SON DAKİKA
reklam
reklam

AKLINA GELEN…

Köşe Yazarı: Salih KOÇ   Eklenme Tarihi: 21 Aralık 2021, Salı - 13:21   Okunma Sayısı:

Yurdun muhtelif yerlerinden görev yapmıştım. Artık buradan da emekli olurum düşüncesi ile bu okula tayinimi istemiştim. Bazı öğretmenler görev yıllarını sonuna doğru şehir okullarında çalışmak isterler genellikle. Ben ise başka yerlerdeki şehir okullarında çalışarak bu mutluluğa erişmiştim. Köy de olsa şehir merkezine yakın bir yer diye düşünmekteydim. Burası köydü ama öyle sıradan bir köy değildi. Daha bin dokuz yüz kırklı yıllardan bu yana bir ilkokulu vardı. Köyde okuma yazma bilmeyen olmadığı gibi eğitim seviyesi de çok yüksekti.

Uzun yıllar çevre köylerdeki ilkokullardan mezun olan çocukların bu köydeki ortaokula devam etmesiyle çevrenin önemli bir eğitim ihtiyacını da karşılamıştı. Bu köyün ortaokulundan mezun olup önemli liselere, oradan da iyi üniversitelere devam edenler çok olmuştu. Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkması ile birlikte hemen İlköğretim Okulu oluvermişti. Altyapı tamamdı. Hatta doksanlı yılların sonlarına doğru ülkedeki taşımalı eğitim furyasının başlamasıyla bir yatılı ilköğretim bölge okulu yapılmaya bile başlanmıştı.

Yeni okul binası eylül ayındaki eğitim öğretim yılının açılışına yetişmese de ikinci yarıyıla yetişmişti. İdari Kadrosu kurulmuş ve ben de bu kadroda görev almıştım. Yarıyıl tatilinde okulu açıp çocukları okulda misafir edip, eğitim öğretim başlamadan önce onların bu yeni yuvalarına uyumlarını sağlamayı planlamıştık. Zira içlerinde şehri ilk defa okula gelirken gören çocuklar çoğunluktaydı. Birçoğu da ömründe ilk defa evinden ayrı kalıyorlardı… Aslında bu dururum bir ülke gerçeği olmakla birlikte çocuk psikolojisi açısından hiç de doğru bir çözüm değildi. O yılların siyasi iradesi yatılı ilköğretim bölge okullarında ısrarcıydı.

Öğrenciler yarıyıl tatilinde iken bu çocukları okula kabul etmeye başlayacaktık. Lojmanlar daha teknik olarak tamamlanıp teslim edilmediği için şimdilik şehir merkezinden geliş-gidiş yapıyorduk.  Çocuklar okulumuza gelmeye başladığı ilk iki gün müdür bey yatakhanede gece nöbetine kalmıştı. İki gece de ben kalayım diye aramızda konuştuk ve ben o gece yatakhanede gece nöbetine kaldım. Her şeyi ile yeni bir okuldu. Lojmanları, spor salonu, yatakhanesi, derslikleri, giriş nöbetçi kulübesiyle tam bir okul yerleşkesiydi…

Her katta tuvaletler vardı. Tabi tuvalet kapıları içeriden kilitlenebiliyordu. Ben fırsat buldukça kontrol etmeye çalışıyordum. Çocuklar içeride kalır haberimiz de olmaz istenmeyen olaylara sebebiyet vermeyelim diye… Her türlü olumlu, olumsuz olasılığı düşünmek zorundaydık. Kendimiz de yatılı okullarda okumuştuk. Daha öğrencilik yıllarımıza dayanan bir tecrübeye sahiptik. O özgüvenle ve istekle çalışıyorduk…

Yatakhane nöbetçisi olarak kaldığımın ilk gecesiydi. Akşam yemeğinden sonra öğrencileri yemekhane de toplamıştım. Önce bir moral olması bakımından birkaç gönüllü öğrenciye türkü söylettirdim.  Sonra hep birlikte okul şarkılarından da söyleterek kafalarını evlerini özlemekten uzak tutmaya çalışıyordum. Türkü, şarkı faslından sonra ilkokul dördüncü sınıf seviyesinde bir metin okumuştum. Sonra da birkaç öğrenciye daha okutarak metin ile ilgili soru cevap faslını da tamamlayarak birkaç öğrenciye de anlattırmıştım. O gece ilk etüt niyetine yaptığımız etkinliğin de sonuna gelmiştik…

Artık yatma vaktinin geldiğini söyleyerek yatakhanelerimize çıkmıştık. Kızlar tarafında büyük ablalar görevlendirmiştim. Kendim de erkekler tarafına çıkarak herhangi bir sorun var mı diye geziniyordum. Öğrencileri yatırmıştım. Alt kattaki nöbetçi öğretmen odasına geldikten sonra tuvaletleri bir kez daha kontrol etmek istedim. Tuvalet kapılarından birkaç tanesinin içeriden kapatmaya yarayan aparatını açtım kapattım. Gayet sorunsuz, açılıp kapanıyordu. Kontrol maksadıyla bir tanesini de içerden kapatayım dedim. Normal birkaç denememde gayet güzel açılıp kapanan kapı şimdi içeriden açılmıyordu? Ne kadar uğraştımsa da kapıyı açmak mümkün olmadı.

Önce panik yapmadan sakin bir kafayla düşündüm. Duvardan yan bölmeye geçmeden çıkışın mümkün olmadığını anlayınca ceketimi çıkardım. Kapı arkasındaki askılığa astım. Sonra duvarı tırmanarak yan tuvalete geçtim. Daha sora zorlayarak kapıyı açıp ceketimi aldım. Aldım ama o gece doğru dürüst uyuyamadım. Gece tam uyuyacağım sırada aklıma o tuvalette kalma serüvenim geliyor. Ya çocuklardan içeride kalan olduysa veya olursa…

Bu olayı hiç kimseye anlatmamıştım. Benden sonra da bay bayan iki öğretmenimiz gönüllü olarak nöbet tutmak istemişlerdi. O gece onlara nöbeti devrederken yine aklım hep kapıyı içeriden kilitleyen o aparatta kalmıştı… Bereket çocuklar köylerden geldikleri için o kapıların içeriden de kitlendiğini bilmiyorlardı. Ertesi sabah okula geldiğimizde nöbetçi bayan öğretmen olaysız bir şekilde nöbetini tamamlamanın verdiği rahatlık içinde yanıma geldi.

‘’Ah bu gece başıma gelenler!’’ Ne oldu dediğimde

‘’Kızlar tarafındaki tuvalette kaldım.’’

‘’Ya öylemi! Nasıl çıktın?’’  

‘’Duvardan yan tarafa geçtim öyle çıktım’’ dedi. Ben biraz gülümseyince:

‘’Sen de mi kaldın yoksa?’’ demez mi?

‘’Evet, ben de kaldım. Böyle bir ihtimali aklıma getirerek bir kaç kez kontrol ettiğimde hiç sorun olmamıştı. İçeriden de kapatayım bir de öyle kontrol edeyim dediğimde aklıma gelen başıma gelmişti’’ dedim…

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam