SON DAKİKA
reklam
reklam

Arabadaki poşetler kimin?

Köşe Yazarı: SELAHATTİN DEMİREL   Eklenme Tarihi: 16 Temmuz 2020, Perşembe - 10:19   Okunma Sayısı:

 

Ortasına gelinmiş bir temmuz, hâlen tehlikesi devam eden salgın ve sevgili ülkemin bitmeyen gerilimli gündemi… Evet, hepsi yerli yerinde!

Artık günümüzü çiçeklendiren haberleri de kolay alamaz olduk. Çoğu zaman bu köşede eski yazılarımın karşına çıkmasından bunları anlamışsındır herhâlde kıymetli okurum.

Köyleriyle birlikte nüfusu anca 13 bini bulan Kastamonu ilçesi Devrekâni’de geçen gün belediye hoparlöründen şöyle bir anons yükseldi:

“… Market poşetlerini yanlış arabaya koyan kişinin belediyemize müracaatı önemle rica olunur!”

Bir market alışverişi yapılmış ve poşetler başka bir arabaya konulmuştu. Muhtemelen arabalar aynı marka, model ve renkteydi.

Güzel ülkemde yan yana duran otomobilleri karıştırıp yola çıkan ve evinin önüne park ettikten sonra da polislerin olaya dâhil olmasıyla meseleyi kavrayan sevimli yurttaşlarımız olmamış mıydı?

Bunlar haber değeri taşıyordu ama daha enteresanı, aynı marka ve renkteki otomobillerin anahtarları nasıl aynı olabiliyordu?

* * *

Özellikle 1990’lı yıllar teyp ve otomobil hırsızlıklarının zirvede olduğu yıllardı. Sanırım o yıllarda üretilen otoların kilit mekanizması kolay çözülür cinstendi.

Şimdiyse oto hırsızlığı, yerini daha çok parça çalmaya bırakmış görünüyor. Oto parça hırsızları, aldıkları sipariş üzere “işe” çıkıyor ve iyi bir teyp ustasının yarım saatte açabildiği dokunmatik ekranlı çok donanımlı teypleri, farları, gösterge panellerini 10 dakikaya varmadan söküp kayıplara karışıyordu!

Market alışverişinden sonra torbalarını yanlış arabaya koyan kişi, daha sonra nereye gitmişti acaba?

Şimdi burada otomobillere faça yapmanın önemi bir kez daha anlaşılmış mı oluyor? Ne alâka mı diyorsun kıymetli okurum, aşk olsun!

Otomobilin arka camında yasal ölçüde bir film olsaydı ve üstünde de “Sat gemiyi kaptan sana da bir Toros alalım” yazsaydı mesela bu karışıklık yaşanır mıydı?

Olur böyle şeyler, hem şu dünyada neler olmuyordu ki!

* * *

Otomobile yüklenen anlam, İlyas Salman’ın başrolünde olduğu “Sarı Mercedes” filminde çok güzel işlenmişti. Böylesi güzel bir filmin ardındaysa salı günü vefat eden Adalet Ağaoğlu’nun “Fikrimin İnce Gülü” romanı vardı.

Ne diyordu arabasıyla konuşan Bayram:

“Sen boş ver Balkız. Biz bu kavgayı kazanmış sayılırız. Eksiklerimizi, yaralarımızı sarmak kolay değil elbet. Lakin kim menzile yarasız beresiz ulaşmış, de bana?”

Şimdi de arabasıyla konuşanlar var mıdır hâlâ? Bundan emin değilim ama eksiği ve yarası olanın çokluğundan haberdarım!

* * *

Alışverişten sonra arabalar karışabilirdi fakat aracındaki poşetleri fark edip ilan vererek poşetlerin sahibini arayan biri, bu devir için çok kıymetli değil miydi?

Poşet ve araba sahibinin tespit edilmesiyle bu mesele çözülmüştür elbet lakin “Onların da romandaki Bayram gibi yara ve bereleri var mıydı?” diye sormamız bize bir sonuç verir miydi?

Hayır, ilanda bunlardan bahsedilmemişti. Belediye anonsları nettir ve asla betimlemeye başvurulmaz.

Yazısında açıklama ve tasvir etme dozunu kaçıran bir yazı işçisinin de başı her zaman belaya girebilir ve işte asıl o zaman yara ve berelerden bahsedilebilir!

Sevgili ülkemde insanlar ve hikâyeleri değil, onların seçmen, taraftar ve tüketici oluşları daha kıymetli sayılmıyor mu?

Bir anons sadece anonstur, bu bakışa göre. Hatta insan da sadece…

Öyle değil! Öyle olsaydı bu yazı yazılmazdı! Böylesine güzel bir gökyüzünün altında hep kötü insanlar yaşamıyordu işte!

* * *

Melih Cevdet Anday’dan:

“Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın

Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.”

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam