Martının mücadelesi
Anadolukavağı’ndayız. Balık siparişi verdik. Yan tarafımızda balık pişirilen ocağa bir martı pike yaptı ve sofraya getirilmek üzere kıvam bulmuş balığı kaptı. Yarısı midesine giderken yarı parçasını da düşürdü. Martılar balığı kaptıktan sonra kaçıyorlar, uçuş hattının altında sıra sıra toplanan kediler de düşen balık parçalarını yemek için mücadele ediyorlardı. Daha da ilginç konu, kediler hattının dışında mevzilenmiş olan köpekler de kedileri kovalayarak onların balık kapmasına engel oluyorlardı.
Hayatın akışına bakar mısınız, her canlı Boğaz derdinde… Yaşamak için yemek lazım geldiğinin farkında. Beslenme zinciri güçlü hayvanların güçsüzleri yemesi esasına dayansa da güçsüz olan bakteriler ölü hayvanları yiyerek varlıklarını sürdürüyorlar. Biz insanlar ise birbirimizi yiyerek…
*** *** ***
Lâlenin öyküsü
Ülkemizde ilk lâlenin IV. Murat devrinde bir Hollanda elçisi tarafından getirildiği söylenir. Oysa Anadolu’da çok eski zamanlarda bile dağlarda bayırlarda dağ lâlesi, berri lâle, kara lâle gibi türlerinin var olduğu bilinir.
İran Selçuklularıyla Büyük Selçukluların sanat eserlerinde lâlenin mutlaka yer aldığı görülür. Anadolu Selçuklularının Konya’daki eserlerinde lâle işlemeleri vardır. Elimize geçen Türk çini, kumaş ve kilimlerinde bugüne dek kalabilen cami, mescit, sebil, okul gibi yapılarında türlü renklerle bezenmiş lâleler bulunmaktadır.
Osmanlılarda bu çiçek bir devire adına bile vermiştir. Lâle Devri diye anılan bu dönemde lâle, büyük değer ve önem kazanmıştır. Devrin özelliğinin lâleyle ilgili olmasından dolayı İstanbul’da lâle soğanı üretme ve yetiştirme bir salgın haline gelmiştir. Lâle fiyatları devamlı artış göstermiştir.
Tarihçi Ahmet Refik’in “Lâle Devri” diye nitelendirdiği 1718-1730 döneminde 230 lâle türü varmış. Çırağan bahçesinde ve İbrahim Paşa yalısında düzenlenen eğlencelere Nedim, Seyyit Vehbi, Raşit, Nahifi, Sami, Şakir, Çelebizade Asım ve Osmanzade Taip gibi devrin ünlü ozan ve yazarları da katılırlarmış…
*** *** ***
Doktorlara saldırılar
Yine bir gün içinde üç ayrı yerde doktorlarımıza saldırılar oldu. Hiçbir gerekçe saldırılara sebep gösterilecek cinsten değil. Sağlık Bakanımız da benim gibi kınamaktan öte gidemiyor. Yok mudur bu Bakanlığın avukatları? Böyle bir günde sağlık çalışanlarını savunmayacaklarsa ne zaman devreye girecekler?
Zaten alışkanlık haline geldi. “Tutuksuz yargılanmak üzere” failler savcılıktan serbest bırakılıyor. Medyada tepkiler başlayınca yeniden tutuklanıyor. Bu nasıl iştir? Bizler şehirlerde sahipsiz mi yaşıyoruz? Bu doktorlar kolay mı yetişiyorlar?
*** *** ***
Goethe’nin Özdeyişler Kitabı’ndan bazı satırlarla sizleri düşünmeye davet edeyim.
Hikmetname
Bugünden bu geceden ya da
Bir şey isteme
Dünün getirdiklerinden başka
Her kim doğmuşsa en kötü günlerde
Onun hoşuna gidecektir en kötüler bile.
Ne uğraşıyorsun dünyayla? O, yaratılmış bir kere
Kâinatın efendisinin gücü yetmiş her şeye.
Atılmış kaderinin zarı, izle bilge olanı,
Yol başlamış gayri, tamamla devranı.
Çünkü ne kaygılar değiştirebilir onu ne de üzüntüler
Bütün bunlar, yalnızca seni sonsuz kadar dengenden eder.