SON DAKİKA
reklam
reklam

Elazığ Depremi ve Anılarım

Köşe Yazarı: Sinan ERDOĞDU   Eklenme Tarihi: 28 Ocak 2020, Salı - 10:27   Okunma Sayısı:

Türkiye’mizin bir gerçeği olan deprem gerçeğiyle bu sefer Elazığ’da karşı karşıya geldik. 6.8’lik depremin yazıyı hazırladığımda bilançosu ise şu idi; 39 kişi depremde hayatını kaybetmiş, 1607 yaralı var ve bunların 22'sinin yoğun bakımda tedavileri devam ediyor. Depremin olduğu ilk günden bu yana 45 kişinin enkaz altından çıkarılırken mucize kurtuluşlar yaşanmış ve yine mucize kurtuluşlar yaşanacağına dair bir inanç var. Sivil savunma ekipleri halen canlı birilerini bulabiliriz ümidiyle  canla başla çalışıyorlar. Hasar tespit analizleri sonucunda 76 binanın yıkıldığı, 642'sinin ağır hasar aldığı, 425'inin de az ve orta hasarlı olduğu (26 Ocak 2019 itibarıyla) tespit edilmiş. Depremden sonra bölgede meydana gelen toplam artçı sayısının 640 olduğu kaydedilirken, artçı sarsıntılar da yaşanmaya devam ediyor.  Elazığ ve Malatya’da ise bir can pazarı yaşanmış. Yakınlarını kaybedenler hüznüne boğulurken, canını kurtaranlarda ise buruk bir sevinç var. 

Ülkemizde dayanışma ve yardımlaşma yolunun her zaman açık olduğunu, ülkemde insanlığa dair umutların hiçbir zaman tükenmeyeceğine inancımı pekiştirmiş tablolara bu acı ve zor süreçte tanık olduk. Şu aşamada Türkiye’mizin dört bir tarafında yardım seferberliği başlamış ve halen bu seferberlik sürüyor. Siz değerli okurlarımızı da karınca- kararınca bu seferberliğe davet ediyorum. Umarım ve dilerim ki: böyle felaketlerle bir daha karşılamayız. Elazığ'da yaşanan deprem vesileyle vefat eden ailelerin yakınlarına baş sağlığı ve Elazığ, Malatya ve civar ilçelerdeki halkımıza, güzel ülkemize geçmiş olsun ve acil şifalar dileklerimizi iletiyorum.

Elazığ depremi bana da bir çoğunuz gibi 17 Ağustos 1999 Marmara Depremini hatırlattı. Deprem olduğu gece yarısı ailemle ve rahmetli babaannemle birlikteydik. Sarsıntıdan sonra irkildik ve apartman sakinleri olarak dışarı çıktık.  Saatlerce elektrik kesikti, elektrikler geldikten sonra eve birkaç saatliğine girdiğimiz zaman televizyonu açmış ve depremin korkunç yüzünü ekranlardan görmüştük. Aylar geçti. Bu sefer de 12 Kasım’da Düzce depremi yaşandı. Akşam yemeğini yedikten sonra yaşanan depremden sonra evimizin sallandığını  net hatırlıyorum.  Bir süre sonra da , askerden dönükten sonra okuduğum  ilk okuldaki ( Kartal –Cevizli İlkokulu) öğretmenimiz olarak sınıfımıza öğretmen olmuş, bizlerin üzerinde çok emeği olan  Serdar Yıldız hocam, 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde askeri arama kurtarma biriminde görev yaptığını ve manzaranın korkunçluğu karşında çok üzüldüğünü belirmişti ve bizlere  bugün dahi hatırladığım şu uyarıda bulunmuştu: “Çocuklar; en geç 30-40 yıl içerisinde Marmara’da bir deprem yaşanabilir. Bunu bilim insanları söylüyor. Sizler ileride belki mimar veya mühendis olacaksınız. Depreme dayanıklı yapılar üretin. Önce tedbir, sonra tevekkül! ( yani işinizi sağlam bir şekilde yaptıktan sonra Allah’a güvenin) “

Son yaşadığımız Elazığ depremi, deprem öncesindeki süreci  de iyi bir şekilde yönetmemiz gerekliğini ortaya koydu. Deprem sonrasında, devletimiz ve halkımız elinden geleni fazlasıyla yaptılar. İçişleri Bakanlığı ve AFAD başarılı bir sınav verdiler. Halkımız da yardımlaşma konusunda Edirne’den Diyarbakır’a Hakkari’den Muğla’ya, oradan da yurt dışındaki gurbetçilerimize değin başarılı bir sınav verdi.  Ancak; deprem öncesinde neler yapılması gerektiğine özelikle de binalar konusunda bazı eksikliklerimizin olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Serdar hocamın bahsettiği sürenin nerdeyse yarısı da geride kaldı. Kalan yarısında testi kırılmadan seri bicimde hareket etmek zorundayız. Üstelik yaşadığımız İstanbul Türkiye’mizin de en önemli şehri durumunda. Buradan hem okurlarımıza, hem de ilgili tüm kurum ve kuruluşlardaki önemli kişilere çağırıda bulunuyorum: deprem konusunda etkin davranmasak yarın çok geç olabilir.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam