SON DAKİKA
reklam
reklam

Rum mimarlar

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 28 Ocak 2022, Cuma - 23:02   Okunma Sayısı:

    Boş kalınca boş gibi görünen şeyleri düşünmeye bayılıyorum. Biraz da beni rahatlatıyor galiba? Aklıma gelen bir tanesini söyleyeyim: İzmir-Foça’da gezerken kapısının üstündeki taş kitabede yapım tarihi ve Rum mimarın (belki de kalfanın) adı yazılı olan bir taş ev görmüştüm. Tarihi hanesinde 1881 yazılıydı. Bugüne kadar gelen bu taş yapıya belki de anonim mimarlık eseri demek daha uygun olacaktır.  

 

    Bir de İstanbul’da Rum mimarların yarattığı eserleri görmek gerekiyor… İtinayla yontulmuş köşeli taşlar; taşların üzerinde resmedilmiş figürler, ondüleler, saçak sarkıtları,  ahşap yapılar, cumbalar, süslemeler…

 

    İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kentsel Projeler Direktörlüğünün desteğiyle Zoğrafyon Lisesi Mezunlar Derneği tarafından 2010 yılında İstanbul’da hayata geçirilen “Batılılaşan İstanbul’un Rum Mimarları” sergisini gezmiştim. Bu dakikadan itibaren sergide gördüklerimin etkisinde kalarak binalara daha dikkatli bakıyorum.

 

    Özellikle eski mimarların eserlerini içeren sergiler İstanbul’un tarihi, sanatsal ve kültürel hazinesini geliştiren, şehrin içinde yaşayanların da bilmediği yüzünü gün ışığına çıkaran sergilerdir. İş hanlarından apartmanlara, okullardan kiliselere kadar geniş bir yelpazeye sahiptir bu çalışmalar…

 

Sergiler yabancı etkisini yansıtıyor

 

    İstanbullu olup da Taksim’den geçmeyen, İstiklâl Caddesi’nde yürümeyen olmasa gerek. Bazı kişilerin iş yoğunluğundan dolayı kafası doludur, bazı kişiler de ilgi alanı dışında tuttuğu için başını yukarı kaldırıp da etrafındakileri görmez. Bir de kafası boş kesimden olanlar vardır, ne görür ne de hissederler.

 

Batı’ya yöneliş

 

    1839’da Tanzimat Fermanı’nın yürürlüğe girmesi, devletin yüzünü Batı’ya döndürdüğünün bir resmidir. Birçok alanda Batı’daki kurum, yapı ve eserler örnek alınmıştır. İstanbul’daki sefarethane binalarının dışında Batı tipi saray, kasır, okul, ardından hastane, postane, istasyon, apartman, iş hanı vb gibi binalar yapılmış ve İstanbul’umuza yeni bir çehre kazandırılmıştır.

 

    Bu değişikliklere en çok Péra-Beyoğlu bölgesinde rastlanır. İstanbul’un diğer semtleri ve Anadolu yakası, bu değişikliklerle bir asır sonra tanışır. 1882 yılında bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin çekirdeği olan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi kurulur.

 

Rum mimarların eserlerinden

 

    İstanbul’da eserleriyle yaşayan mimarlar arasında, “mimar-ı saray-ı hümayun” (saray mimarı) unvanını taşıyan ve 1880 yılında Taksim’deki Aya Triada Kilisesi’ni yapan Vasilaki İoannidis ve oğlu “sermimar-ı hazret-i şehriyari” (padişahın başmimarı) unvanlı Yanko İoannidis’i hatırlamamak mümkün mü?

 

    1895 yılında inşa edilen Heybeliada Ruhban Okulu’nun mimarı Perikles Fotiadis, 1881 yılında inşa edilen Balat’ın simgesi Özel Fener Rum Lisesi’nin mimarı Konstantinos Dimadis ve bugün Pera Müzesi olarak kullanılan Bristol Oteli’nin mimarı Achille Manoussos da unutulmaması gerekenler arasındadır.

 

    Yapımları, 19 ve 20’nci yüzyılın başlarına dayanan bu eserleri Kadıköy’den Eminönü’ne, Boğaziçi’nden Sıraselviler’e, Pangaltı’dan Adalar’a kadar şehrin dört bir yanında görmek mümkündür.

 

    Keşke bu mimarların işleriyle ilgili anılarını da okuyabilseydik! Bugünün çalışma temposundan ve iş anlayışından farklı mıydı acaba? Kalfa bulmakta çektiği sıkıntılar, mevzuatın engellemeleri, hava şartlarının zorlukları, malzeme temininde ve taşınmasında zorluklar…

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam