SON DAKİKA
reklam
reklam

Çarpık kentleşme

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 23 Temmuz 2018, Pazartesi - 10:45   Okunma Sayısı:

Gecekondu olgusu “kondu” ya da “konut yapımı” şekliyle gündemdedir. Özellikle büyük kentlerimiz, kansere maruz kalmış hücreler gibi tahrip olmaktadır.  Bunun son örneğini İstanbul yerine İzmir’i tercih eden insanlarımızın yerleşmelerinde görüyoruz. İstanbul’un içinden çıkamadığı afete şimdi İzmir muhatap olacak.  Evet, gidenler belki gecekonduda oturmayacak ama yeni konut projeleri adı altında planlanıp yapılan binalara yerleşecekler. Peki, şehir estetiği, trafik, yolların yeterliliği, tarım alanlarının durumu ne olacak? Giderek azalan yeşil alanlar Bir zamanlar gecekondu yapılaşmasına boyun eğmek zorunda kalan ve giderek giderek azalan yeşil alanlar, doğal parklar ve ormanlar konut edindirme adı altında yeni getirilen kolaylık ve destekler nedeniyle yok olmak üzere sırasını beklemeye başlamıştır. İstanbul’un bir dezavantajı da çok sayıdaki tarihi silüetlerin rezi(L)danslarla görüntü kirliliğine maruz kalıyor olmasıdır.  Sadece temmuz ayına mahsus olmak üzere meydana gelen orman yangınlarının tahrip ettiği alanları düşünün. Bunların küçük bir kısmı aşırı kuraklık ve doğal nedenlerden oluşuyorsa bir bölümü PKK eliyle bir bölümü de arazi mafyası marifetiyle yapılıyordur.  İmar faaliyetleri Belediyeler bugüne kadar kaçak yapılara izin vermemek, elektrik ve su bağlatmamak, ulaşım sorununu çözmemek gibi çeşitli önlemler almışlarsa da önceden gelen alışkanlıklar ve vatandaşlarımızın “ben adamını bulurum” tarzındaki yaklaşımları, işi içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Bazı yerlerde ekipler oluşturularak yıkım yapılması ise bizi dış dünyaya rezil eden görüntülerden öteye gidememektedir. İzmir’de sahilden tepelere doğru baktığınızda alabildiğine bir betonlaşma görürsünüz. Bu betonlaşma ne zaman durma noktasına gelecektir? Eski ve Yeni Foça’ya gitmeye kalkarsanız verimli ekim alanlarının azaldığını; tarla sahipleriyle konuşursanız önceden sondajla 10 m.den çıkarılan suyun 60-70 m. Derinlere çekildiğini, derelerden vaz geçtik nehirlerin kurumaya yüz tuttuğunu dinlersiniz. Diğer illerimiz Ankara hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Başkentimiz devletin ileri gelenlerinin gözü önündedir.  Adana ve Diyarbakır aldıkları yoğun göç nedeniyle sorunlar yumağı olmuştur. Terör olgusu, çevre il, ilçe, köy ve mezralarda akın eden insanlar nedeniyle tarih ve kültür merkezi koca Diyarbakır homojen yapısını ve kültürünü kaybetmiştir.  Bu yıkımda Diyarbakır Belediyesinin payı çok büyüktür. Belediye, il halkına hizmet vermek yerine terörle kol kola Dicle kıyıları doğallığını ve yeşilliğini kaybetmekte, güzelim bahçeler yok olup gitmektedir. Bu sefer Diyarbakır’ın yerlileri, kültürlü ve varlıklı insanları kenti terk etmeye başlıyor, tıpkı İstanbul’dan İzmir’e göçenler gibi… Eğer Diyarbakır’da acil önlemler alınmazsa geceleyin kat çıkmaya veya temel atmaya gerek kalmadan “gündüzkondular” göreceğiz. Fakir babalığı ve yoksul edebiyatının hiç eksik olmadığı bu ilimizi “Darülaceze”ye çevirenler şimdi köşelerinde rahat bir şekilde manzarayı izliyorlardır herhalde? Dört yıl şevkle görev yaptığım bu ilimizden ayrılırken ailece çok duygulanmıştık. Çirkin görüntüleri bir daha görmek istemiyoruz. Bu çirkinliklere ulaşım hizmetlerindeki yetersizlik, işsizlik, alt yapı tesislerinden yararlanma eksikliği, eğlence ve spor merkezlerinin yetersizliği, lise, teknik okul ve benzeri eğitim kurumlarının azlığı da eklenince ortaya üç bilinmeyenli denklemler çıkıyor. Sorunların çözümüne  Gecekondu sorunun çözümü ucuz ve kolaycı yöntemlerle değil kalıcı önlem ve girişimlerle sağlanmalıdır. Yıllar öncesinden sahipleri ölmüş ve varisleri bulunamayan arazilerle hazine arazilerine yerleşen bazı sorumsuz insanlar, belli periyotlarla çıkarılan gecekondu affından yararlanarak daha başlangıçta haksız kazanç elde etmekte ve yıllar sonra müteahhitlerle anlaşarak bu kazançlarını üçe-beşe katlamaktadırlar. İmar affı ve seçim vaatleri olduğu sürece göçün durmasından ve altyapı hizmetlerinin yeterliliğinden söz edilebilir mi? Kırdan kente insan hareketleri, yeni iş ve yerleşim alanları üretilerek, cazibe merkezleri oluşturarak -yani yerinde istihdam- önlenebilir. Baraj, gölet ve içme suyu kaynaklarından uzakta, orman talanına neden olmadan ve verimsiz kurak alanları yeşil hale getirerek imar planlı yerleşim alanları pekâlâ yaratılabilir. Hepimizin bildiği gibi İsrail bunun örneğini vermiştir.  Bir kesimi ilgilendiren konularda alınan kararlar bir başka kesime zarar vermekte, çevreci örgütlerin adım atmasını engellemektedir. Bu konunun daha ayrıntılı ve koordineli şekilde ele alınarak gözden geçirilmesi uygun olacaktır.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam