Son yıllarda türk dizi içerikleri, duraklama hatta yer yer gerileme dönemini yaşamaktadır. Her kanalda, her gün bir başka hayata tanık oluyoruz. Bu kadar fazla ve uzun süreli olmasına rağmen, özgün veya uzun soluklu olamıyor birçoğu ne yazık ki. A kanalı bir kurguyu yazdan başlatıp x semtinde çeviriyorsa, B kanalı da aynı kurguyu farklı mevsimde y semtinde yeniden seyirci önüne sunuyor. İzleyenler üzerinde ise aradaki zaman, oyuncu ve mekân farkından dolayı özgün bir dizinin başlangıcı izlenimini yaratıyor. Farklı yüzler, karakterler, olaylar başta bizi bambaşka dünyanın pençesine atsa da zamanla bu kurgu dünya da kendinden öncekilerin yoluna girecektir. O yolda sıradanlığa indirgenmiş tüm yapımları görebilirsiniz. Öyle olmasa zaten her biri sırasıyla, özgünlüğü düşürmezlerdi ekranlardan. Bunun dışında olanlar, kendini bu yoldan soyutlayan yapımlarımız yok mu? Elbette var. Yayınlandığı andan itibaren farklılığıyla, oyunculuğuyla, kurgusuyla, mekân ve olay uyumuyla bizleri ekrana hapsetmiş diziler olmuştu. Hala bunların sahneleri, replikleri ve unutulmaz karakterleri günlük hayatta kendini hatırlatır bize. Bir arkadaşımızı dizi karakterine benzetiriz veya bir repliği yeri geldiğinde kullanmaktan çekinmeyiz. İşte bunlar o kurgunun bir klasik haline geldiği ve uzun yıllar akıllarda kalacacağının göstergesidir. Sonuç olarak stabil olanla, alışkın olduğumuz kurgu veya yüzlerle, ezberlediğimiz senaryolarla hiç bir zaman kalıcı ve nitelikli yapımlar yaratamayacaklar. Bu her alan için böyledir, yazılmamış bir kuraldır. Kim ki özgünlüğü ve yaratıcılığı ön planda tutarsa zaman ona hak ettiği değeri verecektir. İzleyici de yaratıcılıkla beslendiği için akıllarda eşsiz bir eser olarak, uzun yıllar oynamayı hak edecektir. Nitelikli olan bu eser ruhu, kurgusu, oyunculuğu, farklılığı ve replikleriyle bizle yaşamaya devam edecektir
