Warning: imagecreatefromjpeg(/var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/../dosyalar/gorsel/2018/09/27/Flimekimi_2018_ProgramYYndan_SecYmeler.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 44

Warning: imagesx() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 3

Warning: imagesy() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 4

Warning: Division by zero in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 11

Warning: imagecopyresampled() expects parameter 2 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 28
Filmekimi 2018 Program’ından Seçmeler - Tünaydın Gazetesi
SON DAKİKA
reklam
reklam

Filmekimi 2018 Program’ından Seçmeler

Eklenme Tarihi: 27 Eylül 2018, Perşembe - 10:22   Okunma Sayısı: 71911
Ekim ayı ise İstanbullu Sinemaseverler için “Filmekimi” demektir. İKSV tarafından düzenlenen  ve bu sene İstanbul’da 5 Ekim  ile 14 Ekim tarihlerinde yapıldıktan sonra Türkiye’nin birçok kentine de uğrayacak olan  Filmekimi’inde  bu seneki programdaki filmler ilan edildi.

İSTANBUL

Biz de bu seneki programdan dikkatleri çeken bazı filmleri sizlerle paylaşmak istiyor ve sinema severlere “İyi Seyirler” diliyoruz.

Her filmi büyük ses getiren Yorgos Lanthimos’un Venedik’ten ödülle dönen Sarayın Gözdesi Filmekimi’nde !

The Lobster, Köpekdişi, Kutsal Geyiğin Ölümü gibi her filmi büyük ses getiren Yorgos Lanthimos’un, prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde ödül kazanan son filmi, yönetmenin önceki filmlerine kıyasla çok farklı bir iş, çünkü Sarayın Gözdesi bir dönem filmi.

18. Yüzyılda geçen filmde Fransa ile savaş sürerken iki soylu kuzen, Marlborough Düşesi Sarah ile akrabası genç Abigail, İngiltere Kraliçesi Anne’in gözdesi olmak için birbirleriyle rekabete girer. Kraliçe Anne’in sağlığı bozulurken iktidar, hırs, aşk ve hasetten güç alan saray entrikaları alıp başını gider. Günümüzün en parlak üç kadın oyuncusunu (Olivia Colman, Emma Stone, Rachel Weisz)  bir araya getiren The Favourite, The Crown, All About Eve ve hatta Jackie Brown ile karşılaştırılan, yeni bir Lanthimos başyapıtı, Variety dergisine göre ise “kusursuz kesimli bir pırlanta”.

Absürt karakter Quinquin’in maceraları uzaylılarla devam ediyor

İlk gösterimini Locarno Film Festivali’nde yapan Coincoin et les z’inhumains, Bruno Dumont’un absürt mizah anlayışını sürdürüyor ve yine mahallenin haylazı Quinquin ile diğer tipleri izliyor. Artık kendine CoinCoin diyen Quinquin’in garip maceraları üç yıl sonra da devam ediyor.

Ancak bu defa, Fransa’nın rüzgârlı kuzey sahillerinde inekler ve cesetler yok; zift birikintilerine benzeyen uzaylıların istilası söz konusu. Dumont’un müzikal Jean d’Arc’ı Jeannette’i geçen yıl Filmekimi’nde izlemiş, Quinquin’i de 2015’te P’tit Quinquin / Küçük Serseri ile tanımıştık.

Jafar Panahi’ye Cannes’te En İyi Senaryo ödülü kazandıran Üç Hayat Filmekimi’nde !

İran sinemasının en yetkin isimlerinden Jafar Panahi’nin Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filmi sosyal medyanın İran’daki popülerliğinden yola çıkıyor. Sanatçı, kendini ve ailesini bir sosyal medya olayının tam merkezine yerleştiriyor ve hem sanat dünyasını hem İran toplumunun huzursuzluğunu keskin gözlemciliğiyle mercek altına yatırıyor.

Panahi, İran-Türkiye sınırında, ailesinin memleketi olan Azerice konuşulan köylerde çektiği Üç Hayat’ta film çekmesi yasaklandığı için intihar eden bir kızın mesajını instagram üzerinden alan ünlü yönetmen olarak kendini oynuyor. Filmde yer alan şiirler ise , devrim öncesinin en büyük sinema yıldızlarından, günümüzde film çekmesi yasak olan Shahrzad’a ait.

Altın Palmiye kazanan ilk Japon filmi olan Arakçılar Japon Sinemasının son dönemdeki en başarılı işlerinden

Hirokazu Kore-eda’nın Cannes’dan Altın Palmiye’yle dönen yeni filmi, yönetmenin sevilen tarzını yansıtan dokunaklı bir aile dramı. Filmin kahramanları, ufacık bir evde yaşayan ve geçinmek için süpermarketlerden yiyecek çalan bir aile. Sokakta terk edilmiş küçük bir kızı kendilerince evlat edinen aile böylece büyüyor, ancak bu iyilik cezasız kalmıyor.

1997’den bu yana Altın Palmiye kazanan ilk Japon filmi olan Arakçılar’ı Cannes ana yarışması jüri başkanı Cate Blanchett, “oyuncuların performansları, yönetmenin vizyonuyla iç içe geçiyor” diyerek övmüştü. 2013’te Filmekimi’nde gösterilen Like Father Like Son / Benim Babam, Benim Oğlum filmiyle “aile nedir?” sorusunu toplumsal bir açıdan ele alan Kore-eda hem tekniği hem de konusuyla Japon sinemasının efsane yönetmeni Ozu’yu anımsatıyor.

Jia Zhang-ke’nin Cannes’da yarışan son filmi Jiang Hu Er Nv / Ash Is Purest White Filmekimi’nde!

Jia Zhang-ke’nin Cannes’da yarışan son filmi Jiang Hu Er Nv / Ash Is Purest White, Filmekimi’nde gösterilecek. Ash Is Purest White, Çin’in son yıllardaki dönüşümünü gangster dünyasında geçen bir aşk trajedisi yoluyla anlatırken; sevgilisi yerine hapse giren bir kadının salıverildikten sonra ülkesinin değişimine tanıklık etmesi ve sevgilisini aramasını konu edinien bir çalışma

Cannes’da Sinefil Derneği tarafından Jüri Özel Ödülü ve Zhao Tao’ya En İyi Kadın Oyuncu Ödülü verilen filmin esin kaynakları, John Woo ve Johnnie To’nun jianghu Çin mafya filmleri.

Her filminde sürprizlerle izleyicinin karşısına çıkan sinemacı Jia Zhang-ke’nin daha önce Filmekimi’lerinde Günahın Dokunuşu ve Dağlar Uzaklaştığında filmleri de  yer almıştı.  Jia Zhang-ke filmini şöyle tarif ediyor: “Toplumun kıyısında yaşayan bir çiftin hikâyesi - kayıp gençliğim ve gelecek hayallerim… Yaşamak, sevmek ve hür olmak…”

Filmin görüntü yönetmeni Eric Gautier, daha önce Olivier Assayas, Walter Salles ve Leos Carax’ın yönettiği filmlerde çalıştı. Qiao karakteri, Zhang-ke’nin önceki iki filminde rol alan oyuncu Zhao Tao’nun kesilen romantik sahnelerinin farklı bir hikâye anlattığı fikrinden yola çıkmış. Filmin Çince adı, “Jianghu bölgesinin oğulları ve kızları” anlamına geliyor ve konusu aynı olmasa da usta Çinli sinemacı Fei Mu’nun filmiyle aynı adı taşıyor. Çin mafyasına atfedilen “Jianghu” sözcüğü aslında “nehirler ile göller” demek.

Happy Hour’dan beş yıl sonra sinemaya  dönen Ryusuke Hamaguchi’den romantik bir öykü Asako

Çok beğenilen Happy Hour’dan beş yıl sonra sinemaya dönen yönetmen Hamaguchi, Cannes’da prömiyerini yapan Asako 1&2’de birbirine son derece benzeyen iki adama âşık olan bir kadının hikâyesini anlatıyor. Tomoka Shibasaki’nin romanından uyarlanan filme adını veren Asako, önce genç ve karizmatik Baku’yla, ondan ayrıldıktan yıllar sonra da onun çok benzeri başka bir adamla birlikte oluyor. Baku yeniden hayatına girmeye çalışınca Asako, hem duygusal hem de zihinsel çelişkilerin ortasında kalıyor.

Kalbin ve aklın gizemlerine odaklanırken romantik bir büyüme hikâyesini merkezine alan Asako 1&2, Kiyoshi Kurosawa’nın öğrencisi Hamaguchi’nin çağdaş Asya sinemasının en yenilikçi yönetmenlerinden biri olarak yerini perçinliyor. Asako 1&2, Fransız Yeni Dalga akımının filmlerinden esin buluyor.

Ödüllü yönetmen Paolo Sorrentino Loro ile siyasi hicve uzanıyor ve bir dönem İtalya’sını tasvir ediyor

Her filmiyle olay yaratan, Muhteşem Güzellik’le Oscar’a, The Young Pope ile TV ekranlarına uzanan Paolo Sorrentino, yine ülkesinin entrika dolu dünyasına dönüyor ve kamerasını bu kez eski başbakan Silvio Berlusconi’ye çeviriyor.

Sorrentino bir yandan skandalların adamı Berlusconi’yle sınır tanımadan dalga geçiyor, öte yandan da İtalyan siyasetine ilginç bir açıdan göz atıyor. Kurt siyasetçiyi, Sorrentino’nun birçok filminde birlikte çalıştığı Toni Servillo canlandırıyor. Toronto Film Festivali’nde uluslararası prömiyerini yapan Loro, siyasi hicvin en çağdaş ve en usta örneklerinden birini beyazperdeye getiriyor.

Gaspar Noé’nin son sınırları zorlayan çalışması Climax Filmekimi’nde

Çektiği filmlerle izleyicilerini sonuna kadar zorlayan  yönetmen Gaspar Noé, Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünün en iyi filmi seçilen Climax’te de bu  kuralı bozmuyor. “Rüya ve kâbuslarını” perdeye yansıtan Noé, son filminin merkezine bu kez dansçıları yerleştiriyor. Dansçılar son provalarını yaptıktan sonra beklenmedik bir gelişmeyle Noé tarzı sürpriz, hazmı zor olaylar birbirini kovalıyor.

Climax’in dansçılarını dansçı-müzisyen Kiddy Smile Paris’te dans savaşlarından seçti. Filmin koreografileri Diplo, Sia, Björk, Rihanna, 30 Seconds to Mars’la çalışmış, Los Angeles’lı Nina McNeely’ye ait. Koreograf rolündeki Sofia Boutella’yı Kingsman filminden tanıyoruz. Filmde waacker, krumper ve electrodancers gibi farklı sokak tarzları yer alıyor.

Lars Von Trier’in son filmi “The House That Jack Built” sinema severleri ikiye böldü

Flimekimi 2018 Program’ında yer alan bir diğer dikkat çekici çalışma da 2013 tarihli Nymphomaniac’tan bu yana sessiz kalan Lars Von Trier’in en son çalışması olan The House That Jack Built.

Film parlak oyuncu kadrosuyla göz kamaştırırken dehşet verici hikâyesi ve görselliğiyle izleyicileri ve eleştirmenleri ikiye böldü. Her filminde izleyiciyi zorlayan Von Trier, Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filminde çıtayı iyice yükseltti. Film, 1970’lerde başlayıp, bir seri katilin 12 yıl boyunca işlediği korkunç cinayetleri katilin gözünden takip ediyor.

Filmin oyuncu kadrosunda seri katili canlandıran Matt Dillon’la beraber  Bruno Ganz, Uma Thurman, Riley Keough de  filmin diğer önemli isimleri olarak karşımıza çıkıyor.

Alice Rohrwacher’in son filmi  olan “Lazzaro Felice” mistik bir dostluk hikayesi

The Wonders / Mucizeler ile sevdiğimiz Alice Rohrwacher’in son filmi Lazzaro Felice günümüz dünyasını mistik öğelerle ele alan bir dostluk hikâyesi anlatıyor. İtalyan sinemasının yükselen yeteneklerinden Alice Rohrwacher’in insanın ruhuna işleyen filmi, hem tarzı hem konusuyla efsane Pasolini’nin yapıtlarını anımsatıyor.

Düz bir zaman çizgisi izlemeyen ve Super16 filmle çekilen Lazzaro Felice, özellikle filme adını veren masum Lazzaro rolündeki Adriano Tardiolo’nun performansıyla öne çıkıyor.

Sinemanın ustalarından Jean-Luc Godard’ın son filmi İmgeler ve Sözcükler dünyanın hâlleri üzerine bir çalışma

Hiçbir kalıba sığmayan, dünyanın en yaratıcı ve yenilikçi yönetmenlerinden Godard’ın bu son filmi yine kışkırtıcı, yine zorlayıcı, elbette politik ve zihin açıcı. Godard’ın kendi sesiyle “Savaş geldi” diyerek başlattığı, bazılarına göre “gözlere ve kulaklara hitap eden bir şiir” bazılarına göreyse “bir korku filmi kadar güncel ve dehşet verici” olan İmgeler ve Sözcükler, aynı zamanda  bilge aktivist Godard’ın gözünden dünyanın hâlini anlatıyor.

Farklı formatların, görüntü kaynaklarının, ses parçalarının kolajlandığı İmgeler ve Sözcükler, sinemada artık hiçbir şeye özgün denilemeyeceğini iddia eden bir zihin egzersizi, oryantalizmden sinema ahlakına kadar birçok konuya değinen görsel bir bombardıman, yine heyecan verici bir başyapıt.

Usta yönetmen Costa-Gavras’ın ustalaşma yolunda giden oğlu Romain Gavras Dünya Senin ile aksiyona uzanmakta

İlk gösterimini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan bu hareketli gangster komedisinin bahtsız başkahramanı Farés, artık torbacılığı bırakıp sakin bir hayata başlamak ister ama dediğim dedik annesi bütün birikimini harcamıştır. Son bir vurgunla durumu kurtarmaya çalışırken başı İskoç gangsterler, komplocu tetikçiler hatta deniz korsanlarıyla derde girer. Göz kamaştırıcı oyuncu kadrosu, hiç dinmeyen enerjisi ve aksiyon sahneleriyle öne çıkan Dünya Senin’in müziklerini de Jamie xx ile Sebastian üstleniyor.

Yönetmen Romain Gavras, aslında uzun zamandır ekranlarımıza konuk oluyor. Kanye West & Jay-Z, DJ Mehdi, Justice, Last Shadow Puppets, M.I.A, Simian Mobile Disco için çektiği video klipleriyle tanınan Romain Gavras, usta yönetmen Costa-Gavras’ın oğlu, Julie Gavras’ın kardeşi.

Alonso Ruizpalacios’un son filmi olan Müze 1985’deki Meksika Antropoloji Müzesi soygununa farklı bir pencereden bakıyor

25 Aralık 1985’te hırsızlar Meksika Antropoloji Müzesi’ne girdiler ve ülkenin en değerli hazinelerini alıp götürdüler. Bu müze, Meksika’nın en saygın, en bilinir, neredeyse kutsal mekânlarından biriydi. Bu olay, tarihin en büyük müze soygunlarından biriydi. Yetkililerin soyguncuları uzun süre bulamadı, zaten ipucu da yoktu. Yıllar sonra, müzeyi talan edenlerin 30’lu yaşlarında iki veterinerlik fakültesi öğrencisi oldukları anlaşıldı.

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: SİNAN ERDOĞDU

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam