17 Rebiülevvel 1030 (9 Şubat 1621):
Bu kış mevsiminin misli görülmemiş soğukları Haliç sularını baştanbaşa dondurduğu için Galata ile İstanbul arasını yaya geçenler görülmüş. İstanbul’un iaşesini temin eden gemiler gelemediği için şehirde fevkalâde bir pahalılık olmuştur. Yetmiş dirhemlik ekmek bir akçeye satılırken etin okkası 15 akçeye çıkmış, buzlar çözülüp gemiler gelene kadar hayat pahalılığı devam etmiştir.[1]
4 Şevval 1033 (20 Temmuz 1624)
Donanmanın Kırım’da bulunmasından istifade eden Don Kazakları 50-150 şayka ile Karadeniz’den Boğaz içine yönelerek Yeniköy ve Sarıyer’de yağmacılık edip birkaç dükkân yakmak suretiyle yangın çıkarmışlardır. Sekbanbaşı’nın kumandasında İstanbul’dan sevk edilen kuvvet, Kazaklarla muharebeye tutuşmuş; ancak Kazaklar -bir rivayete göre hava karardıktan sonra- hemen denize açılıp kaçmışlardır.
Bu olay İstanbul halkı arasında büyük nefret uyandırmıştır. Bu vaka üzerine Bizanslıların Türk donanmasına karşı Haliç ağzına gerdikleri meşhur zincirin Karadeniz Boğazı’na götürüldüğü hakkında bir rivayet vardır. Boğaz tahkimatı ciddi şekilde güçlendirilmiştir. Birkaç gün sonra daha kuvvetli bir donanmayla gelen Kazakların Boğaz girişindeki feneri yakıp gittikleri de rivayet edilir.
2 Teşrinisani 1270 (2 Kasım 1853)
İngiliz ve Fransız donanmaları Rus Savaşı’ndan dolayı Bab-ı âlinin gösterdiği lüzum üzerine Çanakkale Boğazı’ndan geçip aynı gün İstanbul önlerine gelmiştir. Buradan Beykoz’a gönderilerek demirleme yapmaları sağlanmıştır.
Rus hükümeti bu hareketi 1841 Boğazlar Sözleşmesine aykırı olduğunu öne sürerek protesto etmişse de, sözleşme hükümlerinin yalnız barış zamanlarına ait olması nedeniyle pek de bir etkisi olmamıştır.[2]
Genel olaylar içinde
İçki üretmek, satmak ve ticaretini yapmak konusunda Osmanlı hükümetleri ciddi tedbirler almış ve ağır vergiler koymuşlardır. Hristiyan unsurların açacağı meyhanelere ruhsat ve emr-i şerifler verilmiş ve çalışmalarına müsaade edilmiştir. Bu hususta çıkarılan emir, hüküm ve yazılardan bazı örnekler vermek gerekirse;
**İstanbul’da Rum ve Ermenilere mahsus 79 şerbethane ve meyhane gediklerine dair evvelce
sadır olan emr-i şerif zayi olduğundan yenisi verilmiştir.[3]
**İstanbul sefinelerinin hasılatından başka İstanbul şerbethane ustalarının evvelce uğradıkları
**Özellikle cami, mektep ve kışla gibi yerlerin yakınında meyhane açılmaması konusunda sıkı
emirler verilmiş ve bu emirler tekrarlanmıştır. Yüceliği daim olsun Bostancıbaşının verdiği hükümler:
*Cami ve mescitlerle meyhane ve emsali mahallerin arasındaki mesafe cami ve mescitlerin
*Cami, medrese, tekke ve türbelere yüz arşından az mesafede meyhane açılmasına, müskirat
satılmasına izin verilmemesi.[6]
*Sokak, kahvehane ve meyhane gibi umumi mahallerde alenen işret yapılmasının
yasaklandığı ve bunun devam ettirilmesinin irade gereği olduğu. (Dahiliye; 159340)[7]
*Müslüman mezarlığını tahrip ederek burada meyhane, memişhane ve hayvan ahırı inşa
eden, kazadaki camiye bir Hristiyanı mütevelli tayin eden ve kendisini mebusan azalığına seçtirmek için halkı tehdit eden Kürekçizade Nedim Efendi hakkında yapılan şikayetin tahkiki.[8]
*İbadethanelerin yakınında meyhane ve müskirat deposu açılmasına izin verilmemesi
kararlaştırılmıştır.[9]
Kaynaklar: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
[1] A.g.e. s: 279
[2] İ. Hakkı Danişmend, “Osmanlı Tarihi Kronolojisi”, Cilt: 4, Türkiye yayınevi Basım 1961
[3] H: 12.06.1222, Fon: C.BLD. Kutu: 15, Gömlek: 735
[4] H: 15.07.1228, Fon: MAD. D. Kutu: 15744, -
[5] H: 03.04.1326, DH. MKT. Kutu: 1252, Gömlek: 14
[6] H: 24.08.1316, DH. MKT. Kutu: 2157, Gömlek: 41
[7] H: 06.01.1322, BEO, Kutu: 2299, Gömlek: 172385
[8] H: 08.10.1326, DH. MKT. Kutu: 2646, Gömlek: 40
[9] H: 06.07.1320, DH. MKT. Kutu: 2600, Gömlek: 76