SON DAKİKA
reklam
reklam

İBB Tarafından Kurulan İstanbul Planlama Ajansı Lansman Toplantısıyla Tanıtıldı

Eklenme Tarihi: 18 Şubat 2020, Salı - 11:47   Okunma Sayısı: 238355
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), kent yönetimine dair stratejilerin, geniş katılım ve ortak akılla belirlenmesi amacıyla “İstanbul Planlama Ajansı”nı (İPA) kurdu.  Açık, şeffaf, hesap verilebilir ve kapsayıcı yeni nesil belediyecilik anlayışının esas alınacağı ajansın tanıtım toplantısı, İstanbul Harbiye’deki  İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Yoğun bir katılımla gerçekleştirilen toplantıda, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, ilçe belediye başkanları, yabancı ülke diplomatları ve çok sayıda siyasi parti temsilcisi de hazır bulundu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, seçim vaatleri arasında bulunan Ajans’ın tanıtıldığı toplantının açılış konuşmasını yaptı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu “16 milyonun sorunlarına ancak ortak akıl ile çözüm bulabileceğimize, adil, yeşil, yaratıcı bir İstanbul’a, üreten, paylaşan ve yaşayan bir İstanbul’a, ancak yerel demokrasiyi birlikte inşa ederek kavuşacağımıza yürekten inanıyoruz. “

Konuşmasına başlarken İstanbul’da yola çıkarken, “İstanbul Senin” sloganını benimsediklerini belirten İmamoğlu, “Panelde konuşacak olan kıymetli konuklarımız, ‘Şehir kaç yaşında’ diye sorunca zorlandık. ‘İstanbul Senin’ demek kadar işin doğasına uygun başka mesaj yok. Çünkü hepimizin. Allah bu şehri, ‘İstanbul benim’ diyenlerden korusun. ‘İstanbul Senin’ derken 16 milyona, ‘İstanbul’un geleceğine birlikte karar verelim’ demek istedik. İşin ruhu bu. Hep birlikte karar verelim. Çünkü biz, size çok güveniyoruz. Belki bazı insanlar, bir avuç insana güvenmekle süreçleri yönetme kabiliyeti ortaya koymayı marifet görüyorlar. Biz, tam aksine bu şehrin tüm yaşayanlarıyla karar vermenin, aslında bizi, şehri ve doğayı koruyacağını biliyoruz. Onun için 16 milyonun sorunlarına ancak ortak akıl ile çözüm bulabileceğimize, adil, yeşil, yaratıcı bir İstanbul’a, üreten, paylaşan ve yaşayan bir İstanbul’a, ancak yerel demokrasiyi birlikte inşa ederek kavuşacağımıza yürekten inanıyoruz. İstanbul, yıllardır ortak akla dayanmayan, insanı merkeze almayan çılgın projelerden yoruldu. İstanbul ranttan ve betonlaşmadan yoruldu. İstanbul, ‘En doğrusunu ben bilirim’ diyen, ‘Bu şehirde benim dediğim olur’ diyen siyasetçilerden ve yöneticilerden artık bıktı. Bu bıkkınlığını da son seçimlerde çok güçlü bir şekilde ortaya koydu ve yeni bir başlangıca olan inancını tüm dünyaya gösterdi” dedi.

Konuşmasının devamında yerel demokrasiyi güçlendirmek amacıyla, “İstanbul Kent Konseyi”ni kurduklarını kaydeden İmamoğlu, “Bu İstanbul için yeni bir başlangıçtır. Bu başlangıçla; İstanbul’un iktisadi ve toplumsal stratejilerini belirlemek, mekansal organizasyonunu tariflemek için, yenilikçi ve kapsayıcı bir planlama çabası içine giriyoruz. İstanbul’un temel ihtiyacı bu anlayışın etrafında, toplumsal bir uzlaşıyla bir araya gelebilmektir. Ancak bu şekilde, gelecekte her kim göreve gelirse gelsin, İstanbul’a ihanet edilmesinin önüne set çekebiliriz. Biz, İstanbul’u İstanbul yapan değerlerle, gelişen ekonomisiyle, korunan tarihsel kimliğiyle ve en önemlisi geleceğe umutla bakan insanlarıyla, planlama sürecini kurgulayacak bilgi, birikim, inanç ve vizyona sahibiz. İstanbul, bütüncül bir bakış olmadan, bazen tek bir kişinin iradesi, bazen de bir avuç insanın talepleriyle şekillenen, kervan yolda dizilir anlayışıyla parça parça üretilen bir projecilik kafasıyla yönetilme dönemini kesinlikle geride bırakmıştır. İstanbul, çocuklarımızın geleceğini elinden alan, doğal yaşam alanlarını, kıyılarını, ormanlarını, tarım alanlarını ve kültürel mirasını yalnızca para edip etmemesine göre ele alan anlayışla yönetilme dönemini geride bırakmıştır” diye konuştu.

İPA’nın , konusunda uzman yüzlerce bilim insanının katkısı ile İstanbul’un gerçek sorunlarına çözüm üretecek ve uzun vadeli mekansal ve stratejik planını ortaya koyacağını ifade eden  İmamoğlu, özetle şunları söyledi: “Böylelikle; İstanbul’da yatırım yapmak isteyen küresel veya yerel iş insanı, bir belirsizlik sarmalı içerisinde kaybolmayacak. Böylelikle; İstanbul’da işsizlik, yoksulluk, deprem, mülteci ve göç gibi kriz boyutlarına varan gerçek sorunlara akılcı ve etkin politikalar geliştirilecek. İklim krizi, sağlıklı ve ucuz gıdaya erişim, ekoloji gibi tüm dünyanın üzerinde hararetle durduğu, küresel yok oluş teorilerinin tartışıldığı bir dönemde, gerçekçi politikalar ve yol haritası ortaya konulabilecek. Böylelikle bu şehir, Kanal İstanbul gibi geleceğimizi ipotek altına alan cinayet projelerini değil, insanların yaşam kalitesinin nasıl artırabileceğinin, İstanbul’un nasıl daha çok katma değer üreten bir kent haline getirilebileceğinin önünü açacak projeler geliştirebilecek. Böylelikle ben de İBB Başkanı olarak kendimi bu ortak akla gönül rahatlığı ile emanet edebileceğim. “

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu İstanbul Planlama Ajansı bünyesinde  kurulan 4 farklı birim olan Vizyon 2050 Ofisi, Enstitü İstanbul, İstanbul İstatistik Ofisi ve Kamusal Tasarım ve Proje Koordinasyon Merkezi’nin kurulduğunu duyurarak şunları söyledi :

“Sizlere buradan söz veriyorum ki; geçmişte olduğu gibi siyasi hesaplar ile bu yönde oluşturulan çabaları, alınan bilimsel kararları yok sayan bir yaklaşımın Büyükşehir Belediyesi içerisinde var olmasına kesinlikle izin vermeyeceğim. Gelecek nesillere yaşanabilir, doğal ve kültürel mirasa saygılı, çevreyle uyumlu ve altyapısı tamamlanmış şehirler bırakacak kent planlarının yapılması esas olacak. Özetle küresel bir vizyona sahip, katılımcı, sürdürülebilir ve bütüncül bir planlama sistemini hayata geçiriyoruz. Altını çizerek belirtmek isterim ki; İstanbul’un geleceğinin ancak ve ancak İstanbul’dan, İstanbullular ile birlikte planlanabileceğini biliyoruz. Sizlere, belediyenin odalarında yalnızca uzmanlar tarafından yapılacak, sayfa sayfa raporları ile raflara kaldırılacak bir plandan bahsetmiyorum. Bizzat hayatın içinde, her aşamasında halkın ve ilgili paydaşların katılımına açık, kurduğumuz ve kuracağımız platformlarla, ortak masalarla ilişki içerisinde teknolojiyi tüm alanlarda kullanıma sokan, yenilikçi ve uygulanabilir bir planlama anlayışını hayata geçireceğiz. İstanbul Planlama Ajansı bünyesinde 4 farklı birimi; Vizyon 2050 Ofisi, Enstitü İstanbul, İstanbul İstatistik Ofisi ve Kamusal Tasarım ve Proje Koordinasyon Merkezi’ni de hayata geçirmiş bulunuyoruz.”

İBB 13 Mart’ta Taksim Çalıştayı Düzenleniyor

Konuşmasının devamında İstanbul’daki meydanların kimliksiz ve kullanışsız halinden kurtararak hak ettikleri değere kavuşacağını ifade eden Başkan İmamoğlu sözlerini söyle sürdürdü : “Bugün sizlerle ‘İstanbul Meydanlarına Kavuşuyor’ kampanyamızı da duyurmak istiyorum. İstanbul’un en önemli buluşma noktaları olan meydanları bugünkü kimliksiz ve kullanışsız halinden kurtararak hak ettikleri değere yeniden kavuşturacağız. Meydanlar bu süreçte genci ile yaşlısını, öğrenci ile esnafı, yoksul ile zengini, tasarımcı ile kullanıcıyı, tarih ile geleceği buluşturacak. Meydanlar, demokrasinin filizlendiği alanlar olarak kendi kendini yeniden var edecek. Taksim’den başlayarak sırasıyla Bakırköy, Üsküdar-Salacak-Harem kıyı bandı ve Kadıköy meydanlarında, yarışma yöntemi ile her türlü tasarımın niteliğini arttırmayı hedefliyoruz. Katılımcılığı artırmak adına, yarışma öncesinde ve yarışma süresince ilgili aktörlerle ilişkilerin kurulmasını, kamuoyunda mekana yönelik algının güçlendirilmesini, yarışma sonrası seçim sürecinde ise yurttaşlarımız dahil olmak üzere farklı paydaşlara rol verilmesini sağlayacağız .Sonuç olarak belirli bir takvime sıkışmış, sınırlı bir katılımcı ile elde edilecek bir proje geliştirme sürecinden değil; çalıştaylar, sergiler, anketler ve atölyeler ile uzun soluklu ve katılımcı bir kamusal alan yönetişim modelini hayata geçirmiş olacağız. ‘istanbulsenin.org’ web adresimizden tüm bu süreçler takip edilebilecek. 13 Mart tarihinde düzenleyeceğimiz ‘Taksim Çalıştayı’ ile başlangıcını yapacağımız Taksim Meydanı tasarım sürecine ilişkin meydanda geçici olarak kurmuş bulunduğumuz etkinlik ve sergi alanında kısaca bahsettiğim bu içerikte aktiviteleri gerçekleştireceğiz. Bu süreç içerisinde hem teknolojinin imkanları ile hem de Taksim ve çevresindeki birçok mekanda katılımcı pratikleri hayata geçireceğiz. İstanbul’un diğer birçok alanında… Bağcılar’dan Sultangazi’ye, Mecidiyeköy’den Avcılar’a birçok meydanda, nitelik ve nicelik değerlendirmeleri yaparak, bölgede yaşayanların ihtiyaç ve taleplerini de karşılayacak biçimde, kültür ve sanat öğelerini içerisinde barındıran canlı, kimlikli yaşam alanları üreteceğiz.”

İmamoğlu “Yerel Demokrasi için Yeni Bir Başlangıç” başlıklı paneli dikkatle takip etti

Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasının ardından, şehir ve bölge plancısı Prof. Dr. İlhan Tekeli moderatörlüğünde, her ikisi de sosyolog olan Prof. Dr. Richard Sennett ve eşi Prof. Dr. Saskia Sassen’in katılımıyla “Yerel Demokrasi için Yeni Bir Başlangıç” başlıklı panel gerçekleştirildi. İmamoğlu, yaklaşık 2 saat süren paneli başından sonuna kadar dikkatle izledi. Panelde siyasetten, bürokrasiye, bilim dünyasından öğrencilere kadar bin 200 civarında katılımcı panelde hazır bulundu.

Panelde ilk sözü alan  İlhan Tekeli temel sorunun demokrasi eksikliği olduğu ifade ederek, işleyen bir demokrasi için güçlü bir topluma gerek bulunduğunu söyledi. Tekeli, şu önerilerde bulundu:

“İçinde bulunduğumuz durum vahimdir. Türkiye’nin muhalefet elindeki 11 belediyesi, ülkemize yeni bir yerel demokrasi modeli sunmalıdır. Tek tek konular üzerinde verilen mücadele etkisizdir. Yerel demokrasi modelinin ortaya konmasındaki o katılımcı süreç, kendi başına yaratıcı bir siyasete dönüşebilir. Yeni demokrasi projesi, yerelin yeniden tanımlanması ve burada alınan kararlara ilişkin meşruiyet çerçevesinin yeniden çizilmesi üzerine kurulmalıdır. Büyük kentlerimiz, yeni bir yerel kamusal alan stratejisi geliştirmelidir ve o büyük stratejiyi parçalar üzerinden uygulamaya başlamalıdır. Bu, Türkiye belediyeciliğine yeni bir boyut kazandıracaktır. Belediyelerin, kamu alanlarını, toplumun sosyalizasyon biçimini değiştirecek bir proje olarak ortaya koyması gerekiyor. Türkiye’de dayanışmacılık anlayışımız küçük gruplar halindedir. Bir büyükşehirde, parçalanmamış bir aidiyet, parçalanmamış bir toplum oluşturmak istiyorsak, çok ciddi bir kamu alanı geliştirme stratejisine ihtiyacımız var.”Son olarak yurttaşların karar verme süreçlerine katılım ve siyasetle ilişkilerini keyifli bir hale getirmek gerektiği değerlendirmesini yapan Tekeli, sözü Prof. Dr. Richard Sennett’a bıraktı.

Konuşmasına eşiyle beraber panelde bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başlayan Sennett, “Açıkçası, 10 yıldır Türkiye’ye gelemedim. Diplomatik bir dille ifade etmek gerekirse, bugünkü ile kıyasladığımızda, o dönemki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı çok daha farklı bir üslupla konuşuyordu. Diplomatik bir dil kullandığımın altını çizerim” dedi. Konuşmasında açık şehir (open city) kavramına değinen ve bunun örneklerini gösteren Sennett, dinleyicilerle dünyanın farklı yerlerindeki deneyimlerini paylaştı. Açık sistemlerin, hataların kolayca tespit edildiği, inovasyona yatkın sistemler olduğunu söyledi. Sennett, sözlerine şöyle devam etti:“Açık şehir, daha deneyimsel; fakat öz eleştiriye de yer bırakan, daha muğlak, daha direnç gösterilebilecek alanlara değinilen ve böyle bir karmaşanın nelerden oluştuğunun araştırıldığı bir sistemdir. Kapalı sistemlerde ise elinizde bir hipoteziniz vardır. Bu doğru mudur, değil midir diye kanıtlamaya çalışırsınız. Hatalarınızı kendi içinizde görür ve kapalı devre çözüm üretirsiniz. Birlikte çalıştığım bilim insanları, kapalı sistemleri hep ikinci sınıf bilim olarak tanımlamıştır.”

Günümüz demokrasisinin açık sistem ile özdeşleştirilmesini doğru bulmayan Sennet, iki kişiden birini seçmeye dayalı bir düzenin gerçekte kapalılık görüntüsü verdiğini ifade etti. Sennet, açık bir demokrasinin netlikten ziyade farklılıkları, karmaşıklığı kucaklaması gerektiğini anlattı. Günümüz dünyasında böyle bir demokrasiye pek rastlanmadığını açıkladı.  Sennet, konuşmasında açık sistemlere, Hindistan’da farklılıkların bir arada yaşadığı ve birbiriyle dayanıştığı Nehru’yu örnek verdi. Gelişmesi durmuş, zamana uyum sağlayamayan, statik bir form olarak da Çin’in başkenti Pekin’deki tek çocuklu aileler için inşa edilmiş toplu konutları gösterdi.

Panelde en son sözü alan Prof.Dr. Saskia Sassen, konuşmasına, Aral Gölü ve Grönland’ın insan eliyle çok kısa sürede yok edilmesini gündeme getirerek başladı .Sassen, günümüz finansal sisteminin, büyük kentlerdeki boş bir lüks binayı, dolusundan daha değerli hale getirdiğini ifade etti. Sassen, gayrimenkulün günümüzde çok hızlı değer artışı gösterdiğini kaydederek, şunları dile getirdi: “Emlak değeri açısından ilk 100’de olan kentler, Dünya nüfusunun yüzde 10’unu hesaba katıyor. Bu kaygı verici düzeyde kötü bir durum… Dünya Gayri Safi Milli Hasılası’nın (GSMH) yüzde 30’u ve daha da kötüsü emlak yatırımlarının yüzde 76’sının sebebi… Bu güçlü, güzel binaların toplam değerinin 217 trilyon dolar gibi bir rakam olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam, dünyadaki tüm ülkelerin GSMH’nın toplamından fazla. Neden böyle oluyor? Neden kamusal mekânlar değere dönüştürülüyor? Çünkü güç olmadan tarih yazılmıyor. Artık mütevazı evler de küresel finansın parçası oluyor. İnsanlar, fakirleşiyor ve iflas ediyor.

Yeni bir konut piyasası inşa etmek gerek.”Toplumsal dinamiklere saygı duymak gerektiğinin üzerinde duran Sassen, şehrin, sakinlerini kentsel özneye dönüştürme yeteneğine vurgu yaparak, şu değerlendirmede bulundu:“Yaşantımızın çoğunda kentsel özne değiliz. Amca olmanız, anne olmanız bunu sağlamıyor. Mekân, kısa bir süreliğine de olsa hepimizi bir kentsel özne haline getiriyor. Kentsel özne, mükemmel olmaktan uzak... Ayrıca sürekli bir durum da değil. Fakat çok önemli bir durum... Bu süreçte biz hoşgörülü hale geliyoruz. Kalabalık bir trende ya da otobüste, müsamaha etmeyi öğreniyoruz. Oysa başka birçok durumda müsamaha göstermiyoruz. İnsanların birbirlerinin üstünde seyahat ediyor. Birbirlerinin ter kokusuna maruz kalıyor. Ama hiç önemi yok. Orası toplu taşıma. Sadece kullan. Bunlar değerli şeyler. Bu tür yeteneklerimizi kaybedeceğimizden korkuyorum.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: SİNAN ERDOĞDU

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam