SON DAKİKA
reklam
reklam

Tarihin gizemli tanığı

Eklenme Tarihi: 3 Ocak 2021, Pazar - 10:42   Okunma Sayısı: 279280
Üsküdar'ın da simgesi Kız Kulesi, eşsiz mimarisi, muhteşem silueti ve gizemli hikayeleri ile binlerce yıldır tarihe tanıklık ediyor

Her taşının altında hasretin, kavuşmanın, aşkın, sevdanın, mutluluğun, yalnızlığın, umudun ya da ulaşılmazlığın saklı olduğu Kız Kulesi, yüzyıllar boyunca ressamlara, yazarlara, şairlere, fotoğrafçılara, yönetmenlere de ilham kaynağı oldu. Bazen bir tuvalin pastel renklerinde, bazen bir romanın solmuş sayfalarında, bazen bir şiirin hüzünlü dizelerinde, bazen bir şarkının kırık güftesinde, bezen bir fotoğrafın anı yakaladığında, bazen de bir filmin en romantik aşk sahnesinde karşımıza çıkan Kız Kulesi, sanatın, kültürün olduğu her yerde tuvallere, satırlara, dizelere, karelere konu oldu. Muhteşem silueti bazen bir posta pulunda, bazen eski on liranın üzerinde kendisini hatırlattı. Üsküdar'ın Salacak mahallesi açıklarında yer alan Kız Kulesi'nin tarihi çok eskilere dayanıyor. Net olmamakla birlikte M.Ö. 341 yılında yapıldığı tahmin ediliyor. İmparator Manuel Komnenos Hisarcık adı verilen küçük bir kale yaptırır. Sarayburnu'ndan bir zincir çekerek boğaza giriş ve çıkışı kontrol altına alır. Kara ile Kız Kulesi arasına da bir duvar yapılır. Ancak Kanuni döneminde bu duvar yıktırılır. Temel kalıntılarının izini bugünde yüzerek tespit etmek mümkün. Kız Kulesi yüzyıllardır çözülemeyen gizemlerinden biride yer altı dehlizlerinin buluşma noktası olması. Ayasofya, Çemberlitaş ve Yerebatan Sarnıcı’ndaki dehlizlerin gizli bir girişten kuzeydoğu yönünde ilerlediği, oradan Marmara’ya açıldığı, Kız Kulesi’ne uğrayarak Üsküdar’a ulaştığı tahmin edilmektedir.

 

Tarih boyunca bir çok isimle anıldı

 

Kız Kulesi, Bizans döneminde Damalis, Arcla ve Leandros isimleriyle de anıldı. Atina Kralı Kharis'in eşi Damalis öldükten sonra Üsküdar sahilinde defnedildi ve kuleye de bir dönem onun adı verildi. Yine bizans döneminde kuleye küçük kale anlamına gelen Arcla denildi. Kuz Kulesi, bir süre kulede yaşayan bir rahibeye aşık olan ve bir gün aşkını görmek için adaya yüzerken boğularak ölen Leandros'un da adıyla anıldı. İstanbul’un fethinden sonra adadaki mevcut kule yıktırılıp yerine ahşap bir kule inşa edilir. 1719’da bu ahşap kule çıkan yangınla kül olur. 1725 yılında şehrin Baş mimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kâgir olarak yeniden inşa edilir. Kule üst kısmı değiştirilerek üst tarafa camlı bir köşk ve onun üzerine de kurşunla kaplı bir kubbe eklenir. Ünlü hattat Rakim Efendi kule kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirir. 1857'de Kule’ye tekrar fener ilave edilir ve 1920 yılında fenerin lambası otomatik ışık sistemine kavuşur.

 

İstanbul'un en gözde mekanı

 

Kız kulesi tarihin akışı içinde; ticari gemilerden vergi toplama, savunma, fener, 1830’daki kolera salgınında karantina hastanesi ve radyo istasyonu olarak birçok farklı amaç için kullanılmıştır. Cumhuriyet’ten sonra bir süre deniz feneri olarak da kullanılan kule;1964 Savunma Bakanlığı’na, 1982 Denizcilik İşletmeleri’ne devredilir. Kızkulesi’nin, 1995 yılında Turizm Bakanlığı tarafından işletmesinin 49 yıllığına Hamoğlu Holding’e kiralanmasının ardından, Kule’nin restorasyon süreci başladı. Kızkulesi, Hamoğlu Holding tarafından aslına uygun olarak gerçekleştirilen restorasyon sürecinin ardından 2000 yılında tarihinde ilk defa ziyarete açılmış ve o günden sonra İstanbul’un gece - gündüz yaşayan bir mekanı haline gelmiştir.

 

 

 

 

 

 

Aslına uygun olarak restore edildi

 

Kızkulesi Restorasyon Projesi, Turizm Bakanlığı'nın daha önce yaptırdığı "Kızkulesi Rövöle Projesi" esas alınarak başlatıldı. Ön proje oluşturulurken kulenin önce ayrıntılı bir araştırması yapıldı. Üniversite arşivleri ve kütüphaneler başta olmak üzere ulaşılabilen tüm veriler elde edildi. Yazılı kaynaklar, arşiv belgeleri, gravürler, eski fotoğraflar, sözlü ve yazılı anlatımlar tek tek değerlendirildi ve mevcut veriler korunarak mekana uygun işlevsel bir proje hazırlandı. Restorasyon sırasında, Kulenin Sarayburnu’na bakan cephesinde 45 derece, Boğaziçi’ne bakan tarafında ise dik açılı mazgal delikleri ortaya çıkmıştır. Daha önce varlığı bilinmeyen bu mazgallar sahip olduğu açılı yapısı ile hem gün ışığının içeriye girmesini sağlıyor hem de top atışlarını kolaylaştırıyordu. Restorasyon sırasında Kızkulesi’nin sonradan ilave edilmiş bazı bölümleri kaldırılmış, Kule, dört köşe demir kasnaklarla takviye edilmiştir.

 

Ölümsüz bir aşk hikayesi

 

Kız Kulesi ile ilgili anlatılan hikayelerden bir tanesi Rahibe Hero ile genç delikanlı Leandros”un ölümsüz aşk hikayesidir. Efsaneye göre zamanında Üsküdar sırtlarında Tanrıça Afrodit adına bir tapınak yaptırılır. Tapınağın rahibelerinden biri olan Hero, Kız Kulesinde bulunan kumrulara bakmakla görevliydi. Bir gün tapınağa gelen Leandros, evlenmesi yasak olan Hero ile karşılaşır. İki genç ilk görüşte birbirine aşık olur. Hero, kulede yaktığı ateşle bazı geceler Leandros’a yol gösterir. Kulede buluşan sevgilileri gören bir rahip, fırtınalı bir günde ateş yakarak Leandros’ı kandırır. Aşkının kendisini çağırdığını sanan Leandros boğazın hırçın sularına atlar. Kuleye yaklaştığında ise ateş söner ve Leandros yolunu şaşırarak dalgalar arasında boğulur. Ertesi gün Leandros’un cansız bedenini Salacak açıklarında gören Hero, bu acıya dayanamaz ve kendini Kızkulesi'nden Boğaz’ın sularına bırakarak intihar eder. O günden bu yana Kız Kulesi'nde buluşan aşıklar, Hero ve Leandros’ın aşklarını ölümsüzleştirirler.

 

Gerçekleşen kehanet

 

Kız Kulesi'nin en çok bilinen hikayesi ise Bizans imparatorlarından Konstantinus'un kızı ile ilgili olandır. Uzun yıllar çocuğu olmayan İmparatorun bir kızın olması onu çok sevindirir. Doğum günlerini ülkede bir bayram havasında kutlar. Prensesi geleceğin İmparatoriçesi olarak eğitmek istediğinde kahinler, prensesin 18 yaşına bastığı gün bir yılan tarafından öldürüleceğini söyler. Kahinlerinin sözüne çok itibar eden İmparator, denizin ortasındaki küçük bir adacık üzerinde yer alan kuleyi onararak kızını buraya saklar. Böylece yıllar geçer. İmparatorun kızı on sekizine bastığı gün, kuleye gönderilen bir üzüm sepetin içine gizlenen yılan, prensesi sokarak öldürür. Kızının yılanlara yem olmasından korkan İmparator kızının tabutunu, Ayasofya'nın yüksek duvarlarından birinin üstüne yerleştirir. Böylece, kızının hiç değilse ölüsünün yılanlardan korunacağını düşünür. Ayasofya’nın kıble kapılarından ortada olanın içerisinde yer alan Prenses Sofia'nın tabutun üzerindeki kubbede 4 melek figürü bulunur. Tabutun yerinden oynatılması halinde Ayasofya’nın yıkılacağına inanılmaktadır.

 

Seyyahların notlarında Kız Kulesi

 

Evliya Çelebi, Kız Kulesi'nin dört köşe 80 arşın yani takriben 5.5 metre yüksekliğinde bir kale ve çevresinin ise 200 adım olduğunu, içinde dizdarı, 100 muhafızı, cephaneliği ve topları ve kulenin iki tarafa nazır bir demir kapısının bulunduğunu yazmaktadır. Yazara göre kule, sahilden bir ok menzili kadar uzaklıktadır. Evliya Çelebi'nin bu açıklamasına rağmen kule, XVII. yüzyıl ortalarında artık ehemmiyetini kaybetmiş ve bir müdafaa unsuru olmaktan çıkmış bulunduğunu, aynı yüzyıl içinde İstanbul'a gelen batılı seyyahlardan öğreniyoruz. Bu yazarlardan Du Loir, Kız Kulesi'nde karısıyla beraber bir adamdan başka kimsenin oturmadığını ve yerde 4-5 adet top bulunduğunu söyler. Fr. Gemelli, kulenin içinde "dikkate şayan bir şey görmediğini" orada sekiz tane topun bulunduğunu yazar. Tavernier ise; "kulenin sahiline bazı toplar konulmuştur ki, bunlarla Boğaz, Sarayburnu'ndakilerden daha iyi muhafaza edilebilir. Fakat bu topların çoğu bakımsız ve işe yaramaz bir haldedir" der.

 

Törenlerde toplar ateşlenirdi

 

Padişahların tahta çıkışlarında, Topkapı Sarayı'nda yapılan doğum ve sünnet merasimlerinde, donanmanın ilkbaharda törenle sefere çıkmasında ve padişahların saltanat kayığı ile boğaz gezintisine gittiği esnada ve bir de bayram günlerinde Kız Kulesi'ndeki toplar muayyen fasılalarla ateş ederdi. Bundan ayrı olarak her akşam ve sabaha doğru mehter musikisi çalınması ve bu suretle subaşıları ve kadıların uyanık bulundurulması Fatih Yasa sı idi. Kız Kulesi son defa 1943'te onarılmış ve etrafına büyük kayalar yerleştirilmişti. Yakın tarihlerde işletilmek üzere bir holdinge kiralanmış ve 2000 yılında aslına sadık kalınarak mükemmel bir şekilde restore edilmiştir. Bu onarım sırasında zemin katta evvelce bilinmeyen mazgal delikleri ortaya çıkmıştır. Bu mazgalların Boğaziçi'ne bakanları dik, Sarayburnu'na bakanları ise cepheye göre 45 derecelik bir açı ile Marmara'ya baktığı görülmüştür. Bu durum hem top atışlarını kolaylaştırmakta ve hem de daha fazla güneş ışığının girmesini temin etmektedir.

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: MURAT İLTER

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam