İstikametimizi tayin etmekte bir sorunumuz var. Kendi yarattığımız problemleri kendimiz çözemiyoruz. Aslında konu düşünmek istemeyişimizden ve sakin tartışmayı bilmediğimizden kaynaklanıyor.
Bu çalışmalar, bizlerin üzerinde çalıştığı değerlendirmelerle örtüşmez. Önlem almakla yetinilir. Önlem almak öngörülü olmak anlamına gelmez. Değerlendirmeler bugünü kapsar. Ya yarın ne olacak? Planlayıcılar ne düşünüyorlar? Ya kapsamı daha genişse? Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmek istenmesi Körfez Krizi ile başlayıp bugünlere taşınmadı mı? Bu paragraflar daha önceki yazılarımdan bir alıntıdır.
Gelişmekte olan veya iktisadi refah sırasında bekleyen ülkeler, planlayıcı olmadıkları için geleceğe küresel boyutta bakamazlar. Sadece mevcut durumu değerlendirmekle kalırlar, varsayımlar üretirler ve muhtemel gelişmeleri beklerler. Oysa tepe noktasında bulunan lider ve ülkeler planlayıcı oldukları için olayları istedikleri gibi yönlendirirler.
Ekonomideki takozlar siyasette çalkantı yaratıyor
Türkiye, Osmanlı yönetiminden beri borç sarmalı içinde yaşamaya alıştırılmış bir ülkedir. Yüksek faizle alınan dış borçlar, sosyal patlamaları beraberinde getirmiştir. 1876 Anayasası sancılarla 1908’e kadar gelebilmiş, II. Meşrutiyet’in ilânından sonra da padişahın devrilmesine neden olmuştur. Cumhuriyet öncesindeki ve sonrasındaki anayasa değişiklikleri çağdaşlaşmaya yönelik gaye taşımakla birlikte çeşitli nedenlerle değişikliğe uğramıştır.
‘Düvel-i Muazzama’nın stratejik menfaat paylaşımı, Türkiye’nin ABD ve AB ile olan ilişkilerinde her zaman kendisini göstermiştir. Birileri menfaat alanlarını hep kendi kontrolü altında tutmuş, Ortadoğu ve Kafkaslarda kukla yönetimler ve taşeron örgütler kurmak suretiyle tartışmalı sınırlar ve etnik yapılar oluşturmuştur.
Batı’nın teröre bakışı
Sözde Kürt konusunu huzursuzluğun temelini oluşturacak şekilde merkeze yerleştiren Batı, insan haklarının korunması, Anadolu’daki dillerin varlığı ve yaşatılması gibi evrensel değerleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak terörist eylemlere prim ve destek vermiştir. Türkiye yıllarca kanayan bir yara olarak terör belâsının acılarını çekerken demokratik açılım sürecine girmiş, bu durum bir şekilde PKK’ya toparlanma imkânı sağlamıştır.
İkinci C/B merhum İnönü, Başbakanlığı döneminde sunduğu Kürt raporunda Fransa’nın her an Kürtleri kışkırtıp ülkemizi karıştıracağını belirtmiştir. Öyle de olmuştur. PKK mensuplarına annelik yapan Bn. Mitterrand, onları Fransız sarayında karşılamadı mı?
2016 yılında FETÖ terör örgütü TSK mensuplarını ve halkı karşısına almış, ciddi sayılacak çatışma ortamı yaratarak halkın şehitler vermesine sebep olmuştur.
İç sorunlar ve hukuk nizamı
Maaş artışlarına odaklanmış memur, işçi ve emekli kesimi, işsizlikle kıvranan yoksul insanlar, büyük şehirlerimizin sosyal ve altyapı sistemlerini bozan gecekondu yapılaşması, tarımdaki çökme, adalet sisteminde bozulma, faiz sarmalının yarattığı sancılar, intiharlar ve şirket iflâsları ülkemizin önemli sorunları olarak devam etmektedir. Sürekli kapanan ve yenileri açılmayan iş yerleri yeni muhalefet ve direniş alanları yaratmaktadır.
Kara Harp Okulu 2024 mezunlarının resmi tören sonrasında kılıçlı ant içme coşkusu iktidarın keyfini kaçırmış, günlerce süren tartışmalar Türkiye’nin yine çalkalanmasına yol açmıştır.
Türkiye, kendi iç hukuk düzenindeki tıkanıklıklar dolayısıyla sancılar yaşamaktadır. Otomatik hale gelmiş faaliyetler, kendi kabuğu içinde alınacak önlemlerle çözülebilecekken AB hukuk normlarına göre şekillendirilmeye çalışılınca, hâkim ve savcı sayısındaki yetersizliklerle karşılaşmakta ve adli mekanizmaların çalışma gücünü etkilemektedir. İç hukuku düzeltelim derken iktidarın bir kanadı da Anayasa maddelerinin değiştirilmesini gündeme getirmiştir. Günlerce süren ve Türk insanının enerjisini alan bu beyhude çabalara artık son verilmelidir.
Dış gelişmeler
Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinden iyi şekilde söz etmek de mümkün değildir. AİHM’nin neredeyse tüm kararları Türkiye aleyhine verilmiş kararlardır. AB ve ABD, Türkiye’yi kıskaca almış vaziyettedir. Türkiye, BRİCS’i telâffuz etmeye başlayınca Avrupa ülkeleri SCHENGEN vize sorununu da karşımıza koymuştur. Böylesi önemli meseleler dururken halk, iktidar ve muhalefet mensuplarının günlük atışma ve sataşmalarını dinlemektedir.
Halkın durumu ve…
İnsanımızın tansiyonu yüksektir. Öncelikle barış ve huzur ortamını yeniden yaratmalıyız. Böylesi çalkantılı dönemler tarihimizde hep olmuş, hep atlatmışızdır; ama faturasını yoksul insanımız ödemiş ve olmamız gereken yerde olamamışızdır. Kutuplaşma ve kamplaşmalar, insanımızda olması gereken kardeşlik duygularını değil husumet duygularını kamçılamaktadır.
Gücümüzü göstermekten, ağzımıza her geleni söylemekten biraz kaçınsak ne kaybederiz? Tepedeki esintiler aşağıda fırtınalar yaratıyor. Hiç mi görmüyoruz? Gümüş değerinde olan sözün yerine altın değerindeki sükûtu neden tercih etmiyoruz?