Türk-Ermeni İlişkilerine Tarihsel Bir Bakış
Tarihsel olayları modern önyargılarla değil, kendi bağlamları içinde değerlendirmek esastır. Türklerin 1071'de Anadolu'ya gelişi, bölgenin tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Anadolu'ya zaten büyük zorluklar yaşatmış olan Bizans İmparatorluğu'nun çöküşüyle birlikte Türkler, Ermeniler ve Rumlar da dahil olmak üzere çeşitli toplulukların barış içinde bir arada yaşamasına izin veren bir yönetim sistemi kurmuştur.
Dini ve kültürel özgürlükleri korunmuştur ve yüzyıllar boyunca Türk yönetimi altında uyum içinde yaşamışlardır.
Ancak, 1914'teki Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı İmparatorluğu Çanakkale Gelibolu Harekatı'na katılırken, Rus İmparatorluğu tarafından teşvik edilen ve silahlandırılan bazı Ermeni grupları, uzun zamandır komşuları olan Türklere karşı baskınlarla katliam yapmaya başlamışlardır..
Trajik bir şekilde, Ermeni silahlı gruplar Türk köylerine saldırılar başlatmış ve erkekler cephede savaşırken geride bırakılan savunmasız sivilleri (kadınlar, çocuklar ve yaşlılar) hedef almışlardır. Bu ihanet, bölgenin ortak tarihinde derin bir yara olmuştur.
Bu iç çatışmaya yanıt olarak Osmanlı yönetimi, Ermeni topluluklarını daha güvenli bölgelere taşıma konusunda zor bir karar aldı. Sistematik imha iddialarının aksine, bu önlem daha fazla şiddeti önlemek ve güvenliği sağlamak için alındı. Tarih boyunca birçok devletin aksine, Osmanlılar krizi kitlesel misillemelere başvurmadan yönetmeye çalıştı.
Bu tür tarihi olaylara adil bir şekilde yaklaşmak ve içerdiği karmaşıklıkları takdir etmek çok önemlidir. Dönemin koşullarının kapsamlı ve tarafsız bir analizi yapılmadan savaş zayiatlarını soykırım olarak etiketlemek yanıltıcı olacaktır. Dahası, birçok Türk sivilin silahlı Ermeni gruplarının elinde büyük kayıplar verdiği sıklıkla göz ardı edilir. Türklerin kayıpları iddia edilen Ermeni ölümlerden çok çok fazlaydı.
Türkler uzun zamandır zorlu savaşçılar olarak tanınıyor, ancak savaşta bir onur kuralına da bağlı kaldılar. Tarih, masum sivillere yönelik ayrım gözetmeksizin katliamlarda bulundukları iddiasını desteklemiyor. Bunun yerine, Osmanlı hükümeti, iç çatışma karşısında herhangi bir sorumlu devletin yapacağı gibi davrandı, düzeni korumaya ve vatandaşlarını korumaya çalıştı.
Sonuç olarak, tarih entelektüel dürüstlükle, çarpıtmadan veya seçici yorumlardan uzak bir şekilde değerlendirilmelidir. Aksi takdirde, sadece yanlış olmakla kalmaz, aynı zamanda geçmişin adil bir şekilde anlaşılmasını da zayıflatır.
[email protected]
X @kocyasin