SON DAKİKA
reklam
reklam

BİR ÜLKÜ UĞRUNA

Köşe Yazarı: Salih KOÇ   Eklenme Tarihi: 14 Ağustos 2020, Cuma - 10:45   Okunma Sayısı:

Bir eğitim kuramcısı ve uygulayıcısı olarak bilinen İsmail Hakkı TONGUÇ, Bulgaristan’ın Silistre kentinin bir köyünde dünyaya gelmiştir. O yörede evin ilk erkek torununa ‘’TONGUÇ’’ lakabı ile hitap edilirdi. Kanun çıktığında soyadını da buradan almıştır.

Köyündeki din bilgisi, yazı, okuma gibi derslerin verildiği ilkokulu bitirdikten sonra daha ileriki okullarda okumak istemesi üzerine dedesi itiraz eder. Evde bir amcası İstanbul’da medreselerde okumuştur. Bir iş tutmayan amca evde de hiçbir iş yapmamak istemesi üzerine:

‘’Amcanı medreselerde okuttuk, şimdi bizim işlere çok yabancı, hazırcının biri oldu çıktı. Okursan sen de öyle olursun’’ gibi gerekçelerle torun TONGUÇ’u okutmak istemez. Araya öğretmeninin girmesi ve ‘’iyi okuyabileceğini ‘’söylemesi üzerine Silistre’de ortaokulda (rüştiye) okumasına izin verilir. Buradaki okul da bittikten sonra Türklerin okuyabileceği en iyi okullar İstanbul’dadır. İyi bir tahsil görmek isteyen TONGUÇ’un imdadına bu sefer de annesi yetişir. (Balkan Savaşı’nın köye taşıdığı tedirginlik de torun TONGUÇ’un İstanbul’a gönderilmesinde etkili olur ) İkna olan aile cebine beş on da mecidiye koyarak İstanbul’daki avukat bir yakını ve bir paşanın da adresini vererek onu 1914 yılının bir sonbaharında İstanbul’a gönderir.

Akrabaları olan avukatın kendisini oyaladığını hatta çeşitli bahanelerle cebindeki kalan üç beş mecidiyeye de gözünü diktiğini sezen TONGUÇ bir gün dedesinin salık verdiği paşanın kapısını çalar. Okumak istediğini söylemesi üzerine paşa:

‘’Paran var mı?’’ diye sorar. O da:

‘’Yok’’ cevabını alınca paşa:

‘’Paran yoksa okulda yok’’ der. Buradan da umudunu kesen TONGUÇ:

‘’Görürüsün sen paşa, parası olmayanlara da okur mu okumaz mı?’’ diye içinden mırıldanarak yürürken aklına zamanın Eğitim Bakanına bir dilekçe ile müracaat etmek gelir. Okumak istediğini belirten bir dilekçeyi Eğitim Bakanına veriri. Kendisinin de bizzat İstanbul’da okumak istediğini söylemesi üzerine Eğitim Bakanı:

‘’İstanbul diye diye Rumeli’yi kaybettik. Anadolu’yu ihmal ettik. Gel seni benim de memleketim olan Kastamonu’daki Öğretmen Okuluna göndereyim. Beğenmez veya bıkarsan bana bir mektup yazarsın seni İstanbul’un en iyi mekteplerine aldırırım’’ der. Ve de gerekli evraklarını hazırlatarak seksen kuruş da yol parası verir.

TONGUÇ ilk defa çıktığı Anadolu’nun yoksulluğunu fark eder. Yarı yaya, yarı kadar da at, katır sırtında kervanla Kastamonu’ya geldiğinde hiç istila görmemiş bu topraklar üzerinde halkın ne kadar da yoksulluk içinde yaşadığını gözleriyle görür ve bir anlam veremez.

Eğitim Bakanına yazdığı bir mektupla, bir buçuk yıl kadar okuduğu Kastamonu Öğretmen okulundan ayrılarak İstanbul Öğretmen Okuluna devam eder. Okul hayatından sonra muhtelif okullarda öğretmenlik yapar. Yabancı dilini geliştirmek ve eğitim alanında görgüsünü artırmak, araştırmalar yapmak üzere devlet tarafından yurt dışına gönderilir. Orada değişik eğitim kuramlarını ve uygulamalarını inceler. Yurda döner öğretmenliğe başlar tekrar yurt dışına araştırma incelemeler için gönderilir.

Yurda döndüğünde bir okulda müdür iken zamanın Mili Eğitim Bakanı tarafından vekâleten de olsa İlköğretim Genel Müdürlüğüne atanır. O tarihlerde kırk bin köyümüz vardır ve otuz beş bininde okul yoktur. Zamanın Milli Eğitim Bakanının:

‘’Köylere öğretmen atıyorum ama kimse köylerde çalışmak istemiyor’’ diye dert yanması üzerine Mustafa Kemal Atatürk’ün:

‘’Askerliğini çavuş veya onbaşı olarak yapmış, okuma yazma bilen zeki köy çocuklarından yararlanın’’ demesi üzerine Köy Eğitmen Kurslarının, Köy Öğretmen Okullarının açılmasında aktif rol almış ve akabinde Köy Enstitülerinin kurucusu ve uygulayıcısı olmuştur.

Bugün Köy Enstitüleri deyince toplumumuzun bir kesimi burun kıvırsa da bu uygulama dünyada büyük yankı yapmıştır. Hatta UNESKO gelişmekte olan ülkelere kalkınma modeli olarak önermiştir.

Köy Enstitülerinde ‘’Üretim yüce bir değer’’ sayılarak öğrenciler ‘’Üreterek öğrenmişler, öğrenirken de üretmişlerdir.’’ Bugün dünya ülkelerine baktığımızda üretenler refah içinde yaşarken, üretmeyenler kendi ülkelerinde adeta ‘’müstemleke’’ durumuna düşmüşlerdir.

Dünya eğitim tarihi incelendiğinde ‘’üretme yeteneği olmayan’’ eğitim sistemleri       (klasik ezberci) sürdürülemez olmuşlar ve de Dünya Eğitim Tarihi çöplüğüne atılmışlardır.

İsmail Hakkı TONGUÇ bir kuramcıdan daha farklı olarak bir uygulayıcı olarak Dünya Eğitim Tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Bir ülkü uğruna o günün şartlarında gecesini gündüzüne katarak Anadolu’da on bine yakın köyü dolaşmıştır. Ölümünün altmışıncı yılında kendisini rahmet, minnet ve şükranla anmaktayız…

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam