1877-1878 Harbi
Doksanüç Harbi olarak bilinen 1877-78’deki Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Osmanlı ağır bir yenilgi almış, Ruslar hem Doğu’dan hem de Balkanlar üzerinden Osmanlı Devleti’nin topraklarının önemli bir kısmını işgal etmişlerdi.
Rumeli’deki yüz binlerce Türk ve Müslüman ile Yahudi perişan bir halde topraklarını terk ederek İstanbul’a doluşmuş vaziyettedir. Ruslar, o gün Ayastefanos olarak bilinen Yeşilköy’e kadar gelmiş ve her an İstanbul’u işgal edebilecek bir pozisyona geçmişlerdir.
Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin fikri liderlerinden biri olan Ali Suavi, Galatasaray Sultanisi’nin Müdürü iken, İngiliz Büyükelçisi’nin girişimleri sonucu görevinden alınmış, daha sonra Bombay’a konsolos olarak gönderilmesi gündeme gelmiş, İngiliz elçisi buna da engel olmuştur.
Kişisel olarak gayrimemnun olan Ali Suavi, ülkenin gidişatından memnun değildir. Suavi, Sofya’da Ticaret Mahkemesi Reisi olduğu yıllarda Rumeli’deki Müslümanlarla derin dostluk bağları kurmuştur.
Göçmenler
Aç, perişan ve kendi haline terkedilen, sokaklarda barınan yüz binlerce Rumeli göçmeni patlamaya hazır bomba gibidir. Zaten kaybedecek bir şeyleri de yoktur. Suavi, başına topladığı muhacirlerle bir saray darbesi yapmak niyetiyle 20 Mayıs 1878’de Çırağan Sarayı’nı basar. Burada güvenlik güçleri ile meydana gelen çatışmalar esnasında Beşiktaş Zabıta Amiri meşhur Yedisekiz Hasan Paşa, Suavi’nin kafasına bir sopayla vurarak onun ölümüne sebep olur. Muhacirlerin bir kısmı öldürülür, bir kısmı ise tutuklanır. İşte dananın kuyruğu bu olaydan sonra kopar.
Olayın hemen ertesi günü Padişah II. Abdülhamit, İngiltere’nin İstanbul’daki Büyükelçisi Henry Layard’ı Saray’a davet etmiştir. Elçi, Londra’ya gönderdiği “çok gizli” damgalı yazısında, Sultan’ı çok endişeli bulduğunu rapor etmiştir. Her zaman aralarında tercümanlık görevi yapan Küçük Sait Paşa bile bu sefer görüşmeye alınmamıştır. Sultan’ın Rum asıllı özel doktoru Mavroyani tercümanlık görevi yapmak üzere içeridedir.
Ali Suavi olayı
Sultan, Elçi’ye Çırağan Olayı’nın sadece Ali Suavi ve birkaç yüz muhacirin girişimi olmadığını, bu olayın arkasında ordunun ve yüksek bürokrasinin bulunduğunu söyleyerek yardım istemiştir. Sultan’a göre kendisinin tahttan indirilerek çoluk çocuğuyla birlikte perişan edilmek istendiğini, Topkapı Sarayı’nın loş odalarına kapatılması halinde buna dayanamayacağını söyler. Layard’a, şahsına ve ailesine yönelik daha ileri bir hareketin olması halinde İngiltere’nin kendisini koruyup korumayacağını sorar.
Layard, bu konuyu Londra ile paylaşmadan ve oradan talimat almadan şahsen bir karar veremeyeceğini söyleyerek ayrılır.
Elçi, Dış İşleri Bakanı Lord Salisbury ile şifre sistemiyle yaptığı yazışmalardan iki gün sonra tekrar Sultan’ın huzuruna çıkar. İçerde yine Sultan’la Elçi’den başka sadece Dr. Mavroyani vardır. Layard, Sultan’a, “ Majesteleri Kraliçe, sadece Sultan’ın şahsını ve ailesini değil, Küçük Asya’daki bütün topraklarını korumaya taliptir.” der. Sultan, bu habere sevinmiştir. Ne var ki, İngilizlerin hiç bir ihsanı karşılıksız değildir.
Kıbrıs Adası
Layard, Kraliçe adına Sultan’dan Kıbrıs Adası’nı istemektedir. Sultan bu talebi kabul etmiş ve derhal işlemlere başlamaları için Başbakan Sadık Paşa’ya talimat vermiştir. Bu arada, Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle İzmit Körfezi’nde demirli olan İngiliz donanmasının en büyük zırhlı gemilerinden biri olan Helicon gemisi, herhangi bir durumda Sultan’ı gemiye almak üzere Ortaköy açıklarına çekilmiş ve uzun bir süre burada tutulmuştur.
Nitekim 24 Mayıs 1878’de Layard’ın Sultan’a ilettiği taleple ilgili çalışmalar hızla tamamlanmış, imzalanan antlaşma ile Kıbrıs 4 Haziran 1878 tarihinde üs olarak kullanılmak üzere İngiltere’ye bırakılmıştır.
Antlaşmadan kısa bir süre sonra, Sultan pişman olmuş, Başbakan’a yazdığı bir layihada, o zaman içinde bulunduğu kötü ruh hali ve hastalığını gerekçe göstererek konunun İngilizlerle yeniden müzakere edilmesini istemiştir. Ancak atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Kıbrıs elden gitmiş ve Kraliçe, bu başarısından dolayı Elçi Layard’ı “Grand Croos” nişanıyla ödüllendirmiştir,
Bu görüşmelerle ilgili yüzlerce sayfalık resmî yazılar, telgraflar ve layihalar, İngiliz Devlet Arşivi ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunmaktadır. Belgelerin fotokopileri ve referanslar ise aşağıda zikredilen eserde yer almaktadır. (Bkz. AKP eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e aittir. Bir kısmı alıntı yapılmıştır. Ali Suavi ve Dönemi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s. 404-429, 725-748)