SON DAKİKA
reklam
reklam

Güle Güle Can Bartu (I)

Köşe Yazarı: Sinan ERDOĞDU   Eklenme Tarihi: 18 Nisan 2019, Perşembe - 10:15   Okunma Sayısı:

Futbol tarihinde abide isimler vardır. Onlar kuşaklar boyunca hatırlanırlar. Çünkü; spora ve insanlığa da değer katmışlardır. Nefretin, kötü davranışların, kabalığın, iğrençliğin gün geçtikçe daha çok konuşulduğu bir ortamda da abide isimler daha çok anılmaya, hem de özlemle anılmaya başlanır. Can Bartu ; hayatta kalan son abide isimlerdendi. Artık; aramızda değil! Bartu hem bir Fenerbahçe efsanesi oldu, hem de spor tarihimize geçti, adına şarkılar yazıldı. İtalyan futbolseverler tarafından, “Sinyor Bartu” şeklinde anıldı. Sadece Türk milli takımında değil Basketbol milli takımında da oynadı. Sarı-Lacivertli forma altında 326 maçta 162 gol attı.Onu İslam Çupi “Can Bartu vücudu ile çalım atan adam diplomasını almışsa, bu zenginlikte, bir bilimsel eşofman yerine ‘Tenis-futbol-basketbol ’da bütünleşen bir haftanın maharetli kıpırdanışlarını görürsünüz.” sözleriyle tanımlamış. Peki “Sinyor Bartu” kendi hayatını ve yaşadıklarını nasıl tarif etmişti. Şimdi sizlere kendi ağzından Can Bartu’yu anlatalım. Hikayemiz; basketbolla başlıyor, ailesi tarafından basketbola yönlendirilen 10 yaşındaki Can, Modaspor’da basketbola ilk adımını atıyor. Can Bartu bu durumu ise “Akranlarıma göre daha uzun boylu olduğum için peni pivot olarak Modaspor aldı. Sonra Allah rahmet eylesin Önder Dai Fenerbahçe Genç Takımı'nda bizi müthiş bir çalışmaya tâbi tuttu. Fundamental olarak çok iyi eğitildim. Yaş grubumuzda Türkiye Şampiyonu olduk. Sonra Fenerbahçe A takımına yükseldim ve Milli Takım'da oynadım.” sözleriyle anlatıyor. Röportajının devamında ise futbola geçiş hikâyesini de Bartu’dan şu cümlelerle öğreniyoruz ;” Bilirsiniz, herkes mahallede futbol oynar. Ben de oynuyorum. Çok yetenekliyim ama futbol değil basketbol oynuyorum. Sonra dediler ki "Sen neden futbol oynamıyorsun? Gel Fenerbahçe kulübünde futbol oyna." O dönemde genç takım Pazar sabahı maçlar yapıyor. Ben de oynamaya başladım ve kupalar aldım. Takımla Bulgaristan'a turnuvaya gittim. Genç takımı Bulgaristan'a gönderen Niyazi Sel vardı. Fenerbahçe'nin eski sağ açığı. O dönemde de Fenerbahçe'de yöneticilik yapıyor. Beni A takıma aldı. Fakat o vakit A takımda futbol oynamak değil, takım arkadaşlarının seni tutması önemli. Orada oynadığım futbolla popüler oldum. Bir maça annem de geldi. Maç Fenerbahçe'nin eski stadından oynanıyor. Küçük bir şeref tribünü var, annem de orada oturuyor. Fenerbahçe bir sezon önce Karşıyaka'ya yenilmiş. Benim oynadığım maçı 7-1 kazandık. Santradan aldığım topu yere indirmeden gol attım. Tribündeki birisi beni övmek için küfürlü bir tabir kullanmış. Yanındakiler hemen "Sus yahu, annesi burada" diye ikaz etmiş. Annem bir daha maça gelmedi. Ben de futbola böyle başladım.” O dönem, Can Bartu’nun isminin Galatasaray’ın efsane teknik direktörü Gündüz Kılıç’a da verildiği ancak Gündüz’ün “O genci ben de biliyorum ama Can basketbol asla bırakmaz” dediği de rivayet edilmektedir. Bartu’nun hem basketbol hem futbol oynadığı günler tarihe geçen bir olayı görürüz. 1950’lerin başları; Fenerbahçe futbol A Takımıyla öğlen saat 15:00’de Dolmabahçe Stadında ( İnönü Stadı) Beşiktaş’la oynayarak 4-2 kazandıkları maçta 2 golü atan Can Bartu sonra, akşama doğru dönemin basketbol mabedi Spor ve Sergi Sarayına (Lütfü Kırdar Sergi ve Kongre Merkezi) çıkıyor, Fenerbahçe basketbol A Takımının Galatasarayı 82-50 yendiği maçta 32 sayı atıyordu. Bu tarihi olayı Bartu “Mithatpaşa Stadı'nda Beşiktaş maçı oynadım ve 4-2 kazandığımız maçta 2 gol attım. Ondan sonra da Galatasaray-Fenerbahçe Teşvik Turnuvası finalinde oynadım ve 32 sayı attım. 32 sayı bugünün 32 sayısı da değil. Çünkü istersen 32 dakika topu elinde tut. Bugünkü gibi 24 saniye hücum süresi sınırlaması yok. Üstelik Galatasaray'a karşı. Galatasaray da muhteşem bir takım. O maç ilk defa radyodan yayınlanmış ve Eşref Şefik anlatmıştı. O dönemde Gümüşsuyu'nda Fenerbahçe'nin bir lokali vardı. Mithatpaşa'dan çıkınca beni o lokale getirdiler. Oradan bir taksiye binip Spor Sarayı'na gideceğiz. Ama Radyoevini'nin önünden Spor Sarayı'na kadar insan seli. Geçebilmek mümkün değil. O dönemde İstanbul'da kadana atlı polisler vardı. Zaten o polisleri geçmek de mümkün değil. Bir polis arabası gelip beni aldı ve itfaiyenin arkasından Spor Sarayı'na götürdü. O Galatasaray maçını böyle oynamıştım.” sözleriyle anlatacaktır. Derken Fenerbahce’de oynamaya başlayan Can ,hızla taraftarların sempatisini ve saygısını kazanır, hızlı, dinamik ve şıktır, aynı zamanda karakteriyle de ön plana çıkar. Bu yıllarda da; “Baron” lakabıyla anılmaktadır. 1958’de Türkiye – Romanya maçında tarihe geçen bir olay yaşandı. Efsane kaleci Turgay Şeren’in sakatlanması üzerine Bartu maçın son yedi dakikasında kaleye geçti.

(Devamı yarın)

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam