SON DAKİKA
reklam
reklam

Albümdeki resimden tarihe -IV-

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 25 Mayıs 2023, Perşembe - 23:39   Okunma Sayısı:

Dönemler hakkında

 

    Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, her sanatçı bir eser meydana getirirken bir yerlerden onay almak zorunda değildir. Sanatçı özgürdür ve tablosunu gayet güzel yapmıştır. Sorun bizdedir. Yurt dışına gönderilen resmi görevlilerimiz sadece gününü gün etmeye bakarsa devletin bundan bir kazancı olmaz. O görevliler devletin gözü, kulağı, kalbi ve tenidir. Bakalım bizim görevliler neler yapmışlar?

 

  1. 1816-1834 arası elçi tayin edilmeyen dönemde; 1821 Mora Yarımadası’nda Yunan

İsyanı başlatılmıştır. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırılmış ve Osmanlı kara ordusunun harp gücü kırılmıştır. 1827 Navarin Baskını ve 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı da elçi tayin edilmeyen bu döneme ayrı bir hassasiyet kazandırmıştır.

 

    1834 yılında ilk tayin edilen elçi Mustafa Reşit Paşa’dır. Sonraki yıllarda iki kez daha elçilik yapmış, gayet bilgili ve devlet kademelerinde yetişmiş bir kişidir. Buna rağmen Paris’te açılan ve Osmanlı Devleti’nin aleyhinde bir tablonun yapılıp sergilenmesinden habersiz kalmıştır.  Bu konuda herhangi bir beyanı, kitabı veya hükümeti uyarıcı raporu da olmamıştır.

 

  1. Namık Kemal, Sultan Abdülaziz’in Sakızlı Ahmet Esat Paşa’nın iki ay süren birinci

sadrazamlığı döneminde (15.2.1873-15.4.1873) tutuklanıp Magosa’ya sürülmüştür (5.4.1873). Namık Kemal’in 38 aylık Magosa kalebentliği Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle son bulmuş, İstanbul’a döndüğü zaman V. Murat’ın yetkiden yoksun bırakılması yüzünden kendisine mevki verilmemiştir.

 

    Namık Kemal, II. Abdülhamit tahta geçince Şura-yı Devlet üyesi olarak Kanun-ı Esasi’yi hazırlayacak olan komisyona üye olarak atanmıştır. Bu üyeliği sırasında Bab-ı Ali’nin yetkilerini arttırmak yönündeki eğilimlerle mücadele etti. Onun bu hareketlerinden II. Abdülhamit kuşkulanmakta gecikmedi ve Namık Kemal’i tutuklattı.

 

    Beş ay hapis yatan N. Kemal, 10.07.1877’de Midilli’ye sürülmüştür. Burada II. Abdülhamit ile ilişkilerini düzeltmeye başlamış, mutasarrıf olmuştur. Bundan sonra Rodos’a mutasarrıf (15.10.1884), daha sonra da Sakız’a mutasarrıf (3.12.1887) olarak atanmıştır. Sakız’dayken hazırlamakta olduğu Osmanlı tarihinin (padişaha yazdığı övgü şiirlerine rağmen) basımının yasaklanması üzerine 48 yaşında duyduğu üzüntüler içinde ölmüştür (2.12.1888).[i]  Belki de Fransa’da sanat alanlarında Osmanlı Devleti aleyhine gelişen bu durumları yazabilirdi.

 

  1. Asker ressamlarımızdan herhangi biri de, Fransa’nın işgal ettiği yerlerde yaptığı zulüm

veya tahribatla ilgili bir tablo üretmemiştir (Örneğin; Sakız Adası’nın Fransız harp gemisi tarafından bombalanması, Fransızların Cezayir’i işgali vb)

 

  1. Kendi ressamlarımızın olmayışı veya tablo üretemeyişi karşısında Başka ressamların

ürettiklerinden de istifade edememişiz. Örneğin; Goya (1746-1828), Fransızların İspanya’yı işgalinin acı bir yönünü tasvir eder. 03 Mayıs 1808 Olayı’nda yurtsever Madridlilerin kurşuna dizilmesini anlatan “Kurşuna Dizilenler” adlı tablosu Delacroix’in, Sakız Adası katliamı” adlı tablosuyla aynı dönemdedir. (Goya’nın 03 Mayıs tarihli “Kurşuna Dizilenler” adlı tablosunda, kısmen de olsa İspanyolların safında çarpışan İngilizlerin çatışma sırasında dağıttığı propaganda baskıresimlerinden esinlendiği bilinmektedir.[ii]   

  

  1. Bazı kaynaklarda Osmanlı deniz gücünün Yunan anakarasından Sakız Adası’na da

sıçramış olan ayaklanmayı bastırma operasyonunda sözde 20 bin civarında insanı katlettiğine dair açıklamalar vardır.

  1. 1823 ve 1824 yıllarındaki Fransız ve Rusların desteklediği Rum isyancıların Sakız

Adası’na yaptıkları saldırıların önlendiği[iii] bilinmektedir.

  1. 1827 yılında Fransız Albay Favier’in 90 gemiyle Sakız Adası’nı kuşattığı ve Ada’yı

top ateşine tuttuğu kaynaklarda yazılıdır. Bu her iki maddede yazılı olan Ada’nın kuşatılması olayı bir beceriksizlik ve yetersizlikten kaynaklanmamıştır. 1827’deki olayda Ada’yı 600 Müslüman’ın savunmasına ve kuşatıcı kuvvetin daha modern silah ve gemilerle gelmesine rağmen işgal gerçekleşmemiştir.

    Dolayısıyla uzaktan top atışları, azami zayiat ve maddi tahribata yol açmıştır. Ege ve Akdeniz adalarının tamamında durum böyle olmuş ve adaların ele geçirilmesi uzun bir sürece yayılmıştır.

  1. Benzer şekilde Sakız Adası’ndaki isyanın bastırılmasında da süreç uzun olmuştur. 20

bin kişinin katledilmesine gelince; 1831 yılı Anadolu nüfus sayımı çizelgelerine (bundan öncesine rastlayamadım) göre Sakız Adası Müslüman nüfusu: 791, Reaya: 8.558, Çingene: 16, Yahudi: 69, Ermeni: yok,  olmak üzere toplam 9.434 kişi bulunmaktadır.[iv]

  1. 1882-1893 yılları nüfus sayımlarında Sakız sancak ve merkez kaza olarak yapılmıştır.

Müslüman: 1708, Rum: 35.106, Ermeni: 14, Yahudi: 179, Latin: 32, Yabancı uyruklu: 2.993, Toplam: 40.032 kişidir.  Görüldüğü üzere her iki nüfus sayımı da 1823-1824 yılları için bir fikir vermektedir. 20 bin kişinin katledilmesi mümkün değildir. Böyle olsaydı bölgede çok sayıda yapılan arkeolojik kazılarda kemiklerin çıkması gerekirdi.    (Devam edecek)

 

Kaynaklar

 

[i] Metin Kunt, Sina Akşin, Ayla Ödekan, Zafer Toprak, Hüseyin G. Yurdaydın, “Türkiye Tarih: 3 Osmanlı

   Devleti 1600-1908”, İstanbul-1988, s: 326

[ii] “Sanat Kitabı, Alfa Yayınları 3163, İng. Çev. Ahmet Fethi, 1. Basım, İstanbul-2017, s: 233

[iii] BA. HH. Nr. 37795, 39,048

[iv] Karpat, Kemal H., “Osmanlı Nüfusu 1830-1914”, Baskı: 2, Timaş Yay., İstanbul-2010, s: 242

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam