SON DAKİKA
reklam
reklam

Zerafet ve zarafet;

Köşe Yazarı: Selami BALTAOĞLU   Eklenme Tarihi: 13 Şubat 2022, Pazar - 22:43   Okunma Sayısı:

 incelik, kibarlık, estetik güzellik, nâzik, hoş sözlü, tatlı dilli olmak anlamlarına gelir. Zıddı hoyratlık ve kabalıktır. 
Şöyle bir yaklaşım yanlış olmasa gerek. Zarafet, Arapça bir kelime olup, za-ra-fe den gelir. Aynı kökten gelen zarf, mazruf kelimeleri de bizim dilimize aynen geçmiştir. Nasıl ki, zarf, içinde mazrufu saklar, ona ambalaj olur. Zarafet de ister davranışlarda olsun ister eşyada olsun, bir çeşit güzel ambalaj hükmündedir. Bu ifadelerle zarafetin sadece her şeyi süslü ambalajlama, yaldızlayıp güzel gösterme olduğu anlaşılmamalı. Zira, zarafette tabiilik esastır. Sun'îliğe, göz boyamaya hiç yer yoktur. Bir şeyin dışını ne kadar süslerseniz süsleyiniz eğer içi pis ise onda zarafet yoktur. O halde zarafet, tabiî bir şeye estetik katıp ondaki meknî ve potansiyel güzelliği tebriz etme, ortaya çıkarmadır. 
Zarafet, davranışlarda, muamelelerde fıtrî bir güzellik sunduğu gibi, yenilen, içilen, giyilen şeylere, hatta kullanılan eşyalara da ayrı bir renk katar. Zarafet, her çeşidiyle insana, insan olma kalitesini hissettirir. Onun sayesinde insan, tabiatına bir hikmete binaen yerleştirilen vahyşiliği, kabalığı hoyratlığı bir yana bırakarak bir melek saffeti, temizliği ve inceliğini yaşar. O, insana o kadar yakışan bir davranıştır ki, dili, dini, kültürü ne olursa olsun hemen her milletin hüsn-ü kabûlüne mazhar olur. Zarif insanı herkes sever, bağrına basar. Hem evinin, hem gönlünün kapılarını aralar. Aksine kaba insan ise hep iticidir, suretâ etrafında yüzüne gülen insanlar bulunsa da hiçbir zaman hakiki dostu yoktur. Çünkü, hiç kimse ani bir kabalıkla moralinin alt üst olmasını istemez. Bakınız büyük ilim ve fikir adamı Ali Fuat Başgil bunu ifade sadedinde ne diyor. “Sözlerin tatlı, tavırların zarif olsun. İnsanın kabası, ısıran köpek gibidir, herkes tarafından taşlanır.” 
İnsan, Hakk'ın kendine verdiği şerefi, yüce payeleri ancak kendini insan yapan değerlerle temsil eder ve dev----- muvaffak olabilir. Konfüçyüs, insaniyeti “Kendine hakim olma ve nezaketli davranma” şeklinde tarif eder. Elinden ve dilinden kimseye bir zarar dokundurmama, affedebilme ve davranışlarında hep nezâket çerçevesi içinde olma, -ki bunlar hep zarafetin tarifi içinde yer alır- yüce dinimiz İslam tarafından mü'mince-müslümanca davranışlar olarak tarif edilir. 
Denebilir ki, herşey zarafetten nasibini alınca Allah'ın esmâ ve sıfatlarının kâinatta tecellileri bir ayrı revnektâr olur. Her şey ayrı bir göz kamaştırıcı olur. Kâinatta herşeye bir zarafet giydirilebilir. Taşa giydirilen bir zarafet elbisesiyle, ondan en güzel saraylar, camiler, kasırlar ve daha nice harikulade mimari eserler ortaya çıkar. Ağaca geçirilen zarafet urbasıyla, ondan göz kamaştıran nadide mobilya parçaları ortaya çıkar. Sese giydirilen zarafetle, tatlı bir nağme, hoş bir sadâ, bayıltan bir beste.. tuvale yansıtılan bir zarafetle baş döndüren resimler.. kumaşa yansıtılan zarafetle en güzel elbiseler.. yazıya aksettirilen zarafetle büyüleyen nesirler, nazımlar.. toprağa çalınan zarafetle birbirinden güzel bağlar bahçeler ve nihayet insana talim edilen zarafetle insanlığın abide şahsiyetleri ortaya çıkar. Bir yönüyle, Hakk'ın sanatı ile O'nun insana bahşettiği ilim sayesinde insanın sanatının mukaraneti söz konusu olur. 
En basitinden meselâ, bir yemeği takdim ederken, alelusul tabağa koyup getirmek vardır, bir de onu süsleyerek, zarif bir tabakta güzelce takdim vardır. Her halde ikisi arasında yemeği yiyecek insan için ciddi fark söz konusudur. Zira yapımda ve takdimdeki zarafet hem o kimsenin yemeğe karşı iştihasına artıracak, hem de gönlüne hitap edecektir. Çünkü bu tür bir zarif davranışta karşı tarafa saygı vardır, ona değer verildiğini gösterir. Bir Hakk dostunun şu sözü üzerinde durmaya değer zannediyorum. “Yemek yaparken özeniniz, alabildiğine güzel, lezzetli yapmaya ve onu güzel takdim etmeye çalışınız. Zira, güzel bir yemek, onu yiyenin Rabbine hamdini artırır.” Yemeği yapmada da, takdimde de, hatta onu yemede de zarafet insanca bir tavır oluyor. Sâdi, Bostan Gülistanında anlattığı bir hikayede bir bal satıcısından bahseder. Bu zat sadece sırtındaki küfesinden değil, tatlı dilinden, güler yüzünden ve zarif tavırlarından herkese bal dağıtırmış. Herkes de onu sever, balından satın alırmış. Bir gün onu kıskanan bir komşusu da aynı işe soyunmuş.. soyunmuş soyunmasına ama kimse ondan bir gram bal satın almamış Akşam evine döndüğünde, hanımı ona esaslı bir ders vermiş. Onun kabalığını ve asık suratlılığını başına kakıp şöyle demiş: “Küfende bal da olsa, suratın sirke satınca, dilin insanları sokunca kim seni ne yapsın.” 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam