Yaşı 55 ve daha yukarı olanların hatırlayacağı gibi eskiden üniversite mezunları parmakla gösterilecek kadar az sayıda idi ve üniversite mezunlarının toplum içinde ayrı bir prestiji söz konusu idi. Günümüzde ise yüksek öğretim mezunlarının sayısı o kadar çok ki neredeyse herkes üniversite mezunu durumunda ama bunların birçoğu işsizler ordusunun büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.
Bildiğiniz üzere ilkokul bahsettiğim yıllarda 5 yıl idi ve birçok ilkokul mezunu ailesinin maddi imkansızlıkları yüzünden tahsili bırakmak zorunda kalıyorlardı. Çünkü bırakın üniversiteyi ortaokul ve lise bile her yerde bulunmuyordu ve gidebilenler ise ailelerin katkısıyla bu imkânı kullanmaktaydı. Üniversite sayısı ise tüm ülke genelinde İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimizde mevcut idi ve aday sayısı ile üniversite sayısı oranı yetersiz olduğu için üniversite giriş sınavını kazanmak son derece zordu. (Daha eski dönemlerde ise büyüklerimizden aldığımız bilgilere göre liseden iyi veya pekiyi derece ile mezun olan öğrenciler istedikleri fakülteye kayıt yaptırabiliyorlarmış.) Daha da ötesi üniversite giriş sınavları her ilde değil birkaç büyük ilde yapılmaktaydı. Örneğin ben 1977 yılında Antalya Lisesinden mezun olduktan sonra üniversite giriş sınavı için İstanbul’a gelmiştim. Anlatmaya çalıştığım yıllarda eğitim sistemi ise 5 yıl ilkokul,3 yıl ortaokul,3 yıl liseden sonra üniversite eğitimi şeklinde idi. Tabii ki bugün olduğu gibi ilköğretim zorunlu idi hatta ilkokulu bitiremeyenlere dışardan sınav hakkı ile diploma sahibi yapılmaktaydı.5 yıllık ilköğretim süresi önceki yıllarda 8 yıla ve daha sonra 4+4+4 yıl şeklinde evirildi. Müfredat programında ise yurttaşlık bilgisi, felsefe, mantık, milli güvenlik bilgisi gibi dersler mevcuttu ve tercih yapmak lise öğretiminde sözel ve sayısal; müzik resim şeklinde uygulanmaktaydı. Şimdiki müfredat konuları ise günlerdir kamuoyunun gündeminden düşmemektedir. Çünkü matematik dersi gibi hayati öneme sahip faktör tercihe göre belirleneceği, dini eğitime ağırlık veren bir program uygulaması yapılacağı tartışılmaktadır.
Yukarıda bahsettiğim yıllarda tahsil yapamayan öğrenciler için geçerli bir sebep de özellikle yüksek öğretim kurumlarının sadece önemli birkaç büyük şehirlerimizde bulunması diğer şehirlerde olmaması nedeniyle gençlerin eğitimden uzak kalmasıdır. Özellikle 1970 li yıllardan sonra sanayi devriminin başlamasıyla birlikte köyden kente göç başladıktan sonra eğitim seviyemiz yükselme eğilimine girdi ve yüksek tahsil yapan gençlerimiz çoğalmaya başladı. Çünkü iş bulabilen aile fertleri köylerini bırakıp kentlere akın ederek çocuklarının eğitim hayatlarının önlerini açtılar.
Günümüzde ise ülkemizin her bölgesine dağılmış şehirlerde, ilçe merkezlerinde hatta beldelerde 213 tane üniversitemiz mevcuttur. Bu gelişme doğal olarak ailelerin bulundukları yerde çocuklarına yüksek öğretim olanaklarının kolaylaşmasına dolayısıyla yüksek öğrenim mezunlarının çoğalmasına sebep olmuştur. Söz konusu üniversitelerin birtakım eksikleri olduğu yazılı ve görsel basında olumsuz eleştirilere neden olmaktadır ama bu son derece yanlıştır. Hiçbir iş, hiçbir eylem tam olarak uygulamaya başlayamaz. Mutlaka bir veya birkaç eksiği olabilir, âmâ bu da zamanla tamamlanabilir. Eskilerin “kervan göçte düzelir” sözünü unutmayalım. Ancak yaşadıkları merkezde değil de başka bir ilde okumanın maliyeti ise aşırı derecede yükselmiştir. Öğrenci yurtlarının yetersizliği, ev kiralarının astronomik şekilde yükselmesi, yiyecek ve içecek fiyatlarının artması, kitap defter vd. gibi temel ihtiyaçlarının maddi imkansızlıklar nedeniyle giderilememesi gibi sorunlar gün geçtikçe büyüyerek devam etmektedir. Peki üniversite mezunu olduktan sonra gençleri neler bekliyor? İlk önce belirtmemiz gereken konu vakıf üniversitelerinin de sayı olarak yüksek öğretime katkıları ile her yıl çeşitli branşlardan binlerce gencimiz mezun olmakta ancak çok azınlık bir grup iş bulabilmekte, diğerleri ise kariyerlerine uygun olmayan bekçilik, inşaat işçiliği gibi vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kalmaktadır. Sözü getireceğim yer günümüzde sadece üniversite mezunu olmak yetmiyor. Bir yerine iki yabancı dil, mastır hatta doktora yapmak ve en önemlisi üniversite eğitimi sırasında öğrencilerimiz kendi branşlarında kendilerini yetiştirmek durumundadır. Dolayısıyla özellikle üniversite yıllarını boş geçirmemek, araştırmalar yapmak gerekmektedir.
Ülkemizde bu kadar çok üniversite mezunu varken içinde bulunduğumuz ekonomik koşullardan dolayı yatırımların ertelenmesi, gelecek süreçlerin planlanamaması gibi nedenlerle girişimler ertelendiği için gençlere iş alanı açılmamaktadır. Bu konuda devlet yatırımlara hız vererek bu mezunlarımıza iş alanı açmalı, özel sektöre de yatırımlar için devlet desteği sağlanmalıdır. Bunların yapılmadığından değil, gerekli koşulların oluşamadığından bahsediyorum.
Bir diğer konu ise mezunlarımız ve öğrencilerimizin başka ülkelerde çalışma imkanlarını araştırarak beyin göçüne hazırlanmaktadır. Öğrenciler belirli bir süre mastır, doktora, erasmus gibi yurt dışına giderek hem mesleki alanda hem de yabancı dil alanında kendilerini geliştirerek geriye dönebilmesi, ülkemize ve milletimize hizmet vermesi en idealidir. Ancak günümüzde ekonomik dengelerin bozulması nedeniyle olmalı ki daha rahat çalışmak, daha sosyal yaşamak gibi nedenlerle yurt dışı talepleri ciddi oranda artmış durumdadır.
Aşağıda TÜİK tarafından yayınlanan 223 yılı ulusal eğitim istatistikleri bilgilerini paylaşıyorum.
Yükseköğretim mezunlarının oranı 25 yaş ve üzeri nüfusta %24,6 oldu
25 yaş ve üzerindeki ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora mezunlarının söz konusu yaş içindeki oranı 2008 yılında %9,8 iken, 2023 yılında bu oran %24,6 oldu. İlgili yaş grubu için ortaöğretim ve üzeri eğitim seviyelerinden mezun olanların oranı 2008 yılında %26,5 iken, 2023 yılında bu oran %48,3 olarak gerçekleşti.
Ortalama eğitim süresi 2023 yılında 9,3 yıl oldu
25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 2023 yılında 9,3 yıl oldu. 2023 yılında kadınların ortalama eğitim süresi 8,6 yıl iken, erkeklerin ortalama eğitim süresi 10,1 yıl oldu.
25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresinin 2023 yılında en yüksek olduğu il 10,7 yıl ile Ankara olurken, bu ili sırasıyla İstanbul, Eskişehir, Kocaeli ve İzmir takip etti. Ortalama eğitim süresinin en düşük olduğu il ise 7,4 yıl ile Ağrı olurken, bu ili sırasıyla Şanlıurfa, Muş, Kastamonu ve Van izledi.
25 yaş ve üzeri nüfusun aldığı ortalama eğitim süresinin 2014 ile 2023 yılları arasındaki son on yıllık değişim oranına göre yüksek artış gösterdiği ilk beş il %54,1 ile Şırnak, %46,2 ile Hakkâri, %40,8 ile Muş, %40,5 ile Bingöl ve Siirt oldu. En düşük artış gösteren ilk beş il ise %14,6 ile Ankara, %16,2 ile Eskişehir, %16,3 ile Tekirdağ, %17,0 ile İzmir ve %17,1 ile Yalova olarak hesaplandı.
Okuma yazma bilen oranı %97,6 oldu
2008 yılında 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı %91,8 iken, 2023 yılında bu oran %97,6 olarak hesaplandı. 2008-2023 yılları arasında kadınlarda okuma yazma bilen oranı %86,9'dan %96,0'a, erkeklerde ise bu oran %96,7'den %99,2'ye yükseldi.
Annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,6'sı yükseköğretimi tamamladı
25 yaş ve üzeri nüfusta, annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,6'sının yükseköğretim, %12,5'inin ortaöğretim ve %2,9'unun ortaöğretim altı eğitim düzeyini tamamladığı tespit edildi. İlgili nüfusta, babası yükseköğretim mezunu olan fertlerin %80,2'sinin yükseköğretim, %16,0'ının ortaöğretim ve %3,8'inin ortaöğretim altı eğitim düzeyini tamamladığı hesaplandı.
Söz konusu nüfusta, annesi ortaöğretim mezunu olan fertlerin %64,3'ünün, babası ortaöğretim mezunu olan fertlerin %55,4'ünün yükseköğretim mezunu olduğu belirlendi. Annesi ortaöğretim altı eğitim düzeyini tamamlayan fertlerin %27,9'unun, babası ortaöğretim altı eğitim düzeyini tamamlayan fertlerin %26,6'sının yükseköğretim mezunu olduğu görüldü.
Kaynak: TÜİK
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar