1989-1990 yıllarında Almanlar ve Avusturyalıların ilk sıralarda yer aldığı bu sahil kasabasında günümüzde Ruslar, İngilizler, Almanlar ve İskandinav ülkelerinden birçok insana ev sahipliği yapıyor. Şu an Alanya’da yaşayan 38 bin yabancı var. Burası iklimi, rahat yaşam koşulları, insanların sıcaklığı, emekli maaşlarıyla bir cennetin olanaklarına sahip olmak isteyen herkes için mükemmel bir yer. Halk arasında buraya ‘Kücük Almanya’ denmesi boşa değil. Özellikle Alman Kilisesi’ni ziyaret ettiğinizdede bunu yakından görmek mümkün. Size adeta kucak açıyorlar. Emekli olan papazların 9 aydabir dönüşümlü olarak hem tatil hem de dini görevlerini yerine getirmek için Alanya’ya geliyorlar.
Almanlar vazgeçemiyor
Kücük Almanya olarak adlandırılan turizm
cenneti Alanya, Alman turistlerin goÅNrdükleri anda etkisinden kurtulamadıkları
bir cennet adeta. Burası tarihi dokusu, doğa harikası
mağaraları, denizi ve lezzetli mutfağı ile bir insanın sonsuza dek
kalmak isteyeceği masalsı bir yer.
Bir Alanya masalı… 1990 yılından bu yana bu masalı yaşayan
şanslı kişilerden biriyim. Almanya’dan Alanya’ya kadar uzanan hikâyemden
burada yaşayan birçok Alman arkadaşımıza kadar sahil
kenti Alanya’yı benimle keşfe çıkmaya hazır mısınız? Hikâyem
1987 yılında annemin geçirdiği bir rahatsızlık sonucunda teyzemin
anneme moral olması amacıyla Alanya’ya tatile getirmesi ile başladı.
Bir sene sonra onları büyüleyen bu tatil beldesini birlikte tekrar
ziyaret geldik. Bu seyahat yaşamımı tamamen değiştirdi. Aynı
annem ve teyzem gibi buraya hayran kalmanın dışında hayat arkadaşım
ile de bu seyahatte tanıştım. Buna ilk goÅNrüşte aşktı diyebilirim.
Hem Alanya’ya hem de Türk eşime ilk bakışta aşık oldum.
1990 yılında Alanya’ya taşınma kararı aldım ve o tarihten bu güne
Almanya’ya sadece tatil için gidiyorum.
27 yıldır Türkiye’de yaşıyorum ve bugün Alanya’da herkes tarafından
sevilen ve tanınan biri olmanın beni ne kadar mutlu ettiğini
anlatamam. Uzun yıllar Alanya gazetesinde çalıştım ve Kanal A’da
turizm, etkinlik ve siyasi konularda Alanya’da yaşayan Almanlara
yönelik bir program yaptım.
Türkiye’ye geldiğim ilk zamanlarda
sadece Türkce öğrenmeye odaklandım.
Bir turist gibi yaşamak istemedim, uyum
sağlamak. İnsanlarla iletişim kurmak ve
bir Alanyalı gibi yaşamak istiyordum.
Yapmak istediğim şeyi başardığımı anlamam
ise yaklaşık bir yıl sürdü. Bir sabah
uyandım ve bir de baktım Türkce konuşabiliyorum.
Aldığım dersler işe yaramıştı.
Türkce konuşmak bana pek çok
kapı açtı. En önemlisi de bu dili konuşarak
insanların kalbinin kapısını araladım.
Dil her şeyin anahtarı…
Birbirinden yetenekli ve akıllı iki
oğlum var. Onlarla Almanca konuştuğum
için her ikisi de Almanca ve Türkceyi
ana dilleri gibi konuşuyorlar. Annelik, gazetecilik
ve televizyon programcılığının
yanında eşimle birlikte Mimoza adlı bir
hamam işletiyor ve Sosyoloji boÅNlümünde
okuyorum. Kendimi her zaman geliştirmeye
ve öğrenmeye açık bir kişiliğe sahibim. Alanya’nın
benim üstünde yarattığı etkinin benzerini
Alman arkadaşlarımda yaşadıklarını
anlatıyor ve hala yaşamaya devam ediyorlar.
Özellikle 20 yıldır düzenli olarak Alanya’ya
tatile gelen arkadaşlarım var. Buraya bir defa
gelenler bir daha vazgeçemiyor.
Sağlıklı ve lezzetli yemekler
Alanya’da özellikle Labada ve Lumba
dolması çok ünlü ve ama benim favorim zeytinyağlı
yemekler. Alanya’da organik gıdalar
çok bol. Türk yemekleri ise çok lezzetli ve
sağlıklı. Türk mutfağını çok seviyorum ama Alman ekmeklerini özlediğimi
itiraf etmeliyim. Özellikle Almanya’yı ziyarete gittiğimde bol
bol yiyorum ve Türkiye’ye dönerken bu leziz ekmekleri yanıma almayı
unutmuyorum.
Bir Alman arkadaşım beni Alanya’ya ziyarete geldi. Tabi ona da
anlata anlata bitiremedim bu cenneti… Beraber Kalehisar Kaleiçi’ndeki
nefes kesici manzarası ile insanı büyüleyen Alaturka Restaurant’a
gittik. Bu arada Alanya’yı kuş bakışı görebileceğiz
Kaleiçi’ndeki Muhtarın Yeri de çok başarılı bir restoran, kesinlikle
öneriyorum.
Birlikte bir yandan Türk kahvelerimizi yudumlarken bir yandan
da kentin gidilmesi goÅNrülmesi gereken yerleri hakkında bilgi verdim.
Kahvelerimizi bitirdikten sonra bu güzel manzaranın bize kuş
bakışı sunduğu tarihi yerleri keşfetmek için yola koyulduk. Şimdiki
durağımız tarihi kentin sembolü olan 13. yüzyıla ait bir Selçuklu
eseri Kızılkule. Ardından Alanya Kalesi’nin içindeki tersaneleri ve
arkeoloji müzesini ziyaret ediyoruz. Birlikte tarihin koridorlarında
dolaşırken arkadaşım da şehrin doğal güzelliklerinden bahsettim.
Binlerce sarkıt ve dikitlerle süslü doğa harikası Damlataş mağarası,
adını Antik Mısır'ın son Helenistik kraliçesi Kleopatra'dan
alan Cleopatra Plajı ve Toroslardan doğan Dim Çayı’nı da keşfetmeden
olmaz tabi… Alanya gerçekten de yerli yabancı, tüm turistlerin
hayran olduğu doğal güzelliklerle dolu… Bunu anlamak için
yakından görmek lazım.
Alanya’da söylenen bir soÅNzü paylaştım. ‘’Bir kez Alanya’ya
gelen her zaman gelmeye devam eder.’’ diyerek en kısa zamanda
tekrar goÅNrüşmek üzere arkadaşımla vedalaştım. Gerçekten de
Alanya’nın havasında özel ve büyülü bir şeyler var. İnsanları kendisine
çekiyor ve bir daha bırakmıyor. Tekrar tekrar gelmek istiyorsunuz.
Biz gerçekten bir cennette yaşıyoruz ve bunu görmek ve
yaşamak için herkesi buraya bekliyoruz.
Editör: UĞUR FARUK YILDIZ