SON DAKİKA
reklam
reklam

Trakya Gezisi ve 80 Yıllık Hatırlı Kahve

Köşe Yazarı: Mert CiGERLİ   Eklenme Tarihi: 26 Temmuz 2020, Pazar - 00:46   Okunma Sayısı:

Pandemi nedeniyle son zamanlarda fazla gezmiyorum. Etrafıma baktığımda ise herkesin bir şekilde, bir yerlerde tatilde olduğunu görür oldum. Koronavirüs korkusu yaşayan herkes sanki o virüs hayatımızdan çıkmış gibi tatile, büyük kalabalıkların içine hem de maskesiz bir şekilde girmeye başladı. Bende can sıkıntımdan dolayı güneye değil de batıya doğru bir yolculuk gerçekleştirdim.

Günübirlik Trakya turu yapmaya karar vermemle birlikte hemen rotamı çizdim. İlk hedefim “Sultanlar Şehri” Edirne oldu. Osmanlı`ya başkentlik yapmış bu şehir beni her zaman mutlu etmiştir. Selimiye Arastası ve Bedesten Çarşısı`nı hemen alışveriş için turladım. Sonrasında ise gidip de huzur bulmadan dönülmeyen Selimiye Camii… 2011 yılından beri Selimiye Camii, Unesco Dünya Mirası listesinde bulunuyor. Mimar Sinan`ın 86 yaşında bitiripte, “Ustalık eserim” dediği camii her bir detayıyla muhteşem…

Hızlı bir gezi olmak durumunda olduğu için hemen rotamı Meriç Nehri`nin öte tarafına, Karaağaç`a kırdım. Lozan Anlaşması sonrası Karaağaç savaş tazminatı olarak alınmış. Nehir kenarında bir kafeye kendimi atarak yemek eşliğinde kafa dinledim. Hesaplarımda güzel bir Edirne ciğeri yemek vardı ama zamansızlıktan bir sonraki seyahatime sakladım. Daha uğrayacak duraklarım olduğu için Edirne turumu burada noktalamak durumunda kaldım. Ama siz giderseniz 2004 yılında Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü’ne layık görülen Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi gezi listenizde bulunsun. Ben görmek isteyipte maalesef hala göremedim.

Buradan Kırklareli`nin şirin kasabası Babeski`ye yolumu düşürdüm. Hemen merkezde, yine burada da bir başka Mimar Sinan eseri Cedid Ali Paşa Camii`ni ziyaret ederek turuma başlıyorum. Yerel halkın “Büyük Camii” dediği bu camii 1560 yılında yapılmış. Hemen camiinin yakınında bir başka Mimar Sinan eseri olan Sokullu Mehmet Paşa köprüsü dikkatimi çekiyor. Tam olarak bilinmese de belediye yetkililerinden aldığım bilgilere göre inşa yılı 1565 yılı olarak söyleniyor. 123 metrelik köprünün üstünde bir balkon dikkatimi çekiyor. Tam olarak anlamlandıramasam da Mimar Sinan`ın bir bildiği vardır diyorum.

Burayı rotama dahil etmemdeki esas amaç ise Trakya`da çok meşhur olan ve severek tüketilen Bakkaloğlu Kurukahvecisi`ne uğramak. Babaeski çarşısının içinde olan bu kurukahveciye yürürken önündeki kalabalık dikkatimi çekiyor. Esasında burası oturup kahve içmelik bir yer değil, kurukahvenizi satın alıp gideceğiniz bir dükkan… Sıra bana gelipte içeri girdiğimde o muhteşem kavrulmuş kahve kokusu başımı döndürüyor. Dükkan sahibi Ekrem bey kasada… Benim yerli olmadığımı hemen anlayıp, bir iki soru ile beni çözüyor. Belli ki yılların esnafı… Bu sohbet esnasında ilk defa kahvelerinden deneyecek olduğumu duyunca bana bir ayrıcalık sağlayıp, hemen kahve pişirtip ikram ediyor. Kahveden daha ilk yudumu aldığımda “işte bu kahve farklı, bu kahvenin hatırı 80 yıl” diyorum. Bizim çok ünlü olan, her yerde karşımıza çıkan o markalara nal toplatır. Sırrını sorduğumda ise “esas büyük usta babam Ziya Bakkaloğlu`nun öğrencisi olmak” diye sırrını açıklıyor.

Sohbetimiz yarım kalıyor ama bir daha geleceğime söz vererek, hatırı sayılır miktarda da kahve stoğu alarak ayrılıyorum bu özel kurukahveciden…

Akşam yemeği için ise adresim Tekirdağ… Hemen yıllardır gittiğim Köfteci İbrahim`e uğruyorum. Klasik siparişim Tekirdağ köftesi ve manda yoğurdunu söyleyip, tatlı olarak ise Hayrabolu tatlısını sıyırıp o muhteşem deniz manzarasına son kez bakarak buradan da ayrılıyorum.

Pandemi devam ederken gezmeyi özleyen bünyeme ilaç gibi gelen bir günübirlik seyahat oldu. Hep söylediğim gibi bu hastalık işlerinin bir de psikolojik boyutu var. Sanırım psikolojik boyutunu bir günlüğüne de olsa aşmış oldum. Umuyorum sizler de eğer buralara giderseniz, söylediğim noktalara uğramadan geçmezsiniz.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam