Warning: imagecreatefromjpeg(/var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/../dosyalar/gorsel/http-www-gazetetunaydin-com-images-haberler-baliklarimiz-yok-oluyor-jpg.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 44

Warning: imagesx() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 3

Warning: imagesy() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 4

Warning: Division by zero in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 11

Warning: imagecopyresampled() expects parameter 2 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 28
‘Balıklarımız yok oluyor’ - Tünaydın Gazetesi
SON DAKİKA
reklam
reklam

‘Balıklarımız yok oluyor’

Eklenme Tarihi: 13 Mart 2017, Pazartesi - 11:00   Okunma Sayısı: 71079

“Lüfer denizlerin canavarı, pirinası,

kendi boyundan kücük hatta boyuna eşit

her tur canlıya saldıran dişlerinin sivriliği

ve yüzüş hızıyla Boğazın en acımasız avcısı.

Palamut sürülerine saldırdığı, kendi

türünü yiyen bir yamyam olduğu ve hatta

yunuslara bile saldırdığı anlatılmakta.

Milyonlarca insanın her gün üzerinden

geçtiği ve neden her sene geldiğini tam

olarak bilmediği, efsanelere konu olmuş

Boğazdan gecen canavar bir balık ! Boğazda

hikayeleri anlatılan, panik içerisindeki sürüler, yüzerken

yalılara toslayan dev mavi yüzgecli orkinos ve onun pesinde

gelen büyük beyaz köpekbalıklarını kaybettik. Marmara’da

bolca avlanan ıstakozları, Boğazın dalyanlarında avlanan kılıç

balıkları, Akdeniz fokları terk etti 1960’larda, son olarak ta Boğaz’ın

uskumrusu. Lüfer sıradaki mi?”

Lüfer /Bluefish Belgesel Filmi için hazırlanan bu tanıtım

yazısı dahi denizlerdeki tehlikeyi anlamamıza yardımcı

oluyor. Bu yıl !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin ‘’Ev’’

boÅNlümünde gösterilen Lüfer belgeselinin yönetmeni olan

Mert Gökalp ile belgesel hakkında bir röportaj yaptık.

Miami Üniversitesi, Okyanus Bilimleri mezunu olan Gökalp şimdilerde ise

Wageningen Üniversitesinde(Hollanda) doktora yapıyor ve tez aşamasında

süngerler ve sürdürebilir sünger yetiştiriciliği üzerine çalışıyor. Tabi;

lisans eğitimini ODTÜ Mühendislik Fakültesinde Petrol Mühendisi olarak

tamamlamış ve amatör bir şekilde yaptığı dalışlar eğitim hayatını da şekillendirmiş.

Mert Gökalp ile Lüfer /Bluefish filminin çekilme hikayesini, yaşadıkları

zorlukları ,belgeselle alakalı ilginç detayları, çalışmaları ve yeni çalışmaları

hakkında samimi ve net bir röportaj yaptık. Bu arada Gökalp ; serinin devamı

niteliğinde bir belgesel olan orfoz koruma alanları ve de deniz çingeneleri

ile ilgili iki projenin de yolda olduğunu, çekimlerin tamamlandığını ve

bir yıl içinde de seyircinin karşısına çıkacaklarını söyledi.

Öncelikle bize kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

M.G: Öncelikle size ve Tünaydın Gazetesi Ailesine çok teşekkür ediyorum

. Lisans eğitimini ODTÜ Mühendislik Fakültesinde Petrol Mühendisi

olarak tamamladım . Amatör bir şekilde dalış bilimi yaptım. Daha sonra da;

Miami Üniversitesinde Okyanus Bilimleri boÅNlümünden burs aldım bir tane.

Oradan da dalış hocalığı eğitimi ve lisansı aldım. Ve doÅNndükten sonra Ankara

Üniversitesinde Deniz Biyoteknolojisi boÅNlümünü okuyup mastırımı

aldım. Daha sonra 2 A.B Projesinde çalıştım bilim adamı olarak ve şu ara

Wageningen Üniversitesinde(Hollanda) doktora yapmaktayım. Tez aşamasında

süngerler ve sürdürebilir sünger yetiştiriciliği üzerine çalışıyorum.

Mesleğe nasıl ve ne gibi koşullarda başladınız?

M.G: Tabi 2000’lerin başlarında profesyonel fotoğrafçılık ve kameramanlığa

başladık. Önce; doğa fotoğrafçılığıyla başladım. Dünyanın farklı

noktalarında, belirli noktalarında (Asya, Avrupa, Türkiye gibi) fotoğrafçılık

yaptım .Yazılar yazdım. Şu an halen Magma dergisinde yazar ve fotoğrafçı

olarak çalışıyorum. Bunun yanında Hollanda’nın Ulusal Televizyonu, özel

bir kanalı(Ntr) ve Türkiye’den İz Tv başta olmak üzere çeşitli televizyonlarda

su altı kameramanlığı yaptım belgeseller için. Ve son olarak bir kısa

film çektim. İmre diye sünger dalgıçlarıyla alakalı. Youtube’den izleyebilirsiniz.

Bir çok festivalde oÅNdülle doÅNndü. Ondan sonra da bu belgesele başlamış

olduk.

Peki neden bu alanda çalışma gereği duydunuz?

M.G: Ben daha önce Türkiye Deniz Canlıları Rehberi bir kitabı yazdım.

Türkiye’deki insanlara deniz canlılarını anlatabilmek, sevdirebilmek ve belki

de korunmalarını sağlayabilmek amacıyla için yazdım. Cünkü; hiçbir şekilde

düzgün bir bilgi yok ortalıkta. Ardından

da Doğa Rehberi adında bir

aplikasyon uygulaması yaptım ve

video goÅNrüntülerini de ekledim. Türkiye

Denizlerinde yaşamakta olan tam 600

türe ulaştık. Bu şekilde başladı aslında.

Biraz rehberlik gibi denizi tanımayanları,

bilmeyen insanlara denizi tanıtabilmek

için bir rehberlik şeklinde başladı.

Lüfer konusu ise Greenpeace’in bilim

takıma girdim “Seninki Kaç Santim”

kampanyası için ve çok etkili bir kampanya

oldu. Aynı şekilde; Defne Koryürek’in

başlattığı (Fikir Sahibi Damaklar

Kurucusu,) “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın

“ gibi kampanyası da çok etkili

oldu. GoÅNrdüm ki; ulaşabildikleri kitleler

bir miktarda kısıtlı kalıyor çok başarılı

olsa da. Bir şekilde destek olmak gerekiyor.

Ve daha fazla kitledeki izleyiciye anlatmak gerekiyor bu hadiseyi diye

düşünerek böyle bir belgeseli çekmeye karar verdim. Böylece de belgesele

başlamış olduk.

Lüfer /Bluefish filminin çekilme hikayesini anlatabilir misiniz?

M.G: Bu aslında bir belgesel serisinin ilk boÅNlümü.Bir şekilde insanları

uyandırmak istedik. Denizlerimizle oluşan durumla alakalı olarak anlatabilmek

istiyoruz hikayeleri. Balıkların ve denizlerin goÅNzünden. Lüferin hikâyesi

de böyle başladı diyebiliriz.

Filminiz aslında balıkçılık camiasının sorunlarına da eğliyor. Belgesel

çekimi esnasında balıkçılar size ne gibi sorunlarını anlatılar ?

M.G: Film esnasında bir çok farklı çevreden balıkçıyla karşılaşmış

olduk. Oltacılar, Geleneksel Balıkçılar, Hobiciler, Zıpkıncılar, Trolcüler, Gırgırcılar

olsun. Bütün balıkçı tipleriyle ve Dalyancılarla bir arada olduk. Aslında

hepsinin bir kaygısı ve bir derdi var. Hepsi; balığın bitmek üzere

olduğunu, geçimlerini, ekmeklerini kazandığı bu denizin bitmek üzere olduğunun

farkındalar. Ama kimse kazancından kolay kolay feragat edemiyor.

Bir şekilde borçlarını ödeyebilmek ve eve ekmek gönderebilmek için ya da

hırslarından dolayı daha fazla avlanma noktasına gelebiliyorlar. Denetimsizliğin

de eksik olduğunu biliyorlar. Açıkçası Türkiye’de her alanda goÅNrülen denetimsizlikten

ve yasal bazı açıklardan balıkçılar da yararlanıyorlar.

Sadece lüfer değil yanlış avlanma kaynaklı pek çok balık türünün

de büyük tehlike altında olduğunu biliyoruz. Peki:20 yıl içinde daha az

mı balık türü göreceğiz?

M.G: Şimdi baktığımızda Lüfer bir sembol. Bundan 3.000 sene önceki

sembol da Orkinos ve Palamut’tu. Şimdi de Lüfer sembol. Şimdi bir çok

balık tehlikede. Keza; Beykoz’un Meşhur Kalkan’ı, Palamutumuz da çok

azalmış vaziyette. Tehlikedeler. Yani; İstavrit bile çok azalmış vaziyette diyebiliriz.

Karadeniz’in Mezgit’i, Uskumru’su, Kolyoz’u,

Boğaz’ın meşhur balıkları yitmiş

vaziyeteler. Sadece; Çanakkale taraflarında avlanabiliyor.

Boğaz’dan tamamen ayrılmış vaziyetteler.

Marmara’da bolca avlanan ıstakozları,

Boğazın dalyanlarında avlanan kılıç balıkları,

Akdeniz fokları terk etti 1960’larda, son olarak

ta Boğaz’ın uskumrusu terk etti buraları . Marmara’da

en son çıkan kararlar sonucu ışıklı avcılığa

izin verildi. Bakalım yanlış avlanma

kaynaklı hangi türler daha yok olacak. Biz aslında

tamamen denizin problemini anlatmaya

çalıştık. Lüfer de sembolümüzdü. Değil 20

sene 5 hatta 10 sene içerisinde pek çok balık

türünün yok olacağını ve bu pazardan alabileceğimiz

pek çok türün yok olacağını düşünüyorum.

Cünkü; pek çok tahmin yürütmeye gerek

yok.20 sene önceki tezgâhlara ve fotoğraflara

bakmak yeterli.

Lüfer /Bluefish’de bugüne kadar konuyla ilgili olarak 1958 ve

2004’de yapılan iki bilimsel çalışmanın var olduğunu goÅNrdük. Dr. Mustafa

Zengin ve çok değerli bilim insanlarının yaptığı son çalışmaları

belgeselde izliyoruz. Peki ;belgesel öncesinde bilimsel olarak lüfer

konusunda ne biliyordunuz ve neleri öğrendiniz ?

M.G: Akademik olarak ifade edersek; ben bir biyolog olduğum için ,okuduğum

makaleler, popüler bilim kitapları ve dalış camiasında sualtı fotoğrafçılığı

yaptığım için bir miktar bilgim vardı. Ama tabi işin içerisine girdiğim

zaman; bilim insanları ve aktivistlerle olmaya başladıktan sonra makaleler

okumaya başladım. İlgimi çekti; bilimsel makaleler ve yazılar. E tabi bilimsel

bilgi düzeyim çok çok arttı. Lüfer konusunda en çok bilgi sahibi olanlardan

birsi haline gelebildim 3 senelik sürec içerisinde. Aslında bu böyle olmamalı

.Bu konuda bir çok genç bilim adamı olmalı. Bir fon bulabilmeliler.

Teşvik edilebilmeliler. Keza diğer balıklarda,

su ürünlerinde, diğer canlılarda, koruma alanlarında, bir

çok konuda bizim çalışan insanlarımız olmalı. Üstelik

bu çalışma ve araştırma bilgim; her ne kadar benim altyapım

bu da olsa buna yetmemeli aslında.

Belgeselde Güney Amerika ve Avustralya’dan

da goÅNrüntüler var. Peki; bu goÅNrüntüleri nasıl elde

ettiniz?

M.G: Bu goÅNrüntüleri açıkçası temas kurarak elde

etmiş olduk. İnternet üzerinden temas kurduk ve çeşitli

ülkelerden (Avustralya, Sırbistan, Amerika gibi ) elde

edildi. Cünkü; olanaksızlıklar dolaysıyla oralara gitme

ve çekim yapabilme şansımız olmadı. Onun içindir ki;

böyle bir yolu seçtik. Sağolsun arkadaşlar da bizi kırmayıp

goÅNrüntülerini gönderdiler.

Lüfer /Bluefish’de Tan Morgül, Defne Koryürek,

Banu Dökmecibaşı, Serco Eksiyan gibi konuyla

alakalı pek çok önemli kişinin goÅNrüşlerine yer verdiniz.

Bu isimlerin oÅNyküleri aslında ayrı birer belgesel konusu. Siz ileride

bu isimlerle alakalı belgesel çekmeyi düşünüyor musunuz?

M.G: Pek çok değerli insanın goÅNrüşlerine yer verdim. Onlarla dostluğumuz

devam ediyor. Mutlaka bir su altı fotoğrafçısı olarak bir yerde yollarımız

buluşacaktır ve bir takım başka şeylerde yapacağızdır. Belki bir TV Belgeselinde

buluşma şansımız olacaktır. Neden olmasın?

Peki ileride yeni çalışmalarınız olacak mı? Olacaksa ne gibi bir çalışmayı

göreceğiz?

M.G: Evet ileride yeni bir çalışmamız var. Çok daha önceden çekimlerine

başladığımız belgesel serisinin ikinci boÅNlümü olan Orfoz ve Deniz Koruma

Alanları var. 5 senelik bir çalışmanın ürünü. Onun da montajına

başlamak istiyoruz ama destek bulmamız gerekiyor ki; montaja girebilelim.

Cünkü yine animasyonlar yapılacak. Yine bir sürü insan çalışacak ve emeği

olacak. Yapımcısından tutun da montajcısına. Onun için de belirli bir miktar

nakitte ihtiyacımız var. Bir de uzun metrajlı bir belgeselimiz olacak. Bajular

ve Deniz Çingenleriyle alakalı. Bunu da Malezya’da Borneo’da. çekimleri

yapıldı. Onun da kurgusunu bitirip daha maceracı global bir soruna eğiliyor

olacağız. Mercan restorasyonu ve deniz mercanlarının yok olmasıyla alakalı

global bir konu. Onu da kurgulayıp bitirmek istiyoruz aslında. Bunları bitirip

oÅNnümüzdeki sene içinde iki çalışmamızla izleyicilerin karşında olacağız.

Lüfer /Bluefish’in yönetmeni olarak belgeselinizin

zorlu tarafları bu sürecte neler oldu?

M.G: Belgeselin en zorlu noktalarından bir tanesi

de açıkçası Lüferi çekebilmek oldu. Cünkü; gırgır

ağları, troller, dalyanlar olsun pek çok tehlikeli noktaya

daldık. Güvenliksiz bir şekilde oldu bazıları. İmkansızlıklar

oldu. Uzun bir sürece yayıldığı içinde;

başarılı olduk ve bu çekimler belgesele sanırım yansıyor.

Ancak en çok zorlandığımız noktalardan birisi

de destek bulamamak oldu. Bulabildiğimiz destek

de maliyetin ancak ücte birini karşılayabildi. Kendi

cebimizden karşıladık. Pek çok insan da yardımcı

oldu. Mali destekte bulunanlara da çok teşekkür ediyoruz.

Başvuruda bulunduğumuz çeşitli yerlerden ya

olumsuz yanıt aldık; ya da yanıt vermediler.

Türkiye Deniz Canlıları Rehberi’nin de yazarısınız.

Bu çalışmadan sonra da isminizi duyanlar

oldu. Peki tepkiler neler oldu?

M.G: Evet; Türkiye Deniz Canlıları Rehberi’nden

sonra yaptığımız İrme, Lüfer, Doğa Rehberi gibi çalışmalarla,

denizlerle alakalı, tatlı su canlılarıyla alakalı

yaptığımız çalışmalarla doğa ile ilgili canlılarla

alakalı ve alanlarla alalı bir çok problemi aktarmaya çalışıyoruz. Çok zor

şartlarda oluyor. Ama güzel doÅNnüşler oluyor. İnsanlar kucaklıyorlar. Ancak

bir şekilde yılmadan devam etmeye çalışıyoruz. Tepkiler iyi ve güzel yönde.

Ama daha çok olmasını isteriz. Daha çok insan bu tarz şeylerle uğraşsın isteriz.

Gündelik hayatlarındaki mücadeleyi bırakıp, doÅNnüp doğaya bakıp

;nerde olduklarını, topraklarına, denizlerine, nerede yaşadıklarına, ne yediklerine

biraz bakıp; doğayı korumak gerekliğini duysunlar. Bizle beraber seslerini

yükseltsinler. Arzu ederiz

tabi ki.

Mesleğinizde idol olarak

örnek aldığınız ilham kaynağı

olmuş birileri var mı ?

M.G: Belgeselcilikte “İdol olarak

,örnek aldığım birileri var mı?”

derseniz “Yapımlar var ve ekipleri

var. ” diye yanıtlarım. Yani; Kaptan

Kusto zamanlarına çok yetişemedik.

Kücükken hepimizin de

bir idolüydü: Kaptan Kusto. Ama;

bu zamanda da çok güzel çekilmiş

belgeseller var. Bu konudaki

en son örneklerden birsi de; Racing

Extinction’dı. Yok olmaya yüz

tutmuş canlı türlerini korumaya

çalışan bir grup goÅNnüllü ve aktivistin

hikayesi işleniyordu. The Blue Planet de çok beğendiğim bir belgeseldi.

Hepimizde farklı bir takım goÅNrüşler uyandırdı.

Sizin bir çok anınız olmuştur muhakkak ki gündelik hayatınızda .

Bize ilginç anılarınızı paylaşabilir misiniz?

M.G: Pek çok anım oldu tabi. Pek çok enteresan şeylerle karşılaştık bu

çekimler esnasında. Bunların içinde en ilginçlerinden birsi de filmin içinde

de goÅNrülen tek başına goÅNrdüğüm dalyanlardan dışarıya çıkmaya çalışan lüferdi

. Yarım saat boyunca izledim. Fotoğraflar çektim ve Magma Dergisinde

yayınlandı. GoÅNrüntülerde de izleyeceksiniz zaten; inanılmaz bir çene

kuvveti ve dişlerinin kesinliği var Lüferlerin ve farkındaydı kesebilme imkanının

olduğunu. Ve o çene kuvvetiyle de; çelik ağları kesmeye çalışıyordu.

Bunu sürekli yapmaya devam ediyordu. Tabi ki; kesemedi ve çok hüzünlü

bir goÅNrüntüydü. İpler ve ağlar çok güclü. Ama onun goÅNrüntüsü de akıldan

çıkmayacak bir goÅNrüntü. Ağları delmeye çalışan ve oÅNzgürlüğüne kavuşmak

isteyen Lüferin goÅNrüntüsü…

Son olarak Tünaydın Gazetesi okuyucularına ileteceğiniz mesajlar

neler?

M.G: Tünaydın Gazetesi okuyucularına söylebileceğim bir belgeselci

ve doğa fotoğrafçısı olarak verebileceğim mesajlar şunlar olabilir. İnsan unsuruna

çok önem veriyoruz. Bütün problemimiz insan sıkıntıları. İşte bir taraftan

bir başka tarafa göçen; zulüm gören zavallı insanlar. Savaşlar,

insanların oÅNlümü, insanların bir takım sıkıntıları, aç kalmaları, yemek bulamaları

gibi hep insan üzerine .Biraz doğaya, çevreye, etraftaki canlılara yok

olan türlere de bakabiliyor olmamız gerekiyor. Bizim; biraz kafamızı kaldırıp;

goÅNkyüzüne, yeryüzüne, denizlere, ormanlara bakabiliyor olmamız gerekiyor.

İnanın bana. Eğer bunları kaybedersek; zaten insan problemi kalmayacak

!Cünkü; ne beslenebilecek. Ne barınabilecek. Herhangi bir ortam bulabileceğiz.

Doğayı gücsüz zannediyoruz ama doğa çok güclü. İnsan problemini

zamanı geldiği zaman çözebilir. Bunun farkında olmamız gerekiyor. Bizim

belgeselimiz bir uyanış çağrısıdır. Doğanın sesini ve haykırışını anlatmaya

çalıştık. Yani yok olacak olan doğa değil; biziz. Doğa geriye alır. Tünaydın

Gazetesi’nin değerli çalışanlarına ve size çok teşekkür ediyorum .

Editör: SİNAN ERDOĞDU

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam