Yazısı için çok kıymetli yazar ve şair Durmuş Türker hocamıza teşekkür ediyoruz.
**************************************************************************
Gidişata uyup, bundan beş yıl kadar önce bir yazlık ev de biz yaptırdık İzmir ilinin, Dikili ilçesine bağlı, Çandarlı’da. Elli yıl kadar önce kurulan EYKO kooperatifi içinde bir ev bu. Birinci yıl değilse de ikinci yıl iki adet kırlangıç yuvası oldu evimizin onlarca uygun gördükleri yerde.
Kırlangıçlar ki biliyorum çok tanıdıktır hepimize. Ortalama 10-12 cm kadar olan boyları ve çatal kuyrukları vardır. Oldukça hızlı uçar ve havada çok çabuk manevra yapabilirler. Onları özellikle göç mevsiminde -güz ayları- gökyüzünde sürüler halinde görebilirsiniz. Göç için uçuşlarını adeta törensel bir havaya büründürürler ve bu hareketleriyle bir yandan gidiş için “elveda” derken, dönüş için de “bekleyin, yine görüşeceğiz” der gibidirler.
Yaptığımız yeni evimizde gördüğümüz bu manzara bizi önce şaşırdı, alışkın olmadığımız için de ikirciklendirdi. Bir an yeni yapılmakta olan bu yuvaları bozmak geçmiş olsa da aklımızdan, sonunda dokunmama kararı aldık ve onlarla birlikte yaşama yolunu seçtik. Yuvaların evin her türlü giriş yolunda olması, ve yolumuzun üzerine küçücük cüsselerinden beklenmeyecek derecede pislik bırakıyor olmaları dışında onlardan hiçbir şikayetimiz de olmadı. Her yıl her iki yuvadan da yavrular yetişti. Bu yavruların anne kırlangıçın -belki baba kırlangıcında- gagasında taşıdığı yiyeceklerle beslenirken attıkları sevinç çığlıkları görülmeye değerdi. Hele uçuşa hazır olup da yuva etrafında uçuşmaları ve bunu zaman zaman tatlı bir eğlenceye dönüştürmeleri ise görülecek şeydi. Ev sahibi olmamızdan ötürü, konuklarımızın bu neş’esinde bizim de payımızın olması ise, onların sevincini bizim de duyumsamamıza yardımcı oluyordu.
Kaç yıldır sorunsuz süren bu gidiş, bu yıl yaşanan bir talihsizlikle bize acı veren bir durum yaşattı. Uçmayı öğrenmenin sevinciyle esrik olan yavrulardan biri, evimizin saydam olan balkon kapısındaki cama öylesine bir çarpış çarptı ki, bir anda yere düştü ve bir daha da havalanamadı. Çık kısa süren bir can çekişmenin ardından son nefesini verdi ve bizim yaşatma çabalarımız da bir türlü karşılık bulamadı. O ölürken ne anne ne de baba vardı yanında. Onlar acaba elinden hiçbir şey gelmeyecek bize mi güvenmişlerdi yoksa, yavrularının bir başına kendisini yaşatmaya yetecek güce ulaştığına mı inanmışlardı. Bu hep bir soru olarak kaldı aklımızda ama bir şey vardı ki bir zamanlar sevinç çığlığı atan bu yavru yaşayamadı…
Hayat böyle bir şey mi ne…kimi zaman yollar açıyor gelip geçene, kimi zaman da tuzaklar hazırlıyor kimine… Bu ne garip şey böyle…Bize gelince: Çok mu çok üzüldük, bu yavrunun bir kez olsun göç yüzü görmeden ölüşüne…