SON DAKİKA
reklam
reklam

Uzun İnce Bir Yolda Giden Âşık Veysel (II)

Köşe Yazarı: Sinan ERDOĞDU   Eklenme Tarihi: 27 Mart 2020, Cuma - 10:25   Okunma Sayısı:

Bu arada yıllar su gibi akıp geçer. Ozanımızın tüm ülke çapına tanıtma yolunda, Ahmet Kutsi Tecer'in katkıları çoktur. Ahmet Kutsi Tecer'in ön ayak olduğu  ve  5-7 Kasım 1931 tarihinde Sivas'ta yaptığı I. Sivas Halk Şairleri Bayramına katıldıktan sonra isimi parlar. Mecburî hizmet için 1930'da Sivas'a gelen Ahmet Kutsi Tecer, burada, Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni Vehbi Cem Aşkun ve müzik öğretmeni Muzaffer Sarısözen ile tanışır.

Ahmet Kutsi, önce 'Halk Şairlerini Koruma Derneği'ni kurar ve başkanlığına Belediye Başkanı Hikmet Işık Bey'i getirtir. Halk türkülerinin, hikâyelerinin ve âşıklarının harman olduğu Sivas'ta derneğin tüzüğünde de yer aldığı gibi derhal bir âşıklar programı yapmayı düşünür. Halkın oldukça ilgi gösterdiği Âşıklar Bayramına; Revanî, Meslekî, Suzanî, Süleyman, Karslı Mehmet, Müştak, Yarım Ali, Talibî, Yusuf, San'atî, Ali gibi âşıklar katılır. Üç gün süren Bayram sonrası Tecer, iştirak eden âşıklara 'Halk Şairi' olduklarına dair bir kâğıt verir. Bu belge, gezici âşıklara gittikleri yerlerde çok kolaylıklar sağlar. Program sonrasında Veysel'e 10 lira verilmek istenir. O günlerde hemen her Anadolu köylüsü gibi oldukça yoksul durumda olan Veysel; 'Siz bize değer verip buralara kadar çağırdınız; asıl bizim size vermemiz gerekir.' diyerek almak istemez, zorla eline 5 lira verirler.

1930’lu yılarda Âşık Veysel hayatı boyunca unutamayacağı bir başka ana tanık olur. Âşık Veysel Cumhuriyetimizin 10. Yılı kutlamaları kapsamında Sivas’ta yapılan âşıklar şenliğinde şu sözleri paylaşacaktır:

‘‘Gazi Paşa Hazireti bir kişi

Ne kadar cesaret tuttu bu işi

Sarmıştı vatanı düşman ateşi

Esirgedi bizi ziyanımızdan.’’

10.Yıl için hazırlanan türkü şenliğe katılan herkesin dikkatlerini çeker. Bunun üzerine de, söz konusu türkünün Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmesi için Sivas’ın ileri gelenleri Veysel’e telkinde bulunurlar. Onların düşüncesi türkünün yazılı veya plak şeklinde gönderilmesidir. Âşık Veysel ise türküyü Mustafa Kemal Paşa’ya bizzat kendi okumak taraftarıdır.  Nitekim:  ozanımız  bu konuda kararlıdır. Şehrin belediye reisi ve ekibi Veysel’i  Ankara’ya yolcu ederler. Ankara o tarihlerde ağır bir misafiri ağırlıyordu. İran Şahı, Paşa’yla görüşmeye gelmiş ve üst düzey güvenlik önlemleri alınmıştı. Dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, tüm şehirde kolluk kuvvetlerinin teyakkuzda olmalarını, kılık kıyafeti uygun olmayanların şehre alınmaması yönünde emir vermişti. Veysel ve yareni İbrahim Tutiş uzun bir yolculuktan sonra 1 Nisan 1934’te Ankara’ya vardılar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün köylülerimize verdiği değerin göstergesi olarak en önemli sözlerinden kabul gören ‘Köylü milletin efendisidir.’’ sözü maalesef  o dönemde çok geçerli değildi ve bu sözün değeri tam olarak anlaşılamamıştı. Ve polisler Veysel’i ve arkadaşını köylü kıyafetlerinden ötürü hemen sorguya çekip  “Bu ne hal, nereden geldiniz, nereye gitmektesiniz ? “ gibi sorular sorarlar. Âşık Veysel de Anadolu’nun vermiş olduğu o saf ve temiz duygularla “Paşamı görmeye geldik.” der. Polisler alaycı tavırlarla ‘‘Paşa’yı sırtında ki bu bitli yorgan ayağındaki yırtık potinlerle mi göreceksin’’ der ve Veysel’in elinden sazını almak isterler. Çıkan arbedede Veysel’in sazı da hasar görür.

Yıl 1938’tir . 1934’de çıkan soyadı kanunuyla “Türk’ün Atası” anlamına gelen  “Atatürk”  soyadını  alan Cumhuriyetimizin Kurucusu  Mustafa Kemal Atatürk  siroz hastasıdır.  Tam da bu günlerde, Dolmabahçe Sarayı’nda İstanbul Radyosu’nu dinlemektedir. Radyoda Aşık Veysel’in sesi çınlamaktadır. Mustafa Kemal Atatürk, radyoda duyduğu yanık ses ve dizelerden etkilenerek ‘‘Bu aşığı bana bulun ve getirin.’’ der. Hemen İstanbul Radyosu Müdürü Mesut Cemil Bey’le irtibata geçilir. Veysel’in bulunması istenir ve ertesi gün Veysel tekrar radyoya geldiğinde durumdan haberdar olur ve büyük bir heyecanla Dolmabahçe Sarayı’nın yolunu tutar. Vardığında kendisini Yaver Şükrü Bey karşılar. Veysel, durumun izahatını ‘‘Paşam beni çağırmış’’ diyerek yapar. Ancak Şükrü Bey durumu doğrulasa da Paşa’nın müsait olmadığını belirterek daha sonra görüşme vaadiyle Veysel’i uğurlar. Âşık Veysel, çok yaklaştığı Mustafa Kemal’i göremeden Dolmabahçe Sarayı’ndan uzaklaşır. Uzunca bir süre büyük umutlarla paşadan tekrar haber gelmesini beklerler.

Değerli ozanımızın da  bünyesinde çalıştığı ve saz eğitimi verdiği Köy Enstitüleri'nin kurulmasına ve faaliyete geçmesine  ön ayak olan Cumhuriyetimizin Kurucusu  Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrılır. Âşık Veysel de Atatürk’e olan sevgisinden ötürü hayatında ilk defa bir şiir kaleme alır. “Atatürk’e Ağıt”  olan bu şirinde Atamız’a olan sevgisini tüm dünyanın da üzüldüğünü belirterek “Ağlayalım Atatürk'e, Bütün dünya kan ağladı, Başbuğ olmuştu mülke, Geldi ecel can ağladı.” diyerek  ifade eder.  Yine şiirinde “Zannetme ağlayan gülmez, Aslan yatağı boş kalmaz, Yalınız gidenler gelmez, Felek-el mevt'in elinden, Her gelen insan ağladı.” diyerek Türk Milletinin bağrından Mustafa Kemal Atatürk gibi nice kahramanlar daha yetiştireceğini belirtir.

Âşık Veysel, tüm yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yapmıştır.  Adapazarı Arifiye Köy Enstitüsü, Hasanoğlan Köy Enstitüsü, Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü, Yıldızeli Pamukpınar Köy Enstitüsü ve Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsünde çalışmıştır. Bu arada Çifteler Köy Enstitüsünde iken ünlü “Dost,dost diye nicesine sarıldım,benim sadık yârim kara topraktır.”  dizelerini içeren Toprak  türküsü ortaya çıkar. Yine, Çanakkale'nin Savaştepe, Erzurum'un Pulur, Malatya'nın Akçadağ, Kırklareli'nin Kepirtepe, Adana'nın Düziçi Köy Enstitülerinde de konserler verir. 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam