SON DAKİKA
reklam
reklam

Ve Babamı Covid-19'dan Maalesef Kaybettik..

Köşe Yazarı: Gülsüm KOÇYİĞİT   Eklenme Tarihi: 19 Mayıs 2020, Salı - 11:08   Okunma Sayısı:

 

Bir önceki yazımda bütün detaylarıyla anlatmıştım size; ailemizi nasıl perişan ettiğini şu melun virüsün.. Şimdi o yazımdan sonrasını aktaracağım. Babam 13 gün enfeksiyon  servisinde yattıktan sonra, yoğun bakıma alındı apar topar.. Akciğerleri an itibariyle %70 oranında kapalıydı. Mecburen uyutuldu ve basınçlı oksijen vermeye başlandı. Enfeksiyon ve emboli değerleri çok yüksekti. Antibiyotik veriyorlardı. Kronik ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz / Motor Nöron Hastalığı ya da halk ağzıyla kas erimesi) ve Parkinson'u olması sebebiyle, doktorlar işimizin zor olduğunu ama hastanın güçlü olduğunu söylüyorlardı. İnandım, inanmak istedim tüm kalbimle iyileşeceğine! Kaç yıldır ne kadar zor  hastalıkları vardı babamın ve dimdik ayaktaydı çünkü. "Başım ağrıyor" bile demezdi yavrum benim.. Canı tatlı asla değildi..

Yoğun bakımdaki birinci haftamız sonrası çekilen tomografilerde virüsün ciğerlerde mutasyona uğradığı, o yüzden ilaca yanıt alınamadığı, antibiyotiği değiştireceklerini iletti doktorlar. Değiştirdiler de.. İşe yaramadı ve böbrekler, karaciğer, tansiyon, kemik iliği gibi diğer sistemler bozulmaya başladı. Trombosit verildi kaç kez, böbrekler diyalize bağlandı, akciğerleri su topladı, kalp büyüdü, akciğerler açılmaya başlamışken tekrar kapandı, yüzüstü çevrildi vs.. Sorunlarımız çoğalmaya, doktorların konuşmaları umutları azaltmaya başladı.

Tam 24 gün yoğun bakımda kaldı babam ve bir gece acı haber geldi. Babamı kaybettik! Odadan salona dizlerimin üstünde geldim.. Bu nasıl bir haberdir Yarabbi.. İçime alev topu bıraktılar sanki..

Bu çaresiz bekleyiş süreci öylesine zordu ki.. Ne canının kanının yanına gidebiliyorsun, ne elini tutabiliyor, ne sarılabiliyor, ne ona destek olabiliyorsun.. Çırpınıp durduk hepimiz. Ama daha da zoru varmış!.. En sevdiğini son yolculuğu öncesi göremiyor, onu koklayamıyor, son kez olsun bedenine sarılamıyor, yüzüne dokunamıyor, vedalaşamıyorsun. Ayaklarının altını öperdim oysa ki.. Düşünüyordum kendi kendime her gün traş olup, duş alan bakımlı babacım kaç gündür traş bile olamadı, duş alamadı parfümlerini sıkamadı, tırnakları uzamıştır hiç sevmez diye... Selamızı okutmamıza bile karşı çıktılar. Halkta panik yaratıyormuşmuş. Sıyıracağımı sandım. Olmadı babam olmadı, izin vermediler hiç bir şeye.. Bu içimdeki yara geçer mi bir gün bilmiyorum.

Gasilhanenin önünde bir avuç insandık babamı uğurlamak için. Senin cenazen böyle mi olurdu? Kimseyi çağırmadık, kimse de gelemedi. Namazını kıldıran hoca dahil tüm görevliler tam tekmil korunaklılardı. Mezarlığa geçerken ne hızlı gitti o cenaze arabası ahh ahh!. Ne acelemiz vardı o kadar! Sen arka koltukta oturmayı bile hiç sevmezdin ki!..

Mezarlığa geldik ya, sanki orası mahşer yeri! Tahayyül edemiyorum şimdi net sayı bilemem ama yeni defnedilmiş toprağı daha ıslak ortalama 300-400 yeni mezar.. Bu tablo bile bambaşka bir acı veriyor insana. Ne oluyor demeden başladılar hemencecik görevliler işlerine, daha biz vedalaşmamışken seninle, şokta etrafa bakınırken. Tabutunu omuzlarda bile taşımadılar babacım senin. Sen yüksünme asla her zaman başımızın üstünde, kalbimizin tam ortasında olacaksın. Tabutu halatla tuttu görevliler öyle indirdiler. İndirirken de sarstılar biraz düşürür gibi oldular. Ölüyorum sandım Allah'ım nasıl bir imtihandır bu sen kolaylık ver.. Biz ortalama 5 mt uzaktan izleyebildik. Kepçeyle açılmış çukura indirdiler tabutu üzerinde yeşil örtüsüyle ve kepçe operatörü çarçabuk gömdü.. Başına ve ayak ucuna iki tahta parçası, üzerine bir yığın toprak.. Hocanın duası ve talkımı.. Sonra bize ne dediler biliyor musunuz? -Boşaltın burayı!- .. Ne yani bitti mi?!!! Bir avuç toprak atamadık sana, baş ucunda dua edemedik.. Yalnızca iki dakikada sona erdi herşey!..

Ömrümden ömür gitti yemin ederim. Yaşadığımız acıya kat kat acı eklendi. Garip gibi, gariban kimsesiz gibi olduğunu, sana layık olamadığımızı düşündüm.

İslami gereklerimizi bile bir arada yapamadık defin sonrası mecburiyetten.. Seni ve yüreğimi orada bırakıp, annemi alıp evime döndüm. Biz müslümanız elhamdülillah, adetlerimiz var ve hepsinin sebepleri.. Cenaze evi boyle mi olurdu? Kimsemiz yok gibi yapayalnızız.. Ben seni toprağa koyup, gelip ağlayarak yemek yapmak zorunda kaldım babam. Ne akraba, ne dost, ne arkadaş, ne komşu kimsemiz olmadı bizim yanımızda fiili olarak. Telefonlarla yalnız bırakmadılar, Allah hepsinden razı olsun ama gönül öyle demiyor ki.. Bir -yanındayım- sarılışı gibi olur mu hiç telefon?..

Dilerim hocaların dediği gibi şehit kabul etmiştir yüce Yaradan babam seni ve senin gibi bu virüse yenik düşen herkesi.. Kendimi inan bir tek bununla avutuyorum. Tanıdık tanımadık herkes adına dualar bağışladılar. Allah herkesten razı olsun. Ben "rahmetli" diyemiyorum hala babama özür dilerim. Toprağın seni kucakladığını beynim algılamak istemiyor. Dün elime telefon alıp, seni aramaya çalıştım.. Odada çalınca şaşırdım.. Yapma be hayat! Ben acıyı sofrada bile sevmem; bu cömertliğin niye?! Şimdiden nasıl özlediğimi bir anlatabilsem keşke.. Ardımdaki dağ yıkıldı, altımdaki toprak çekildi sanki; büyük boşluktayım.

Hani evde sıkılmayı ölmek zannedenler var ya.. Okuyup en azından birinci ağızdan yaşadıklarımızı kendilerine kıssa çıkartsınlar diye yazdım. Tek başınıza neler yaşayacağınızı düşünün, ailenizi neler bekliyor hayal edin. Yoksa hepimiz bir gün öleceğiz, bir de bu türlüsü var bilin..

Şimdi hem kendime hem size soracağım: ÖLÜM SENİN PEŞİNDEYKEN SEN NEYİN PEŞİNDESİN EY İNSAN?! İmtihanlarımızı kolay eyle Rabbim..

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam