SON DAKİKA
reklam
reklam

Gelecek için yeşil büyüme

Eklenme Tarihi: 13 Haziran 2021, Pazar - 13:00   Okunma Sayısı: 85115
Küresel iklim değişikliği, nüfus artışı, doğal kaynakların azalması, artan çevre kirliliği gibi gelişmeler dünyanın geleceğini tehdit ediyor. Bu tehditlerle başa çıkabilmek için geliştirilen Yeşil büyüme modeli, kaynak verimliliği ile yeni ürün ve pazarların geliştirilmesine imkan sağlıyor

Ciddi boyutlara ulaşan küresel tehditlerle başa çıkabilmek için ekonomik dönüşüm, bir çok ülke açısından sürdürülebilir büyüme için zorunlu bir yol haline geldi. Yeşil büyüme de bu dönüşümün hayata geçirilmesine yönelik bir büyüme modeli olarak görülüyor. Küresel iklim değişikliği, nüfus artışı, doğal kaynakların azalması, artan çevre kirliliği gibi gelişmeler dünyanın geleceğini tehdit ediyor. Bu tehditlerle başa çıkabilmek için geliştirilen Yeşil büyüme modeli, kaynak verimliliği ile yeni ürün ve pazarların geliştirilmesine imkan sağlıyor. Geleneksel ekonomik büyüme teorileri, eldeki sınırlı kaynakların doğru bir şekilde kullanılmasını amaçlar. Ancak özellikle sanayileşme ve kentleşmenin artmasıyla birlikte gündeme gelen kaynak yetersizliği ve çevre sorunları bu büyüme teorilerini geçersiz kılıyor. Çevresel sorunların insan hayatını ve ekonomik büyümeyi etkilemesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeşil büyüme modeli, sürdürülebilir büyümenin sağlanmasını ve yoksulluğun azaltılması amaçlıyor. İlk kez Mart 2005’te Güney Kore’nin başkenti Seul’de gerçekleştirilen 5. Çevre ve Kalkınma Bakanlar Konferansı’nda gündeme gelen yeşil büyümenin, giderek kötüleşen kaynak sıkıntısının ve iklim krizinin etkilerini en aza indirmeyi, bunun sonucu olarak da gerekli ekonomik büyümeyi ve istihdamı oluşturması planlandı. Gerek iklim değişikliği ve çevresel tehditlerle mücadele gerekse çevre koruma ve ekonomik büyüme arasındaki dengenin sağlanması açısından önemli bir araç olarak kabul edilen yeşil büyüme üretim uygulamaları, tüketim alışkanlıkları, enerji verimliliği ve yeni iş imkânlarının oluşturulması kapsamında istihdam ve gelir artışı sağlayacağı tahmin edilmekte.

 

Yeşil büyümeye destek artıyor

 Yeşil büyüme, 2008'de dünyada bir küresel felaket olarak ortaya çıkan ekonomik krizi sonrasında ekonomide yaşanan durgunluk ortamından bir çıkış yolu olarak büyük ilgi gördü. İlk olarak Güney Kore “düşük karbonlu yeşil büyümeyi” ülkenin yeni ekonomik modeli olarak faaliyete geçirdi. Haziran 2009’da ise OECD, yeşil büyüme ile ilgili ekonomik, çevresel, teknolojik ve finansal yönleriyle ele alınması gereken bir strateji olarak açıklamıştır. OECD yeşil büyümenin en temel destekleyicilerinden biri olurken, Dünya Bankası de Yeşil Büyüme ile ilgili destekleyici açıklamalarda bulundu. Kısa adı UNCTAD olan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı 2019 tarihinde yeşil büyümenin önemini vurgulayan bir rapor yayınladı. Raporda küresel ekonomik sistemin yaşadığı istikrarsızlaşma, artan borç, belirsizlik, gelirin kutuplaşması ve artan işsizlik gibi sorunların çözümü için yeşil büyümenin büyük katkılar sağlayacağına değinildi. Avrupa Birliği ise yeşil ekonominin sürdürülebilir üretim tüketim, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı ile yeni iş imkânlarının yaratılmasının insan refahının artırılmasıyla yakından ilişkili olduğunu öne sürmektedir.

 

Türkiye için yeşil büyüme

 Dünya'da olduğu kadar ülkemizde de nüfusunun ve tüketimin artması, sanayileşmenin hızlanması, artan ihtiyaçların karşılanması için daha fazla miktarda gıdaya ve hammaddeye ihtiyaç duymaktayız. Bu hammadde ihtiyacının büyük çoğunluğunun yenilenebilir olmayan kaynaklardan karşılanıyoruz. Ülkemizde de sınırlı olan bu kaynaklar azalmakta hatta tükenmekte. Bu da sosyo-ekolojik bir dönüşümün kaçınılmazlığını ortaya koymakta. Yeşil Büyüme projesi, sürdürülebilir bir kalkınma sağlamamız açısından büyük önem taşıyor. Yapılan konferanslar ve seminerler sonucunda Yeşil Büyüme modelinin Türkiye için gerekliliği analiz edildi. Yeşil büyümeyi uygulayan ülkelerle karşılaştırması yapıldı. Modelin Türkiye ekonomisine sunacağı katkılar konferanslarda tartışıldı. Bu çalışmalar kadar Yeşil Büyüme için izlenecek yolun da belirlenmesi gerekiyor.

Hangi konseptlerin hayata geçirileceği ve izlenecek yollar ortaya konulmalıdır. Türkiye açısından bakıldığında “Yeşil Büyüme” stratejisinin; kaynak verimliliği, uluslararası anlaşmalara ve çerçevelere uygum sağlama, yeni iş kollarının ve imkânlarının yaratılması, yeni ürün ve pazarların geliştirilmesi, sosyal ve çevresel baskılara karşı çözüm sunulması, ülke imajı ve insanı kalkınmışlık konularında birçok imkân sunması ve kapasite geliştirilmesine katkı sağlaması bekleniyor.

 

Kısıtlı kaynaklar için çok önemli

Yeşil büyüme ya da yeşil ekonomi, kelime anlamı olarak toplumsal refahın ve sosyal eşitliğin arttırılması, çevresel risklerin ve ekolojik kıtlıkların ise azaltılması anlamına gelmektedir. Yeşil ekonomi, ekolojik problemleri ve çevresel riskleri önemli oranda azaltırken, aynı anda insan refahını ve sosyal eşitliği artırmaktır. Bu bağlamda, yeşil ekonominin geçerli olduğu bir ortamda, kamu ve özel sektör yatırımlarıyla birlikte gelir ve istihdam yükselir, enerji ve kaynak etkinliği artar. İklim krizi ve çevre kirliliği ve doğal varlıklara yönelik tahribat, önünde sonunda hepimizi, tüketimlerimizi azaltmaya ve yaşamımızı sadeleşme yönünde dönüşmeye zorlayacak. Zenginlik ve para konusunda değerleri alt üst eden salgın, bize üretim ve tüketim yöntem ve alışkanlıklarımızı dönüştürmek üzere bir fırsat sundu. Hepimiz için gerçek ihtiyaçlarımızı gözden geçirmek ve ne kadar sadeleşebileceğimizi ölçmek için evde kaldığımız bu dönem iyi bir zaman olarak değerlendirilebilir.

 

Yerel üretimlerin desteklenmesi gerekiyor

 Tarım zehirleriyle yetiştirilen gıdaların sağlığımıza etkileri konusunda bilgilenerek, karar vericileri ve politika yapıcıları uyarmalı; bizim, diğer türlerin ve gezegenimizin sağlığını gözeten doğa dostu yöntemlerin hayata geçirilmesi konusunda daha fazla çaba göstermeliyiz. Kendi bölgemizdeki üretimlere doğrudan destek olarak ihtiyaçlarımızı çok uzak bölgelerden sağlamak yerine yerelden karşılayabilir, böylece ekolojik ve karbon ayak izimizi azaltabiliriz. Yerel çeşitlerle doğa dostu üretim yapan küçük çiftçilerin gıda çeşitliliğinin ve güvenliğinin teminatı olduğunun farkındalığıyla, bölgesel ölçekte gıda üretim ve erişim organizasyonlarını şimdiden tasarlamak, hem sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşmamızı hem de krizlere hazırlıklı olmamızı sağlayacak.

 

Doğru ve dengeli beslenmek

 Tarım kimyasallarıyla yetiştirilen gıdalar hem akut ve kronik hastalıklara hem de toprak ve su kirliliğine neden oluyor. Bu kimyasallar pek çok türün yok olmasına, dolayısıyla da gıdamızın geleceği için gereken genetik çeşitliliğin fakirleşmesine yol açıyor. Sağlığımızı korumak için ekolojik, doğa dostu ve yerel tohumlarla yetiştirilen ürünlerle beslenmemiz giderek daha fazla önem kazanıyor. Gıda güvenliği için küçük aile çiftçilerinin önemi anlaşılsa da, artan girdi maliyetleri her geçen yıl daha fazla küçük çiftçinin kentlere göç ederek tüketici olmasına neden oluyor. Oysa tüketici olarak, girdi maliyetlerini azaltan, toprağı, suyu, biyoçeşitliliği ve sağlığımızı gözeten doğa dostu üretim yapan küçük çiftçiyi destekleyen üretim ve pazarlama modellerine destek olabiliriz. Ekolojik ve doğa dostu üretim yapan küçük çiftçiyi destekleyen politikaların hayata geçirilmesini talep edebilir ve kooperatifler, gıda toplulukları, ekolojik pazarlar, üretici pazarları ve topluluk destekli üretim gibi yöntemlerle, küçük çiftçinin refahını artıracak modellere katkı verebilir, gerektiğinde ortak olabilir; gıdamıza hep birlikte sahip çıkabiliriz.

 

 

 

 

Üretici ile doğrudan bağlantı

Doğa dostu üreten çiftçilerle doğrudan bağlantı kurarak, onların hazırladığı listelerden sipariş verebiliriz. Mutfak ihtiyacımızın bir bölümünü -çiftçiden edinebileceğimiz yerel tohumlar ya da enstitülerden alabileceğimiz standart tohumlarla- kendi bahçemizde, balkonumuzda ufak çaplı üretim yapabiliriz. Veya komşularımızla kent bostanları oluşturmak üzere yerel yönetimlerin de desteğini alıp -sosyal mesafeyi koruyarak- bir arada üretebiliriz. Evde ekmeğini, yoğurdunu, peynirini yapmaya başlayanlar bugünlerde hem gıda alışverişi için dışarıya az çıkmak durumunda kalıyor hem de daha iyi besleniyor. Başlamak için iyi bir fırsat. Evde mevsimlik meyveleri değerlendirmenin tam zamanı. Daha önce vakit bulamadığınız komposto yapma hayalinizi evinizde şimdi yapabilirsiniz. Hatta bunun için komşularınızı da örgütleyebilirsiniz. Sosyal mesafeye dikkat ederek, hep birlikte elma, kayısı, çilek kompostosu yapmanız mümkün.

 

Hava kirliliği yeşili etkiliyor

Kimyasallarla yüklü deterjanların temizlerken bir yandan da sağlığımızı ve çevreyi nasıl kirlettiğinin de farkına varmamız gerekiyor. Astım ve koah gibi hastalıklara neden olan çamaşır suyu yerine sirke ve sabun kullanmak yeterli. Aynı zamanda suyu az kullanmak kadar -doğal döngüsünde kendi kendini yenileyebilmesi için- kimyasallarla kirletmeden kullanmamız gerekiyor. Dünyada her yıl yaklaşık 7 milyon insan hava kirliliğinin neden olduğu sağlık sorunları nedeniyle ölüyor. Türkiye’de ise, her yıl 29 bin kişinin hava kirliliği nedeniyle öldüğü tahmin ediliyor. Tabii bunlar kayıtlara geçenler. Hava kirliliğinin en önemli nedeni ısınma, enerji üretiminde ve ulaşımda salınan fosil yakıtlar. Koronavirüs salgını nedeniyle ulaşımın ciddi ölçüde azalmasının hava kalitesine olumlu yansımaları oldu. Bu nedenle gerek ısınmada gerekse enerji kullanımında, gerekse ulaşımda yapacağımız tasarruflar ve top yekun alacağımız önlemler hava kirliliğinin önlenmesi için önem taşıyor.

 

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: MURAT İLTER

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam