Kıztaşı veya Markianos Sütunu
455 yılında Roma İmparatoru Markianos anısına kentin valisi olan Tatianus tarafından diktirilen bir anıttır. Markianos Sütunu, Fatih ilçesinde Kıztaşı olarak isimlendirilen küçük meydanın ortasında bulunmakta olup günümüze kadar ulaşabilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra kurulan ilk Türk mahalleleri arasında Kıztaşı mahallesi olarak adı geçmiştir. Uzunca bir süre Saraçhane başında Yeniçeri odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt, bütün bölgeyi yakan 1908 yılı Çırçır yangınından sonra yeniden yapılan düzenlemeyle ortaya çıkarılmıştır.
Mısır’ın kızıl-gri granit taşından yapılmış olup iki parçalıdır. Kaidesi dört yüzlü ve beyaz mermerdendir. Her üç yüzündeki madalyonlar Yunan haçları ile bezenmiştir. Kaidesinde Nike heykelinin bulunuşundan ötürü halk arasında Kıztaşı olarak bilinmektedir. Kaidesinin batı yüzünde bir kitabe vardır. Kitabede Latince şu metin yazılıdır:
“PRINCIPIS HANC STATVAM MARCIANI
CERNE TOVUQVE
PRAEFECTVS VOVIT QVOD TATIANUS
OPVS”
“İşte bu İmparator (birinci yurttaş) Marcianus’un anıtıdır,
Ki Tatianus bu eseri adamıştır.”
Sütunun üzerinde ise bir Korint başlığı bulunur. Başlığın İmparator Markianos’un heykellerinden birinin kaidesi olması muhtemeldir. Sütunun üzerinde bulunan ve İmparator Markianos’a ait bronz heykelin 13’üncü yüzyılda Venedikliler tarafından İstanbul’dan İtalya’nın Bari şehrine götürüldüğü ve şu an orada bulunan Barletta heykeli olduğu söylenmektedir.
Değirmenler
Değirmen sözcüğü, TDK’ye göre şu anlama gelmektedir: İçinde öğütme işi yapılan yer ya da kahve, buğday, nohut vb. taneleri öğüten araç veya alet… Yani şöyle de söyleyebiliriz: Değirmen tahıl tanelerini öğütmeye yarayan bir alettir. İnsanlar en ilkel çağlardan itibaren tahıl tanelerini ufalayıp öğütmeye ihtiyaç duymuş ve türlü usullerle bunu başarmışlardır.
İlk değirmenler bir bakıma bu günkü havanlara benziyordu. İçi oyuk bir taşın içine konan tahıl tanelerine başka bir taşla vurmak suretiyle eziliyordu. Daha sonra öğütme usulü gelişti, tahıllar düz satıhla iki taş arasında öğütülmeye başlandı.
Değirmen taşlarını çevirmek için insan gücü yetmediğinden zamanla bu işte su ve rüzgâr –bazı yerlerde hayvan- gücünden faydalanılmıştır. Değirmenin yel değirmeni, el değirmeni ve su değirmeni gibi çeşitleri vardır.
Yel değirmeni ve su değirmeni
Yel değirmenleri, sahilde, tepelerde veya rüzgârı bol alanlarda yapılmış ve kullanılmıştır. Su değirmenleri ise genellikle dere, bir çayın kolu, küçük şelâle veya debisi düşük hızda akan geniş nehirlerin kıyılarında tesis edilmiştir. Bu tip nehirlerde ve Boğaz’da yandan çarklı vapur değirmenlerinden de istifade edilmiştir.
Resimde gördüğünüz değirmen odası devrini tamamlamış ve köşesine çekilmiş. Aslında değirmenler deyince aklımıza hemen Ege ve Anadolu illeri gelir değil mi? Oysa Beykoz gibi burnumuzun dibinde Tokat Deresi üzerinde de değirmenler vardı.
Çeşitli su düzenekleri yanında su değirmenlerini çalıştırma prensip ve mekaniğini görebileceğimiz en güzel yer Fuat Sezgin Hoca’nın gayretleriyle oluşturulan Gülhane Parkı içindeki Bilim Müzesi’dir.