SON DAKİKA
reklam
reklam

Çeşitli konular

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 10 Ağustos 2020, Pazartesi - 10:24   Okunma Sayısı:

   Fransa’nın 1524’te Afrika’nın batısında ve kuzeyinde başlattığı sömürgecilik faaliyetleri günümüze kadar sürdü. 20’den fazla ülkede hâkimiyet kurmak suretiyle yaklaşık 300 yıl boyunca Afrika’nın 1/3’ünü kontrolü altında tutmayı başardı.

   Senegal, Fildişi Sahili ve Benin gibi ülkeleri köle ticaret merkezleri olarak kullanan Fransa, bölgedeki tüm kaynakları sömürdü. 1954-1962 yılları arasındaki Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda bir milyon insan hayatını kaybetti. 1994 Ruanda soykırımında 800 bin kişi Fransız askerleri tarafından öldürüldü.

 

***                       ***                   ***

 

   Fransa’da 3,5 milyon evsiz barksız insan Paris sokaklarında sesini duyurmak için yürüyüş yapıyor. Afrika halkları uyandı. Eskiden olduğu gibi Fransa onları sömüremiyor. Zenginlik ve servetleri ülkesine götüremiyor. Halk ayaklanma halinde ve sürekli olarak polisle karşı karşıya… Makron bunları tabii ki görüyor. Yapabileceği bir şey olmayınca dikkatleri Libya üzerine çekmeye çalışıyor.

   Bu korkaklığının nişanesi olarak Türk donanmasından bazı gemilerin kendi gemilerine kilitlendiğini haykırarak Türkiye’yi NATO’ya şikâyet etmekten bile geriye kalmayan Fransa’ya karşı yapacağımız çok şey var; ama neden yapmıyoruz, bilmiyorum?

 

***                       ***                   ***

 

   Fransız hükümeti, uzun bir geleneğe dayanan ve özenle geliştirilen Türk-Fransız dostluğunu, nasıl oluyor da bu kadar kolay harcayabiliyor? Fransız siyasetçilerinin, nesiller boyu Türk-Fransız ilişkilerini zehirleyecek bir Ermeni soykırımı (!) yasasını kabul ederek ağır bir sorumluluk altına girmesi nasıl kabil oluyor, hangi nedenlerden kaynaklanıyor?

   TBMM’de Fransa aleyhine Afrika’da yaptığı soykırım kartlarını neden kullanmıyoruz? Sadece yaptığımız Büyükelçiyi geri çekmek, bir süre sonra da göndermek… Bravo!

 

***                       ***                   ***

 

   Heybeliada gibi küçücük bir adada nasıl yangın çıkabiliyor? Üstelik Adalarda bu kaçıncı yangın? Yine birilerinin nasiplenmek istemesinden mi, yoksa piknikçilerin gafletinden mi kaynaklanıyor bu yangınlar? Aynı konu Gelibolu için geçerli… Çanakkale Köprüsü yapılıyor ve bitmek üzere… Ortaya çıkan yangınlar, başı ezilen terör örgütlerinin, “Ben ölmedim, ayaktayım” şeklinde imaj vermesinden mi, yoksa arazi mafyasının yer kazanmak düşüncesinden mi kaynaklanıyor?

   Daha da acısı, ben burada Heybeliada yangınını yazarken yurdumuzun 17 yerinde yangın çıktığını öğrendim. Failler bulunsa bile ne olacak? Tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalacak veya para cezasına çarptırılacak… Ağaçlar yandı, peki hayvan hakları ne olacak? Yüzlerce kelebek, arı, kuş, keklik, bıldırcın yumurtaları, kirpi, kaplumbağa, tavşan… Bunların haklarını kim savunacak?

 

***                       ***                   ***

 

   Kadına şiddet ve öldürme olayları devam ediyor. Çok sayıda yazı yazdım bu konuyla ilgili; ama başlıklarını her defasında “Unutulacaklara bir ilâve daha” şeklinde belirttim; çünkü inanmıyorum bu konuda sağlıklı ve âdil kararlar verileceğine! Öldürme şekli, şimdiye kadar duymadığımız yöntem ve aletlerle öne çıkmaya başladı.

 

***                       ***                   ***

 

   Bir kurban bayramını daha atlattık… İki bin civarında insanımız elini, kolunu, bacağını kesti ve hastanelere koştu. Kendisinin yaralanmasına neden olan hayvanı kesen bir kişinin ne kadar merhamet göstereceğini de siz düşünün. Yabancı kasaplar İBB’de hayvanı kestikten sonra işi bırakıp gitmişler. Allah tüm bu nimetleri insanlar faydalansın diye bahşetmiş, herhalde katledercesine can alsınlar, diye değil!

   Kesim öncesinde kan kokusunu alan hatta gözleri bile bağlanmayan hayvanlar huzursuz oluyor, kendisini nehire atan keçi ve inekler görüyoruz… Kapı aralığından bakarak acıklı gözlerle sırasını bekleyen koyun, annesinin yanından alınan ve kesime götürülen kuzu… Onların yerine çocuklar ağlıyor.

   Bir inek kesiliyor ve en az 20 dakika çırpınıyor. Sıcak kan soluk borusuna kaçıyor ve belki de boğuluyor. Ayaklarından traktörle askıya alınan, ağaca bağlanan büyükbaş hayvanlar… Kesildiği anda üzerine oturan 6-7 kişinin ağırlığına mı tahammül etsin o hayvan, kesilen boğazının acısına mı?

   Koca şehrin işlek caddesinde sahibinin elinden kurtulan bir boğa kaçıyor, seferberlik ilan ediliyor. Arkasından piyade unsuru kovalama mangaları koşuyor. Halk ikaz ediliyor. Onlara refakat eden zırhlı birlikler (!) yani uyuşturucu iğne atan zabıta ekipleri araçlarıyla yolları kesiyor ve yakalamaya destek sağlıyor.

   Uyuşturucu iğneleri yiyen hayvanlar yakalanıp kesime götürülüyor. Uyuşturucu madde aldığı halde dini kurallara uygun şekilde kesilen hayvanlar yenilebiliyorsa mezbahalarda neden böyle sistemler kurulmaz? Yüce dinimizi böyle trajikomik görüntülerle sorgulanır hale getirmeye kimin hakkı vardır? Hükümetin ve Belediyelerin aldığı karar ve tedbirlerle açıkta kesim büyük ölçüde azaldı. Bir de uyuşturma konusuna el atılsa? Her bayram ertesi ben yazarım, yine ben okurum…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam