2014 yılında emekli subay
olan Raif Bey ile gazetemizin
yazarı Cengiz Baysu ve ben
Adapazarı’nda bir müzeye gitmiştik.
Yolculuk esnasında ilginç
bir konuyu anlatmıştı Raif
Bey…
Kulağını tersten
göstermek
… Bir bahçemiz vardı, kapısın
bir menteşesi kırık, kilidi
kopuktu. Kapı düşmesin hem
de kilit görevini yürütsün diye
bir ucu sabit olan tel’i arkasından
geçiriyor ve diğer ucunu
kapının yanındaki direğe sarıyordum.
Nice insan geldi
geçti, benim basitçe sardığım
ucu açarak içeriye girdi. Boya
işi yaptıracağım gün boyacı
olduğunu söyleyen bir adam
geldi ve telin sabit olan ucuna
bakmaya başladı. Hiç sesimi
çıkarmıyor ve göz ucuyla onu
izliyordum. Baktı baktı ve
sabit olan açılması zor ucu
açarak içeriye girdi.
Olağandışı bu durum çok
ilgimi çekmişti. Kapının nasıl
açıldığı önemli değildi artık
benim için. Bu adamı çözmeliydim.
Yanıma davet ederek
çay ikram ettim. Çaylar gelince
önce çayı içti ardından
kesme şekeri yedi. Bu ikinci
sıra dışılıktı.
… Öğle yemeği için hazırlık
yapılırken dişlerini fırçaladığını
ve sonra da yemeğe
oturduğunu goÅNrdüm. Artık
benim için neşelenmekten
başka yapacak bir şey yoktu.
Hatta daha sonra neler olabileceğini
kurgulamaya bile başlamıştım.
Örneğin; muslukları
takmadan önce suyu açmak,
suyun geldiğine kani olduktan
sonra muslukları takmak ama
takıldıktan sonra kontrol etmemek…
Sonu ve sonuçları öne çekmeye
çalışan bu adam kafamı
karıştırmıştı. Hadi, sondan başa
giden bu adama Karadenizli diyelim…
Ya insanlığın sonunu
hazırlayan Amerikalı’ya, Rus’a,
Çinli’ye ne diyeceğiz?
Yeni üretim ve silah
satışlarında artış yeni
yaralı bölgeler yaratıyor
Dünya ne kadar ekonomik
kriz yaşarsa yaşasın silahlanmayı
elden bırakmıyor. Ekonomik
gelişmesini tamamlamış
ülkeler, gelişmekte olan ülkeleri
birtakım savaş senaryolarıyla
uyutmakta, ürettikleri savaş
makinelerini satın almaları için
teşvik etmekte ve “savaş bağımlısı”
haline getirmektedir.
Herkesin kendine göre bir
gerekçesi olduğu da kesin…
ABD, dünyanın jandarmasıdır
ve kendisini dünyanın her yerine
demokrasiyi goÅNtürmekle
yükümlü (!) görmektedir.
Rusya, Amerikan yayılmasına
karşı mücadele ettiğini; Çin,
nüfusunu geçindirmek zorunda
olduğunu söyler, durur.
Bunları anlamak mümkün
de Suudi Arabistan gibi bir ülkenin
dünya silahlanma yarışı
sıralamasında ücüncü veya
doÅNrdüncü sırada yer almasını
anlamak mümkün değildir.
Amerika yılda silahlanmaya
yaklaşık 739 milyar dolar yatırırken,
onu 106 milyar dolarla
Çin Halk Cumhuriyeti izliyor.
Çin’in silahlanmaya harcadığı
gerçek rakamın en azından
resmi rakamın iki katı olduğu
ise ciddi gerçeklik payı taşıyor.
Çin Halk Cumhuriyeti bölge
ve çevresinde giderek etkinlik
kazanan Amerikan hâkimiyetine
karşı önlem almak amacıyla
bu paraları harcıyor.
Çin’in çok yakında uçak gemilerine
de yatırım yapacağına
kesin goÅNzüyle bakılıyor.
Gelişen ekonomisi ile birlikte
her geçen gün daha fazla
silaha yönelen Çin’in komşularıyla
da sorunları olduğunu hatırlamakta
yarar var. Çin başta
Vietnam olmak üzere Filipinler
ve Japonya ile sınır ve toprak
sorunları yaşıyor.
Barış ve Savaş Araştırmaları
Vakfı uzmanı Wisotzki, konferans
masasında 193 devletin
temsil edileceğini, oy birliğiyle
karar alınabileceğini ve buluşmanın
sadece dört hafta süreceğini
hatırlatmış ve eklemişti:
“Antlaşma, mutabakat prensibi
yüzünden sulandırılır ve
anlamını kaybederse, o zaman
güclü bir anlaşma talep eden
Batılı devletlerin onay vermemesi
bence en iyi coÅNzüm olur.”
Bir terslik de burada…