SON DAKİKA
reklam
reklam

ÇOKÇA ACILIDIR TÜRKÜLERİMİZ

Köşe Yazarı: Sinan ERDOĞDU   Eklenme Tarihi: 28 Şubat 2023, Salı - 22:46   Okunma Sayısı:

Yazısı için Durmuş Türker hocamıza çok teşekkür ediyoruz.
**************************************************************************
Besbelli ezeldendir dertliliğimiz. Ol nedenle olmalı çoğunca acıyı taşır türkülerimiz.
“Ben bülbülüm gülistanda öterim
Ağlama sevdiğim senden beterim
Eğer içinizde dertli yoğise
Ben dertliyim hepinize yeterim”
Diyor yakıcısı bir Arguvan türküsünde. Bir ağızdan çıkan bu dertlenme nesine bir
dertlenmedir ki…”hepinize yeterim” demektedir ve devamını da şöyle getirir:
“Yine havalandı gönlümün guşu
Olmuyu bir dala gondaramıyım
Yüreğime ateş düştü yanarım
Fırat’ı bağlasam söndüremiyim”
Bakar mısınız içindeki yangına… O koca Fırat’ın suyu yetmiyor onu söndürmeye. İnsan
sormadan edebilir mi; bu güzelim topraklarda bunca acı ve bunca yürek yanıklığı nedir diye.
Belli ki bir bugünün acısı değil yaşadığımız; acıyı görüyoruz ne zaman yüzümüzü dönsek
geriye. “Umut var mı ilerisi için bu acıları dindirmeye?” diye de sormadan edemiyoruz
kendimize.
“Gaderim gaderim kötü gaderim
Başım alıp diyar giyar giderim”

Diyor türkünün bağlantısında. Tam da burada dikkat çekmek istediğim şudur: Hani iyi bir
şeymiş gibi bunca yıkımı kadere bağlayan birileri var ya… Onlar bir kişi değiller. Onlar koskoca
bir devlet gücünü elinde bulunduranlar. Bir kişinin işi kadere yüklemesinden yola çıkarak, bir
devletin us ve bilinçle üstesinden gelebileceği şeyleri “KADER” diye dillendiremezler. En
azından sormak gerekmez mi; “Japon’u öldürmeyen deprem bizi neden öldürüyor?” diye. Bu
soruyu içtenlikle soranlar şu yanıtı mutlaka alacaklardır: “Yönünü bilime dön, güvenme
kadere.”
Evet… Çoğunlukla acı taşır türkülerimiz ve çokça da gönderme yapar kadere. Ama gücü
yetmezlik vardır işin içinde. Yalnız kalmışlığın, el uzatılmamışlığın, sahip çıkılmamışlığın
yarattığı umarsızlık vardır işin içinde. Gücü yetmediği için onu bu umarsızlıktan kurtaracak
olanlara, ondan yükler suçu kadere. Ama bu yaşanan acılar bütünüyle kader değildir böyle
biline ve asla yüz verilmeye “kader” diyene.
“Ne ağlarsın benim zülfü siyahım

Bu da gelir bu da geçer ağlama
Göklere erişti feryadım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama”
Diyor ya bir türküsünde Daimi baba… Bakmayın siz o yüreği güzel insana. Hani derdiyle
inleyen biri var ya… Teselli olsun diye söylemiş bu sözleri ona. Elbette zaman her şeyin ilacıdır
ve zamanla belki azalır acılar ama yine de bu bizim içi dert dolu türkülerimizin içine siner ve
unutulmaz üzerinden yüzyıllar geçse de…
Şimdi yine büyük bir acının girdabındayız. Yürekler yangın yeri. Bu öyle bir yangın ki
üstelik; Fırat’ı bağlasak değil sönecek gibi…Bir umut var elbette, nedir diye sorulacak olursa
da derim ki: Şucu bucu demeden, ayrılıp ayrıştırılmadan uzatalım orasına ellerimizi ve saralım
yaralarımızı. Biz çoğunlukla iyi yürekli insanlarız, yaparız bunu. Ancak böyle söndürebilir bu
yangını Fırat’ın suyu...

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam