekildi; sekansın kalanı ise dalış tankında kaydedildi.

Mana One’ın köpekbalığı kafesi, geleneksel metal kafeslerin aksine, silindir şeklindeydi ve şeffaf, kırılmaz polikarbondan üretilmişti. Filmde kafesi tasarlayan kişi Jaxx olsa da, gerçek hayatta bu kafes  ise filmin yapım tasarımcısı Grant Major’ın icadıydı. “Sahneye sinematik bir his vermek ve kafesi adeta görünmez kılmak istedim. Böylece Meg’le yüz yüze geldiğinde Suyin’in yaşadığı gerilimi gerçekten hissedebilecektiniz” diyor Major ve tasarımın oluşum sürecinde  “Tekneyi Auckland’da kiraladık. Teknenin bir okyanusbilim enstitüsüne ait gibi görünmesi için üst güverteleri yeniden tasarladım” diyor.

Özellikle de sonunda Charlotte’ın başına gelecek olan durum düşünülünce, yapım ekibinin kiralık tekneyi filmin tamamında kullanması mümkün olamazdı. Bu nedenle filmin yapım tasarımcısı Grant Major da duruma söyle bir açıklama getiriyor; “Çok şanslıydık ki teknemiz aslen Auckland tekne imalatçıları tarafından üretilmişti. Teknenin sadece arka yarısını inşa etmeleri için kendileriyle anlaştık ve bu parçayı Kumeu’daki yüzey tankımıza koyduk”

Kostüm tasarımcısı Amanda Neale oyuncu kadrosunun giydiği dalgıç kıyafetlerinin üretimini “İçinde çalıştığımız farklı ortamlar belirledi” diyerek ekliyor: “Üç ayrı kalınlıkta suni kauçuk kullandık: Açık deniz için 7 mm; tank için 5 mm; ve suyun dışındaki sahneler için 2 mm. Ayrıca, doku ve renklerde de denemeler yaptık çünkü suyun altına girdiğinizde renkler canlılığını biraz kaybeder. Siyah kauçuk üzerinde kırmızı ve limon yeşilinin canlılığı özellikle hoşuma gitti. Oyuncuların yüz çevresinde ışığın daha iyi yansıması için dalgıç kıyafetlerinin önüne serigrafi yaptık”.

“Meg Derinlerdeki Dehşet”te yer alan diğer iki tekne çekimi Hauraki Körfezi’nde gerçekleştirildi. Bu sahnelerin birsinde yatta bir düğün istenmeyen bir misafirin yaklaştığının habercisi olur. Bu davetsiz misafir, gelinin çok sevdiği Yorkshire cinsi köpeği Pippin’i öylesine korkutur ki, köpek hayatını kurtarmak için yata son sürat geri yüzer. Diğer sahnede ise Zhang Enstitüsü ekibinin yönetimindeki tanker boyutundaki bir gemide, kahramanlarımız, her şeyden habersiz kumsalda eğlenceli bir gün geçiren binlerce Çinlinin ve turistin hayatını kurtarmak için zamanla yarışırlar.

Körfezde çekim yaparken, set olarak kullanılan teknelerin haricinde, küçük bir destek filosuna da gerek duyuldu. Bunun sebebi; karadan kilometrelerce uzağa insanları getirip götürmek lojistik açıdan sorunlu olmasıydı. Küçük filoda 15 metrelik bir Techno vinçle donatılmış bir kamera teknesinin yanı sıra; saç ve makyaj, kostüm, aksesuar, yeme içme departmanları ve güvenlik dalgıçları için tekneler mevcuttu. Flimin yönetmeni  John Turteltaub  çekimler için şunu kaydediyor: “Denizde çekim yapmak maceralı ve eğlenceli ama doğa üzerinde pek az kontrole sahipsiniz. Deniz bir dalgalı, bir durgun. Hava bir gün rüzgarlı ve yağmurlu, bir gün sakin ve yağışsız... Yine de her şeye değer çünkü hikaye için olması gereken öğelerle iç içesiniz. Herkes için heyecan verici bir deneyimdi”.

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: SİNAN ERDOĞDU

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam