Belki dünyaya da mal edilebilir, ama esasen ülkemizde büyük bir eğitim kirliliği veya karmaşası vardır. Eğitim denildiğinde yeni sayılabilecek birtakım bilgilerin ortaya konulması ve karşı tarafa aktarılması anlaşılıyor. Oysa elde edilen bilgilerin uygulamadaki yeri, bu bilgileri destekleyecek materyaller, eğitim süreci ve eğiticiler gibi konular üzerinde pek durulmamaktadır.
Müteahhit arkadaşım Metin’in her zaman söylediği hatta şikâyet ettiği konu, ara eleman eksikliğidir. İnşaat sektöründe yetişmiş usta, kalfa ve ustabaşıların genellikle yurt dışına gittiklerini ve daha rahat iş bulduklarını anlatır. Diğer çalışma alanlarında (el sanatları, marangoz, demirci, bileyci vb) da benzer sıkıntı ve boşlukların olduğunu söyler.
Eğitime kimler el atmadı ki
Pyotr Aleksiyeviç Petro, I. Petro veya Deli Petro, (D: 1672, İktidara gelişi 1689-1725).
Eğitimle ilgili olarak düşünce üreten insanlar her devirde ortaya çıkmıştır. Büyük Petro’nun en önemli reformları eğitim ve kültür hayatına ilişkindir. Minimum eğitim gereklerini dikkate alarak matematik ve denizcilik gibi birçok alanda uzman yetiştiren okullar açılmasını emretmiştir. Eğitimi geliştirmek ve yönlendirmek üzere Bilimler Akademisi kurulmasını istemiştir.
Eğitim alması için yurtdışına gönderilenlerin sayısını birkaç katına çıkarmış, kendisi de tebdil-i kıyafetle Hollanda’ya gidip sanayi öğrenmek için bizzat marangozluk ve yevmiye ile amelelik yapmış, Hollanda dilini ve Almancayı öğrenmiştir. Daha sonra Londra'ya gidip oradaki sanayi ve imalata dair incelemelerde bulunduktan sonra memleketine geri dönmüştür.
Rousseau, Pestalozzi, Frobel, Mentossori, gibi Dewey, Satı Bey, İsmail Hakkı Baltacıoğlu da çağlarına göre kafa yormuş insanlardır. Satı Beyin 1909’larda Darülmualliminde uyguladığı yöntem (usul-ü tekşif), millet mektepleri, köy enstitüleri, Baltacıoğlu’nun “İçtimai mektep” düşünceleri yeniydi. Köy Enstitülerinin babası İsmail Hakkı Tonguç beş yüz sayfalık bir eserle baştan sona ilköğretim kavramını ele almıştı. İsmail Hakkı Baltacıoğlu yüz civarında eser yazarak ömrünü Türk Pedagojisi’ni yaratmaya adamıştı adeta.
Bütün bu çalışmalar, eserler, ortaya konulan değerler elbette çağına veya zamanına göre yeni sayılacaktır. Bugün için J. J. Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi, ne kadar geçerli olabilir, neyin çözümünde yardımcı olabilir? Veya Platon’un “Devlet” adlı yapıtı. Acaba Platon günümüzde yaşasaydı “Devlet”i nasıl yazardı?
Yüce Atatürk, özellikle Harp Okulları başta olmak üzere eğitim kurumlarında “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabın müfredata konulmasını istemiştir. Ben de Harp Okulu yıllarımda okuduğum bu kitabı, gazeteye yazılar yazmam nedeniyle sonraki yıllarda birkaç kez daha ayrıntılı şekilde okumuşumdur.
Çağların getirdikleri
M.Ö. 3200’de yazının bulunmasıyla çağlar başlamış, Batı Roma İmparatorluğu’nun M.S. 375’teki Kavimler Göçü’ne kadar 3575 yıl sürmüştür. Ortaçağ, 1478 yıl, Yeniçağ 336 yıl, Yakınçağ da günümüze kadar 234 yıl sürmüş ve halen devam etmektedir. Ne hikmetse bu çağlar hep de Asya, Avrupa ve kısmen Afrika’da yer bulmuştur.
Burada dikkat çeken unsur, çağların buluşlar, icatlar ve keşifler sonucu giderek kısaldığı ve daha kompleks yapılara büründüğüdür. 2000’li yıllarda bilgisayarın en üst seviyede kullanımıyla siber çağ, uzay çağı veya robot çağı gibi daha kısa süreli çağların yaşanacağı kaçınılmaz olmuştur.
Bir de göz ardı etmememiz gereken diğer kıtalara da bakmak olmalıdır. Sanayi devrimi Avrupa’da, ihtilâl örnekleri Avrupa’da, din savaşları Avrupa’da… Diğer kıtalarda neler oluyordu veya bu kıtaların ve yetiştirdiği insanların bilime, sosyal hayata, teknolojiye hiç mi katkıları olmamıştı? Dünyanın gidişatına katkı olabilecek bir gelişme yok muydu oralarda? Veya vardı da bu olgularla mı bastırıldı acaba?
Yaygınlaşma, nereye kadar?
Moda anlayışı bize nasıl Avrupa’dan enjekte edildiyse eğitim sistemi de bize dışarıdan enjekte edilmiştir. Dünyanın bilinen ve ünlü olan akademik eğitim merkezleri ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’dadır. Gençlerimiz buralarda okumak için can atmaktadırlar. Bu ülkelerin ürettiği kömürlü, buharlı, elektrikli, elektronik, süpersonik vb her türlü araç ve gereçler ülkemize, bunları üreten ülkelerin dilleriyle girmiş, eğitimimizi kuşatmıştır.
İnternetin yaygınlaşması yeni bir döneme girildiğine işaret eder. İletişim, Bilgi, İnternet gibi isimler verilen bu çağ, diğerlerine göre daha küresel bir anlayışın ürünü olmuştur. Bilgiler ve olgular herkesçe paylaşılmakta ve insanları daha geniş düşünmeye davet etmektedir.
İnşaattan örnek vermiştim, inşaat her devirde yapılacağına göre ara elemanların yeni koşullar altında nasıl yetiştirileceği, nelere önem vereceği, yaratıcılıklarını nasıl gösterecekleri üzerinde durulmalıdır. Avrupa artık yetiştirecek eleman aramıyor, eğitimli iş gücü arıyor. Ne yazık ki, bu ülkede yetişen çok kaliteli nice insan yurt dışına gidiyor, eğitimde, sağlıkta, teknolojide yetişmiş nice insanımızı elin oğlu adeta kapıyor.