SON DAKİKA
reklam
reklam

Kybele'nin gizemli tarihi

Eklenme Tarihi: 1 Ocak 2021, Cuma - 12:31   Okunma Sayısı: 256621
Yurt dışına kaçırıldıktan yıllar sonra tekrar ülkemize getirilen, bereket ve bolluğun sembolü ana tanrıça Kybele'nin hem hikayesi, hem de heykelinin tipolojik özelliği gizemli tarihine ışık tutuyor

Anadolu kökenli bir ana tanrıça olan Kybele, birçok kültürde farklı isimlerle anıldı. Yunan mitolojisinde Rhea, Mısır kültüründe İsis, Akdeniz'de doğurganlık ve bereketle ilişkilendirilen Artemis belli başlı ana tanrıça figürleridir. Tarihte, Akdeniz çevresinde, Asya'da ve kuzey ülkelerinde birçok kültür ve uygarlıkta çeşitli isimlerle anılan bir Ana Tanrıça kültü ile karşılaşmak mümkündür. Anadolu'da yapılan kazılar, ana tanrıça figürünün MÖ 6500 ila 7000'lere kadar dayandığını ortaya çıkartmıştır. Prehistorik dönemlerden itibaren Akdeniz havzasında özellikle Anadolu'da bereket ve bolluğun sembolü ve koruyucusu "ana tanrıça" olarak tapınılan Kybele'nin iki yanındaki aslanlar, doğa ve hayvanlar üzerindeki hakimiyetini sembolize ediyor. Antik dönem sosyal ve dini yaşamında kişilerin olmuş ya da olmasını diledikleri istekleriyle ilgili ya da inandıkları tanrısal varlığı onurlandırmak üzere tanrı ya da tanrıçalara adak sunmaları yaygın bir gelenekti. Kişinin sosyal ve ekonomik statüsüne göre adak objeleri, basit bir taş parçasından gösterişli bir heykele kadar farklılık gösterebiliyordu. Analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve dolayısıyla bereketi simgeleyen tanrıça, ayakta, oturmuş ya da uzanmış olarak betimlenir. Heykellerin bir bölümünde doğum yaparken görülür. Otururken ya da doğum anındaki bazı heykellerde yanında iki leopar veya aslan bulunur. Ana tanrıçanın kutsal hayvanı olan leopar, hayvanların kraliçesi olduğunu ve doğa üzerindeki sınırsız egemenliğini simgeler. Kybele'nin yazıt bölümünde, "Hermeios’un oğlu Sideropolisli Asklepiades adağı Oniki Tanrı Ana'ya dikti" ifadesi yer alıyor. Türkiye'den 1960'lı yıllarda İsrail'e kaçırılan Kybele heykeli, uzmanlarca MS 3. yüzyıla tarihlendiriliyor. İncelemelerde, söz konusu heykelin tipolojik özelliği, kullanılan mermerin cinsi, işçiliği ve yazıtından edinilen bilgiler ışığında kuvvetle Anadolu kökenli olduğu anlaşılıyor.

Önce İsrail'e ardından ABD'ye

Türkiye'den kaçak yollarla İsrail'e ulaşan Roma dönemi eseri Kybele, burada bir İsrail vatandaşı tarafından satın alındı. Yurt dışına çıkarmak üzere 2016'da İsrail makamlarına başvuruda bulunan ve eseri elinde bulunduran kişi, heykelin Anadolu kökenli olduğunu beyan etti. İsrail makamlarının eser fotoğraflarını Türkiye’ye iletmesiyle takibe başlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, eser ABD'ye ulaşmak üzereyken Anadolu kökenli olduğunu bildirdi. Ancak eser sahibinin heykeli bir müzayede evi aracılığıyla satmak istemesi üzerine Bakanlık ABD makamlarından bu satışın durdurulmasını talep etti. Eseri elinde bulunduran kişi, bu takibin ardından kendi malı olduğunu beyan ettiği heykele iyi niyetli bir alıcı olarak sahip olduğunu belirterek ABD'de dava açtı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye’nin New York Başkonsolosluğu Kybele'nin iadesi konusundaki karşı iddialarını mahkemeye taşıdı. Eserin, 1964'te Afyonkarahisar’da yapılan bir yol çalışmasında bulunan ve ilin müzesinde sergilenen Kovalık eserlerine tipolojik benzerliğinin İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü uzmanlarınca bilimsel raporla vurgulanması üzerine, kolluk kuvvetleri koordinasyonunda, Afyonkarahisar Müzesi Müdürlüğünce eserlerin çıktığı düşünülen bölgede 1960-1970’li yıllarda yaşayan şahısların bilgisine başvuruldu. İfadesine başvurulan kişilerden birinin, kaçırılan Kybele heykelinin fotoğrafını görmeden tarif emesi ve diğer benzer heykel fotoğraflar arasından seçmesi, eserin Türkiye'de bulunduğunun destekleyici kanıtını oluşturdu. İfadeler ve elde edilen belgeler sonucu, Konya'da yaşayan bir şahsın o dönem tarihi eser kaçakçılığı yaptığı belirlenirken, Konya Müzesi Müdürlüğünce bulunan savcılık belgeleriyle Afyonkarahisar’da anılan bölgede kaçakçılık eylemleri ve benzer eserlerin yasa dışı edinimine ilişkin ek deliller sağlandı. Bilimsel kanıtlar ve eserin ortaya çıkarıldığı yıllarda bölgede yaşayan görgü tanıklarının ifadeleri ile Afyonkarahisar’daki kaçakçılık olaylarına ilişkin belgeler, benzersiz eserin Türkiye’ye ait olduğunu doğruladı. Türkiye’nin hızlı ve titiz takibi sonucu, ABD'de dava görülmeye başlamadan eser sahibi heykeli uzlaşmacı bir tavırla Türkiye’ye iade etmeyi kabul etti.

 

 

 

Anadolu'da köklü bir tarihi var

Kibele figürünün kökeni Anadolu'da çok eski dönemlere dayanır. Örneğin Hitit ve Hurriler tarafından tapınılan Kubaba, tartışmalı da olsa, çok sonraları oluşacak Kibele'ye öncülük eden figürlerden biri sayılır Bu heykel 1958 yılında Konya'nın Çumra ilçesindeki Çatalhöyük köyünde bulunmuştur. En yaygın kullanımı Frig uygarlığındadır. Frigya mitolojisinde bir ana tanrıça olan Kibele'ye genellikle dağ zirvelerinde tapınılırdı. Doğa ile özdeşleştirilmiş, özellikle bazı vahşi hayvanlarla ilişkilendirilmiştir. Anadolu'da çok sayıda Kybele anıtı vardır. Afyon-Eskişehir civarında yer alan açık hava tapınaklarında niş içinde, iki yanında arka ayakları üzerinde birer aslan duran ana tanrıça kabartması bulunur. Ana tanrıçaya tapınmaya gelenlerin, bereket ve doğurganlıktan pay almak için Kybele'nin ve aslanların üreme organlarına dokunarak aşındırdıkları görülmektedir.

 

 

 

Frigya'daki tılsımlı taşlar

Anadolu’da Kibele’yi baş ilahe (ana tanrıça) olarak kabul eden bir topluluğun vecde dayalı bir organizasyon biçimini Frigyalılar döneminde kazandığı sanılmaktadır. Eski metinler Koribantlar denilen Frigyalı Kibele rahiplerinin psişik yeteneklere sahip olduklarını, tılsımlı taşlar kullandıklarını ve kendilerini hadım ettiklerini bildirmektedir. Enerjik etkinliğe sahip olduklarına inanılan bu tılsımlı taşlardan en ünlüsü vaktiyle Pessinus’ta bulunan, Kibele kara-taşı olarak bilinir. Friglerde bereket ve çoğalmanın simgesi olmuştur. Bu inanış daha sonra Yunanlara ve Araplara geçmiştir.
Kybele inancı daha sonraki uygarlıkları da büyük ölçüde etkilemiştir. Özellikle Yunan ve Roma mitolojisinde, Frigya dönemindeki bazı tapınma ritüelleri aynı formda kültik olarak devam etmiş, Kibele'nin özellikleri farklı tanrı ve tanrıçalarda yeniden hayat bulmuştur. Bunun en bilinen örneği Yunan mitolojisindeki Artemis'tir; Artemis Roma mitolojisinde Diana adını almıştır.
Kybele, edebiyatta en çok sözü edilen tanrıçalardan biridir. Özellikle Romalı yazarlar Kybele'den çok sık bahsetmişlerdir.

Amazon kadınlarına ilham verdi

Kybele, Zeus'un rüyasında gördüğü ve kendisine hakim olamayacak kadar etkileyici bir varlıktır. Aslı tanrıça değildir. Çift cinsiyetlidir yani iki cinsi de etkisi altında tutabilecek kadar cazibelidir. Zeus'un rüyası gerçeğe döner ve Kybele ortaya çıkar. Zeus, Kybele'nin tehlikeli olduğunu bildiği için öldürülme taraftarıdır ama Afrodit böyle güzellikteki bir varlığın öldürülmesine izin vermez. Sonuçta Kybele'nin erkeklik organı hadım edilir, bu organ düştüğü yerden badem ağacı olur ve bu ağacın ilk mahsulde toprağa düşen meyvesinden bir erkek doğar. Bu doğar doğmaz keçiler arasında kalır ve kendini keçi sanır. Bir çiftçinin bunu fark etmesi üzerine çiftçi ona insan olduğunu söyler ve şart koşup kızıyla evlendirir. Bir süre sonra Kybele kendi parçası olan bu erkeği bulur ve kendi yanına almak ister ama çiftçi vermez. Kybele de hem çiftçiyi hem de kendi parçasını zehirler. Bu olayla Kybele Amazon kadınlarının da ana tanrıçası olmuştur. Amazonlar, kadınlara verdikleri önem ve bereketi simgelemesi nedeniyle Ana Tanrıça Kybele’ye tapmışlardır. Savaşta öldürdükleri erkeklerin cinsel organlarını ana Tanrıça Kybele’ye sunan Amazon kadınları, böylece topraklarına bereket geleceğine inanmışlardır.

Attis'in ihaneti

Attis, Kybele'nin sevgilisidir. Ancak Kybele'ye verdiği sözü unutarak Pessinus Kralı'nın kızını sever. Onunla evlendikleri gece düğüne Tanrıça Kybele de davet edilir. Ancak Kybele düğüne geldiğinde ve Attis ile karşı karşıya kaldığında Attis ne yapacağını bilemez. Kybele'ye olan sözünü unuttuğu için duyduğu pişmanlıktan ötürü cinsel organını orada keser ve kanlar içinde kıvranmaya başlar. Sevgilisinin böyle acı içinde kıvranmasına daha fazla dayanamayan Kybele, Attis'i bir çam ağacına dönüştürerek ona sonsuzluğu bağışlar. Çam ağacının her mevsim yeşil kalmasının sebebi budur. Pessinus Mabedi'nde Tanrıça Kybele adına her sene düzenlenen şenliklerde de bu tapınakta rahip olmak isteyen erkeklerin hadım edilmesinin ve kesilen cinsel organlarının bir çam ağacı altına gömülmesinin kökeni budur. Bu inanış daha sonra sami ırkından gelen kültürlerde erkeklerde praeputium'un, kadınlarda ise klitoris'in kesilerek çam ağacı altına gömülmesi şeklinde günümüze kadar devam etmiştir.

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: MURAT İLTER

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam