SON DAKİKA
reklam
reklam

Kuraklık ve çölleşme

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 17 Haziran 2019, Pazartesi - 11:16   Okunma Sayısı:

 

                                                                          “Doğanın her şeyden haberi vardır: Kendiliğinden hiçbir şey öğrenmeden gerekeni yapar.”

                                                                                                                                                                                  (Hippokrates)

Olacakları birazdan dile getirmeye çalışacağım: ama şimdilik biraz tanımlamalar üzerinden gidelim sizlerle birlikte…

 

Kuraklık uyarıları

Kuraklığın meteorolojik veya hidrolojik tanımı ve özelliklerine girmeden, yarattığı etkileri incelemenin daha doğru olacağı kanısındayım. 2000 yılından itibaren akademisyenlerin ve bilim adamlarının, 2002 yılında ise dünyanın en büyük su firmalarından Thames Water’in Türkiye’de kuraklık yaşanacağı yönündeki açıklamalarını basından öğrenmiştik.

Susuzluk süresince Dar gelirlilerin oturduğu semtlerde ve Anadolu’nun birçok yerinde kovalarla kuyu veya çeşme başında sıraya girme eğitimi yaptık; mahallece, ulusça… İnsanlar bu yüzden birbirleriyle kavga ettiler.

Mahalli basında hoş olmayan görüntü ve konuşmalar çıktı. Faturalar, mutlaka en alttaki memur ya da görevlilere kesilmiştir. Kimileri görevden alınmış, kimilerinin yerleri değiştirilmiştir herhalde.

Tasarruf, bilinçli bireylerden hane halkına, evlerden şirketlere, illerden ülke geneline kadar uygulanabilir. Bu uygulama, tüm ayrıntıları ile hazırlanmış bir “Su Yönetim Projesi”ne temel teşkil edebilir. Kuraklığı, susuzluğun yarattığını söylemeye gerek var mı?

 

Coğrafyamızın çeşitli köşelerinden

Coğrafyamıza ve nüfus yoğunluğumuza göz atacak olursak; nüfusun neredeyse yarısının sahillerden 30 km. içeriye kadar şerit şeklinde dar bir alana yayıldığını görürüz. En verimli ovalarımızın sudan nasibini alamadığını, barajlarımızda suyun bittiğini, göl ve göletlerimizin kuruduğunu fark edebiliriz...

Manyas Kuş Cennetini, Nevşehir’in verimli öz, bağ ve bahçelerini, dünyanın en lezzetli alabalığının yetiştiği Tunceli’deki Munzur Çayı’nı, suyun kaynağına doğru (akışın tersi yönünde) yüzmeye ve yumurta bırakmaya çalışan inci kefalinin yetiştiği Van/Erciş’teki Deliçay’ı iflâs etmiş görmek, ülkeyi kaybetmek gibi geliyor bana.

Van Gölü’nün sularının çekilmesiyle Erciş’teki eski kalenin tamamen susuz alanda kaldığı görüntüleri içimi burkuyor. 1976 yılında Erciş’te görev yaparken suyun içinden geçerek tırmandığım kale duvarları gözümün önüne geliyor.

Van Gölü’nün suyunu iç kesimlere akıtma ile ilgili önceki yıllarda bir proje düşünülüyordu. Halihazırdaki durumu nedir bilmiyorum ama batıdaki illere su verelim derken Van Gölü’nde bir dengesizliğe yol açar mıyız bilmiyorum?

 

Verimli toprakların katli

Tüm verimli topraklar üzerine bina ve tesisler yapılıyor, ağaçlar kesiliyor. Elbette bu ülkenin derelerinin, ağaçlarının bir envanteri vardır. Tarıma elverişli yeni alanları üretmeden yok ettik. Koca Çukurova’yı, Menderes Vadisi’ni kuruttuk. Koruyamadık Kelkit Vâdisi’ni, Kızılırmak Havzası’nı… Bu ırmakların çevrelerinde zararlı atık bırakacak tesislerin kurulmasında ilgili resmî kuruluşların suçu büyüktür.

Susuzluk çeken bölgelerimizin yanı başında el atacakları koca koca nehirler var. Ama ne yazık ki, Kızılırmak’ın suyunun zararlı olduğuna dair televizyon kanallarında açıklamalar yapılıyor. Zararlı atıklarını geceleyin Yeşilırmak’a salan ve 30-40 ton balığın telef olmasına neden olan zihniyeti basından okuyoruz.  Ergene Havzası, yıllardır konuşuluyor, durumu iç açıcı değil, bugüne kadar da ciddî önlemler alındığına dair bir açıklama da yapılmadı.

Göllerimiz kurudukça sazlık alanlarımız azalıyor. Sazlıklardan az da olsa istifade eden bir iş kolu vardır. Üstelik yumurta bırakan hayvanlar için barınaktır sazlıklar. Burada yetişen larva, solucan, kabuklu böcekler ve diğerleri, besin zincirinin halkasıdır. Eksiklikleri, kuşların yok olmalarına yol açıyor.

 

Fırsatlar yaratmak

Susuzluk ve arkasından gelen kuraklığı yeni çalışmalar için bir fırsat saymalıyız.   Akarsu tabanlarında biriken mil ve tortul maddeleri temizlenmiş; baraj set ve kapaklarının, su verme öncesinde alarm sistemlerinin her türlü bakım ve onarımları yapılıyor olsa gerek.

Yeraltı su rezervlerimizin yeterli olduğuna inanıyorum; ama onun da bir miadı vardır sanırım. Bu yer altı damarlarındaki suyun dengeli şekilde yeryüzüne transferi için zaten gerekli çalışmalar yapılıyordur kanaatimce.

Kıbrıs, denizin altından inşa edilen boru hattıyla suya kavuştu. Bu büyük bir imkân ve nimettir. Manavgat Şelâlesi’nin Akdeniz’e dökülen suyunu yararlı hale getirmek, İç Anadolu’yu besleyecek şekilde havuzlar ve pompalama istasyonları inşa etmek, Akdeniz sahillerindeki turistik tesis ve otel zincirlerin deniz suyundan tatlı su elde etmek şeklinde çalışmalar da planlanmıştır herhalde?

 

Şiddetli yağış haberleri

Her yıl kuvvetli yağmur haberleri veriliyor. Olacaklar hep aynıdır. Denize 50-100 m. mesafede olan yerlerde bile göller oluşur, yoksul insanların evlerini su basar, eşyaları kullanılamaz hale gelir. Geçmiş yıllarda Silivri ve Tekirdağ’da adeta felâket yaşanır.

Toprağı, suyu ve havayı acımasızca kirletiyor, kaynakları tüketiyoruz. 20-30 sene sonraya hedefler koymalı ve çalışmalıyız. Yoksa başlangıçtaki tümcede Hippokrates’in belirttiği gibi doğa gereğini yapacaktır. 

       

  

       

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam