Burayı diğerlerinden ayıran en önemli özellik tüm çalışanlarının ortaya gönüllerini koyması. Yemek yapan çay dağıtan işleri çekip çeviren herkes gönüllü. Hiçkimse hizmeti karşılığında para almıyor. Üstelik yaptığı yemeği yediyse demlediği çayı içiyorsa parasını ödüyor.
Kahvehanenin alt katında bir butik ve ayakkabıcı var. İhtiyacı olan herkes burdan giysi ve ayakkabı alabiliyor. Her zaman açık. Bayramlarda mağazalardan sadece çocuklar için alışveriş yapılıyor.
Üst kat küçükler için oyuncakçı, okullular için kırtasiye. Bir marketleri var. Burdan dağıtılan aylık kumanyalar ihtiyaç sahibi mutfakları sevindiriyor. Sokakta kalanlar için bir otelleri de var. Ayrıca tedavi için İstanbul’a gelen kanserli çocukların tedavi süresince kalabilecekleri apartları bulunuyor.
Aşevi sokakta ve ucuz bekar odalarında kalanların karınlarını doyurması için 365 gün yemek veriyor. Çocuklar ve büyükler için dersler de veriyorlar. Müzik dersleri, İspanyolca, Osmanlıca, Rusça dil dersler, film ve ritim atölyeleri hepsi ücretsiz.
Deliler Kahvehanesi dünyada eşi benzeri olmayan bir yardımlaşma topluluğu. Kahvehanenin kurucusu Ali Denizci İstanbul’da bir yalıda doğup büyüdü. Üniversiteyi bitirdi hayatının belki de en güzel çağlarını arayış içinde geçirdi. Evden ayrıldı. Üç buçuk yıl sokaklarda yaşadı. Hayatının sekiz buçuk ayını mezar yeri satın aldığı Aşiyan Mezarlığı’nda geçirdi. Aşiyan Mezarlığı’nda geçen ayların sonunda hayatı değişti. Hayatta yanıt aradığı sorulara düşünerek cevap buldu. Korkularının üzerine giderek.
Bir gün Balat’ta bir kahvehanede otururken yanına akli dengesi yerinde olmayan biri geldi. Ali Denizci kişiyi şöyle anlatıyor:
“Her tarafı eflatun fularlarla süslü bir deli geldi yanıma. ‘Bana bir çay ısmarlasana.’ dedi. Eyvallah dedim. Kayıt yapabilir miyim diye sordum. Tabi yap dedi. Ne iş yaparsın nerden geliyorsun dedim. ‘Gemlikten geliyorum’dedi. Yürüyerek mi geldin dedim. Evet diye yanıtladı. Neden diye sordum. ‘Ben deliyim ya pisim ya beni otobüsler almıyorlar’ dedi.
Ali Denizci konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘Sevmek lazım, deli gibi sevmek lazım. Yaratılan her şeyi sevmek lazım. Sadece insanı kuşu böceği değil taşı toprağı da sevmek lazım. Bunun için de mangal gibi bir yürek lazım. O yürek de Ercan da var. Biz de bunun üzerine Deliler Kahvehanesi’ni kurduk.”
Balat’ta 2007 yılında açılan Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar, Aşıklar Kahvehanesi ihtiyaç sahibi herkese ulaşmaya çalışıyor. Tamamen gönülden din, dil, ırk fark etmiyor.
Ali Denizci “ Derviş Baba” isminin hikayesini ise şöyle anlatıyor: “ Derviş ‘kapı eşiği’ demek. Kapı eşiğinde yatan adam demek. Karşılıksız yardım yapan zihniyet sadece dervişlikte vardır. Yargılamayan sadece hizmet eden insan tipi derviştir. Onun dışında karşılıklı çıkar vardır. Ya Allah rızası için yaparsın ya kendi kişisel çıkarların için yaparsın. Allah rızası için yaptığında bir şey yoktur. Bu soruların ötesindesin demektir. İnanıyor musun inanmıyor musun sağcı mı solcu mu bunlar değil bizi bir tek şey ilgilendiriyor. Yardıma ihtiyacı var mı yok mu. O yüzden ‘Derviş Baba’
2007’den bu yana onbinlerce kişiye yardım eden kahvehane tabiri caizse sokaktaki delilere öncelik veriyor. Ali Denizci yaşamda yapmılması gereken tek şeyi ‘Kendin Olmak’ şeklinde yorumluyor ve devam ediyor: “Hayatın en büyük zenginliği Allah’ın yarattıklarıdır. İnsanın ürettikleri değil. Deliler çok önemli zenginliklerdir. Ben onlardan çok şey öğrendim. İnsan çok önemli bir zenginlik.”
Kahvehanede her gün bir konuk üzerine sohbet oluyor. Bilim, sağlık, müzik...Gönülden, her şey ücretsiz. Kahvehane’nin destekcisi çok. Gönülden çalışanı, kek getirip satanı, bağışta bulunanı... Gönüllülerin kimi doktor, kimi öğretim görevlisi, kimi işsiz. Onların felsefesi çok net. “ Görüyorsan, duyuyorsan sorumlusun”
Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: KÜBRA ÇELEPİ