SON DAKİKA
reklam
reklam

Son Durak: Galler

Köşe Yazarı: Mert CiGERLİ   Eklenme Tarihi: 15 Eylül 2019, Pazar - 10:21   Okunma Sayısı:

Kuzey İrlanda gezimden sonra Galler`e geçeceğimi ve turumu Galler ile noktalayacağımı önceki yazımda belirtmiştim. İşte şimdi son durak olan Galler`deyim… Cardiff Havaalanı`na inip, direk şehrin merkezindeki otelime geçtim. Kısa süreliğine burada bulunduğum süre zarfında bana tavsiye edilen ve araştırdığım birkaç yeri görmeye çalışacağım.

Galler, Büyük Britanya`ya bağlı dört ülkeden biri… Diğer Büyük Britanya ülkelerinde olduğu gibi burada da Birleşik Krallık etkisini görmek mümkün. Zaten ülkede İngilizce konuşuluyor. Diğer resmi dil Galce ama çok zor ve karışık bir dil deniyor. Ülkenin ancak yüzde otuzluk kısmının bu dili konuşabilmesi bunu kanıtlar nitelikte.

Ülkenin başkenti küçük bir şehir olan Cardiff… Toplam nüfusu 318.000 civarında Cardiff şehrinin. Şehir kömür madenciliği ve ekonomi merkezi olmasıyla önce çıkıyor. Hatta Galler`in Zonguldak`ı deniyor küçük ve tatlı bu şehre.. Galler genel olarak yıl boyunca çok sayıda turist ağırlıyor. Cardiff ile birlikte turistlerin en çok ziyaret ettiği bir diğer şehir ise Swansea ama ben bu gezimde zaman sıkıntısından dolayı Swansea`yi göremeyeceğim.

Cardiff`te de önceki yazımda gezdiğim Belfast şehri gibi gidilecek yerler sınırlı bir çevrede bulunuyor. Hemen ilk iş olarak herkesin dilinden düşürmediği Cardiff Kalesi`ni görmeye gidiyorum. Merkezden yürüyerek ulaşılabilecek mesafede olan kaleye vardığımda beni kalenin etrafındaki hatırı sayılır bir yeşillik karşılıyor. Kalenin tarihi Roma dönemine dayanıyor. Kalenin içini gezmek için rehberli turlar düzenleniyor. Duvar ve tavandaki işlemeleri ile gerçekten eşsiz bir eser… Her işlemenin farklı anlamları olduğunu rehberimiz anlatıyor. Onun anlatımıyla daha da anlamlı hale geliyor bu sanat eseri… Hatta çok iddiali olacak ama benim bugüne kadar gezdiğim en güzel kale diyebilirim. Kalenin merkezindeki yapı üzerinden de şehri panoramik olarak görme şansına eriştim. Cardiff`e gelen herkesin görmesi gereken bir yapı diye düşünüyorum.

Kentin en çok ziyaret edilen kültür kurumlarından biri ise Ulusal Müze. Yapımına 1912 yılında başlanmış ancak müzenin açılışı başlayan Birinci Dünya Savaşı yüzünden engellenmiştir. Müzenin tamamlanması ancak 1927 yılında mümkün hale gelmiştir. Aslında müzede çok çeşitli bir koleksiyon var ve bugün arkeolojik, jeolojik ve zoolojik sergilerle birlikte Avrupa’daki en büyük sanat eserlerinden biri konumunda bulunuyor. Müzenin birçok eşsiz sergisi var. Burada Bronz Çağı’nın silahlarını ve Vincent Van Gogh’un nadir tablolarını görebilirsiniz.

Benim futbol ve spor ilgimden dolayı ziyaret ettiğim bir diğer nokta ise Principality Stadium oldu. Taff nehri kıyısında bulunan stadyum adeta bir uzay gemisi gibi duruyor. Mimarisi gerçekten dikkat çekici. Bu stadyumda ragbi ve futbol maçları oynanıyormuş. Hatta FA Kupasına ev sahipliği bile yapmış. Stadyumda da rehberli turlar mevcut durumda bulunuyor. Seyirci kapasitesi ise 74.200 kişiymiş. Bu noktaya gelen sporseverlerin çoğu şehrin takımı Cardiff City`nin stadyumunun burası olduğunu düşünüyor ama değil. Cardiff City, maçlarını 33.000 kapasiteli Cardiff City Stadyumunda oynuyor.

Cardiff’in asıl cazibe merkezi, 1894’te kurulan Roth Park deniyor. Bu doğal parkın arazisinde, aynı adı taşıyan ve popüler olan büyük bir göl var. Park çok geniş bir alana konumlandırılmış. Bölgesinde özel piknik alanları bulunmakta ve yaz aylarında turistlerin gölde tekneyle gezmeleri öneriliyor. Parkın içinde ilginç sergilerin ve diğer tematik etkinliklerin sıklıkla yapıldığı bir botanik bahçesi var.

Mermaid Quay adı verilen nokta şehrin kalbinin attığı nokta olarak biliniyor. Çevresinde Doctor Who etkinlik binası, Millennium Centre binası, restoranlar, barlar, canlı müzik şovları, tekne turları, yürüyüş alanları, hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Burası adeta şehrin kalbinin attığı bir nokta olarak tanımlanabilir. Cardiff tanıtımlarında görebileceğiniz kırmızı bir bina olan Pierhead binası da bu bölgede bulunuyor. Yapının üstünde bir saat kulesi bulunuyor. Bu saat gayri resmi olarak Galler`in Big Ben`i(Londra) olarak kabul ediliyor. Üzerindeki mekanizma Londra`daki saatin hemen hemen aynısı imiş.

Şehir, yeme içme konusunda çok cömert. Her damak zevkine hitap eden yemekler bulunuyor. Çok fazla ve çeşitli ülkelerden turist alınca bu durum kaçınılmaz oluyor. Yerel tatları denemeyi sevdiğim için ünlü çorbaları olan cawl`ı deneme fırsatım oldu. Cawl, içinde kuzu eti olan ve bunun yanında patates, soğan, pırasa, havuç ve şalgam olan bir çorba ve ben bu tadı gerçekten sevdim.

Yerel tatlardan Bara Brith dedikleri bir de meyveli ekmek deneme şansım oldu. İçerdiği ürünler çok karışık ve bu benim klasik ekmek anlayışıma ters bir tat olarak hafızamda kaldı. İçinde siyah çaydan, karışık meyve çeşitlerine kadar çeşitli bileşenler var. Bir daha tercih edeceğimi düşünmüyorum.

Genel olarak baktığımda Galler`den de mutlu bir şekilde ayrılacağıma kanaat getirdim. Bütün bu Büyük Britanya ve İrlanda gezilerimde hiçbir ülkede olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Özellikle İrlanda`da herkesin gülümsemesi ve mutlu olması benim için unutulmayacak bir deneyimdi. Gezip, deneyimlediğim her yerde siz okuyucularıma da ipuçları vermeye çalıştım. Ümit ediyorum ki sizler de benim gittiğim ve önerdiğim yerlere gider, mutlu bir şekilde ayrılırsınız.

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam