İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) kentin geleceğini doğrudan ilgilendiren, son günlerin en önemli gündem maddelerinden Kanal İstanbul projesini düzenlediği “Kanal İstanbul Çalıştayı” ile masaya yatırdı. Çalıştayda farklı disiplinlerden bilim insanları, hukukçular ve finans uzmanları katıldı. 40 bilim insanı 8 ayrı panelde Kanal İstanbul’la ilgili fikirlerini paylaştı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de Kanal İstanbul’un ilk kez kamuoyuna açık bir şekilde tartışıldığı çalıştaya katılanlar arasında yer aldı. Çalıştay’a 2685 kişi katıldığı açıklanırken, Çalıştay’da birbirine paralel sekiz oturum ve tüm katılımcıların kürsü kullanabildiği bir de forum yapıldı. Forum’un ardından İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Mehmet Çakılcıoğlu da günün son konuşmasını yaparak çalıştayı tamamladı.
“İstanbul'da içtiğimiz üç bardaktan birini karşılayan su kaynaklarının yok olma riski doğacak”
Yerli ve yabancı medya kuruluşlarının yoğun ilgi gösterdiği çalıştayda, ilk konuşmayı, “Kanal İstanbul’un Dünü Bugünü” başlığıyla, İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün yaptı.Akgün Kanal İstanbul projesinin ilan edildiği 2011 yılından bu yana yaşananlar ve proje üzerindeki tartışmaları özetleyerek konuşmasına başlayarak şu notları paylaştı;
Güngören, Esenler Bağcılar 30 cm yükselecek. Bugün İstanbul'da içtiğimiz üç bardaktan birini karşılayan su kaynaklarının yok olma riski doğacak. Bugün projenin çevresel boyutları iki oturumda tartışılacak. Kültürel mirastan bahsedeceksek, Kanal İstanbul çok önemli bir arkeolojik ve sit alanlarını içeriyor. ÇED raporunun değerlendirme toplantısı oldu. Burada da bu kültürel mirastan bahsediliyor ancak sunumu yapan arkadaşlar çözüm öreni olarak iyi uygulama örneği olarak Hasankeyf gibi bunları taşıyabiliriz dediler. Bunlar raporda da yazıyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu “Hiç kimse,‘Ben bilirim, ben yaparım’ demesin”
Çalıştayın açılış konuşmasını ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gerçekleştirdi. İmamoğlu, sözlerine, çalıştayı izleyen medya mensuplarının “10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutlayarak başladı. “İstanbul öyle kıymetli, öyle eşsiz bir şehirdir ki, ona tek bir kazma vuracak olanın bile çıkıp bunu niye yapmak zorunda olduğunu anlatmak mecburiyeti vardır” diyen İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kanal İstanbul, İstanbul’un coğrafyasını değiştirecek, doğal hayatın ve şehir hayatının bütün boyutlarını ciddi biçimde etkileyecek bir proje. Bu projeyi gündeme getirenlerin, buna neden mecbur olduğumuzu anlatmak ve toplumu ikna etmek zorunlulukları vardır. Kanal İstanbul, mecbur olmadıkça hiç kimsenin asla evet demeyeceği, çok büyük ve çok riskli bir ameliyat. Tamamıyla yanlış bir ameliyat. İstanbul kesip biçilecek. İstanbul’un hayati sistemleri zarar görecek. İstanbul’un bazı bölgeleri felç olacak. Kimi yerleri sakat kalacak. Bir şehri böyle riskli, böyle ölümcül bir ameliyata sevk edenler, ‘Siz ne derseniz deyin, bu ameliyat yapılacaktır’ diyemezler. Bunu yapmayı kafalarını koymuş olanlar, bu ameliyata neden mecbur olduğumuzu mutlaka anlatmak zorundalar. Hepimiz ama hepimiz, İstanbul’un neden kesilip biçilmek zorunda olduğunu anlamak zorundayız. Bu mecburiyetin sebepleri konusunda, hep birlikte, 16 milyon hatta 82 milyon vatandaşımızla ikna olmalıyız. Hepimiz, İstanbul’a dayatılan bu büyük ameliyatın riskleri konusunda her şeyi bilmek ve her detayı öğrenmek zorundayız. Önce öğreneceğiz. Öğrenmeliyiz. Ondan sonra hep birlikte kararımızı veririz. Bütün bunlar, sağlıklı bir öğrenme ve düşünme süreciyle ortaya çıkabilir ancak. Bu çalıştay, İstanbul’un bağrına batırılacak bıçağın, yani Kanal İstanbul’un bütün risklerini bilimsel olarak ortaya koymayı amaçlıyor.”
Bilim ve bilim insanları ne diyorsa, ona kulak vereceklerini vurgulayan İmamoğlu, “Anlamaya, öğrenmeye ve sorgulamaya çalışacağız. Kanal İstanbul’un yaratabileceği bütün riskleri bileceğiz ve sonra her birimiz kendimize şu soruyu soracağız: Bütün bu riskleri almaya değer mi? Kanal İstanbul’a gerçekten mecbur muyuz? Bize anlatılanlar doğru mu? Bu şehrin ve bu ülkenin bunca sorunu varken, sıkıntıları, dertleri bunun sırası mı şimdi? Bizim Kanal İstanbul’la ilgili tavrımız siyasi değil, hayatidir. Çünkü bu proje, bu şehrin tüm tarihi boyunca karşılaşabileceği en büyük risklerden biridir. Bu projeyi gündeme getirenlerin, ‘Siz ne derseniz deyin, biz bu ameliyatı yapacağız’ diyenlerin iki temel argümanı var: ‘İstanbul Boğazı’ndaki gemi geçişleri dolayısıyla yaşanması muhtemel riskler ve bu projenin Türkiye’ye sözüm ona gelir getirecek olması.’ Gemilerin, özellikle de tehlikeli yük taşıyanların, boğazdan güvenli bir biçimde geçmelerini sağlamak çok önemli bir konudur. Bu konuda elbette hepimiz çok hassas olmalıyız. Boğaz güvenliğini sağlamak adına, hükümetimiz, uluslararası planda hangi adımı atacaksa, hepimiz onun arkasında oluruz ve tam destek sağlarız. Her türlü iş birliğini yapmak zorundayız. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama büyük ve tehlikeli gemilerin geçiş güzergahını İstanbul’un bir yerinden alıp başka bir yerine taşıdığınızda güvenlik sorununu çözmüş olamazsınız ki. Böyle bir şey yok. Üstelik Kanal İstanbul’un, eni ve derinliği itibariyle zaten büyük gemiler açısından bir alternatif olamayacağını, ayrıca gemileri Boğaz yerine kanaldan geçmeye zorlayamayacağımızı da gayet iyi biliyoruz. Kimse bizi, tabiri caizse, çocuk yerine koymasın! İstanbul’un neresinden geçerse geçsin, risk oluşturan gemiler, Türkiye’nin ortaya koyduğu yüksek güvenlik standartlarına harfiyen uyarak geçmek mecburiyetindedir. Asıl olan, bunu sağlamaktır” dedi
Kanal İstanbul ile İstanbul Boğazı’nın özellikle petrol taşımacılığındaki fonksiyonunu azaltmanın amaçlandığını belirten İmamoğlu, bu durumun da yanlış olduğunu ifade etti. İmamoğlu, “Güzergahı boğazdan alıp kanala çevirmekle bunu sağlayamazsınız. Yapılması gereken, Samsun - Ceyhan Petrol Boru hattı gibi farklı alternatifler geliştirmek ve hayata geçirmektir. Bütün bu boyutları, farklı alternatifleri bir kenara bırakıp, ‘Boğaz güvenliği için, Kanal İstanbul şarttır’ sonucuna ulaşmak doğru değildir, rasyonel değildir, akılcı değildir. Aksine, bir ‘oldu bitti’ye zemin hazırlamadır, bahane üretmedir. Kanal İstanbul projesinin sahipleri, ikinci olarak bunun Türkiye’ye gelir getireceğini öne sürüyorlar. Bunu neye dayanarak ileri sürüyorlar anlamak mümkün değil. Daha bahsedilen projenin hangi parayla, kimin tarafından, nasıl bir finansman modeliyle yapılacağı bile belli değil. Hatta ne yapılacağı bile değil! İnanın ne yapılacağı belli değil. Günümüzü gecemizi bu işe harcıyoruz. Her gün farklı bir modelden söz ediliyor” diye konuştu.
Çalıştaydan çıkacak tüm sonuçları millete ve millet adına karar verme sorumluluğu olan tüm makamlara göndereceklerini belirten İmamoğlu, “Böylelikle, biz 16 milyon İstanbulluya ve bu aziz şehre, bu aziz şehrin değerlerine karşı sorumluluğumuzu en üst seviyede yerine getiriyoruz. Hiç kimse konuşmazken, hiç kimse konu hakkında tartışma imkanı bulamamışken, her şey yangından mal kaçırırcasına, oldu bittiye getirilmek istenirken, halkımızın bilgilenmesi için, İBB olarak inisiyatif aldık. Devletimizin ilgili makamlarını sorumluluğa davet ettik. Bilim insanlarının konuşması için platformlar yarattık. Önce su sempozyumunu ve ardından bu çalıştayı organize ettik. Bundan sonra da gerekli tüm hukuki mücadelemizi vermeye devam edeceğiz. Görevlerimizden ve hukuki sorumluluklarımızdan asla geri kalmayacağız” dedi.
Meral Akşener “İstanbullu, ‘Ben istedim,yapacaksınız’ tavrına hayır diyecek”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kanal İstanbul'un Türkiye'ye ve İstanbul'a katkısı olmayacağını ifade etti ve şunları söyledi ; “Kanal İstanbul'un 9 senedir üzerinde durulmuyordu, bugün niçin birden bire önümüze getirildi anlamak mümkün değil. Herhangi bir bilim insanıyla tartışılmış mı? Hayır. 9 yıl boyunca uyutulmuş da niye bugün ortaya konmuş? Hayır. Türkiye'ye büyük kazançlar sağlayacak mı? Hayır. İstanbulluyu ferahlatacak mı? Hayır. ‘Ecdat ecdat’ diyenler açısından Fatih Sultan Mehmet'in emaneti açısından bırakılan vasiyete uygun mu? Hayır. Bunlar niye oluyor biliyor musunuz? 31 Mart’ta Ekrem Başkanı seçtiğiniz için. Beyefendinin sinirini bozdunuz. 23 Haziran'da, bütün İstanbullu, 804 bin oy farklıya Ekrem İmamoğlu'nu yeniden seçti. Beyefendinin sinirini iki kere bozdunuz. Bu, İstanbullulara ders verme eylemidir. Kanal işi nereden çıktı? Sebebi sensin başkan. Kazanmasaydın, olmayacaktı. Bu bir yönetim anlayışıdır. Yani ne demek istiyorum? Üzgünüm ama, Sayın Erdoğan bu ülkenin babası sayıyor kendini. Bir böyle bir ruh hali olamaz. Seçilmiş, seçimli monarşinin hüküm sürdüğü, sarayların hüküm sürdüğü, ben istiyorum kavramının ortaya çıktığı, Erdoğan babamız bizler de onların sinirini bozan insanlarız. Bu, İstanbulluyu cezalandırmaktır. Bu, ‘Ben bu ülkenin her şeyiyim’ diyen bir bakış açısının tezahürüdür. Bu, ‘Güç benim elimde. Canım isterse, herkesin kafasına o çekici vururum’ demenin tezahürüdür. İstanbullu, bu ‘Ben istedim, yapacaksınız’ tavrına hayır diyecek, kaya gibi duracak. Ben, imza vermeye gittim. O sırada duran insanların olgunluğu… İstanbullu, bu ne olduğu belirsiz projeye hayır diyecek ve geçit vermeyecek. Ben buna inanıyorum. İstanbullu, bu cezalandırmanın karşılığını oyuyla karşılık verecek."
Kemal Kılıçdaroğlu “Neden önceliği insan hayatına vermiyoruz”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) düzenlediği “Kanal İstanbul Çalıştayı”nda konuştu. “Türkiye açısından büyük sorunlar doğuracak bir olayı tartışıyoruz. Bir kişinin dayatması üzerine tartışıyoruz” diyen Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Büyük sorunlar doğacak bir olayı tartışıyoruz. Neden tartışıyoruz? Hangi gerekçeyle tartışıyoruz? Bir kişinin dayatması üzerine… Bireylerin, ailelerin, bir toplumun öncelikleri vardır. Bir devletin öncelikleri vardır. Bunlar planlarla ilgilidir. Planı kim yapar? O toplumun saygıdeğer bilim insanları, akademisyenleri, mühendisleri, mimarları, ekonomistleri yapar. Yani liyakat erbabı olan kişiler bir toplumun önceliklerini belirler. Peki bu projenin önceliklerini kim belirliyor? Bu ülkenin mimarları mı, mühendisleri mi, jeologları mı, ekonomistleri mi, dış politika uzmanları mı? Hayır. Bir kişi belirliyor. ‘Benim önceliğim budur, ben bunu yapacağım’ diyor. Biz de diyoruz ki; ‘Kusura bakma beyefendi, sen bunu yapamazsın.’ Bunu yapmaya kalkan olursa bir kuruş para dahi vermeyeceğiz Millet İttifakı iktidarında. Kimse yapamaz.’
İstanbul ciddi bir deprem riskiyle karşı karşıya. Milyonlarca insan o riskle karşı karşıya. Eğer bu ülkenin sorunlarıyla, bu kentin sorunlarıyla, bu kadim kentin sorunlarıyla ilgileneceksem, önce insana yardım ederim. Deprem riskiyle karşı karşıya. Kentsel dönüşümü yapalım. Hazır Büyükşehir Belediye Başkanımız. Onun ekipleri, kadroları hazır. İlçe belediyeleri de hazır. Hiçbir siyasi parti farkı gözetmiyor. Belediye başkanımızın bakışı bu. O zaman neden bu sorunu çözmüyoruz. Neden önceliği insan hayatına vermiyoruz. Çocuklarımızın geleceği için çaba harcamıyoruz. Onları neden deprem riskiyle baş başa bırakıyoruz. “
ÇED Raporunu yerden yere vuruyor. Ya siz bu raporu görmüyor musunuz Allah aşkına. Bu bilim insanlarının yazılarına, görüşlerine değer vermiyor musunuz? Türkiye’nin yönetilmediğini ve savunulmadığını sık sık söylüyoruz. Evet, Türkiye gerçekten de yönetilmiyor ama asla hiçbirimiz umutsuz değiliz; asla. Bu ülkeye, bütün güzellikleri getireceğiz. Bu ülkeye, sevgiyi, bu ülkeye hoşgörüyü getireceğiz ve hiç kimse unutmasın; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyeti, görkemli bir demokrasi ile taçlandıracağız.”
Çalıştayda 4 farklı salonda, 8 ayrı oturumda, 40 bilim insanı Kanal İstanbul’la ilgili fikirlerini paylaştı. İBB Başkan Danışmanı Yiğit Oğuz Duman yönetiminde gerçekleştirilen “Kanal İstanbul’un Ekonomi Politiği’’ başlıklı oturuma Gazeteci Çiğdem Toker, Boğaziçi Üniversitesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Adaman, Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Levent ve Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Emek konuşmacı olarak katıldı.
Oturumda konuşan Gazeteci Yazar Çiğdem Toker, Türkiye’nin 2020 bütçesinin 1 trilyon 82 milyon, bütçe açığının ise 140 milyar öngörüldüğünü kaydederken, 118 milyar maliyetle Kanal’ın Türkiye bütçesinin yüzde 11’ine denk ve bütçe açığı kadar olduğunu söyledi. Devletin zor aygıtlarını kullanarak bu tür büyük projeleri hayata geçirdiğini ifade eden Toker, büyük inşaat şirketlerinin hegomanyanın şirketlerine döndüğü iddiasında bulundu. ‘’İstanbul’un geleceği müteahhit firmalara temsil edilmemeli’’ diyen Toker, finansörler, bankerler ve alt müteahhit firmalardan oluşan bir piyasanın ayakta tutulmaya çalışıldığını kaydetti.
Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Fikret Adaman ‘’Projenin ömrü ne kadar? İskonto haddi nedir? Bunların hiç birinin bilmiyoruz. Doğru fiyatlara ulaşmamız için tüm bu bilgilere sahip olmamız lazım. Projenin bir çok belirsizlik taşıyor. Sonuçlarından emin olunmayan projelerde ihtiyatlı olunması gerekir. Sosyal ekonomik hayata ciddi etkileri olacak. Bilimi fetişize etmemek lazım’’ dedi.
Kanal İstanbul’un en çok zorlandığı çalışmalardan biri olduğunu belirten Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Haluk Levent, bölgeler arası dengesizliğin çok fazla olduğu Türkiye’de tüm yatırımın İstanbul’a yapılmasının yanlış olduğunu söyledi.
Kanal İstanbul’un proje döngü yönetiminin kurulmadığının altını çizen Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Emek ise, Kanal’ın yapılmasına gemi trafiğinin gerekçe gösterildiğini; ancak geçen gemi sayısının her geçen gün azaldığını söyledi.
Tüm gün süren Çalıştay’ın kapanış konuşmasını İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Mehmet Çakılcıoğlu yaptı. Çakılcıoğlu, “Bugün sekiz oturumda, kırk konuşmacı görüşlerini bildirdi. Bu görüşler için teşekkür ediyoruz. Dünyada tek olan İstanbul’un tarihi ve mistik yapısı zedelenecek. İstanbul için üst ölçekli planlar yapılmıştı. Yapılan planlarda Kanal İstanbul bölgesi, korunması gereken alanlardan biriydi. Küçükçekmece Gölü yarı tuzlu bir sudur. Biz yapılacağına inanmıyoruz; ama Kanal gerçekleştiği durumda bu göl de yok olacaktır” dedi.
Kaynak: ÖZEL HABEREditör: SİNAN ERDOĞDU