SON DAKİKA
reklam
reklam

Boğaz’ın Altın Şehri

Köşe Yazarı: İSMAİL ATAKAN DİVİTLİOĞLU   Eklenme Tarihi: 8 Ocak 2025, Çarşamba - 11:30   Okunma Sayısı:

  

 

İstanbul’un her köşesi tarihin bir parçasını anlatır. Ancak Üsküdar’ın, ya da Bizans dönemindeki adıyla Chrysopolis’in hikâyesi, hem kıtaları hem de yüzyılları birbirine bağlayan bir geçişin simgesidir. Bu eşsiz bölge, sadece stratejik bir liman ve geçiş noktası değil, aynı zamanda Kız Kulesi gibi zamana meydan okuyan bir yapının tanığıdır. Chrysopolis’in ve Kız Kulesi’nin tarih boyunca nasıl evrildiğini anlamak, İstanbul’un hikâyesini daha da derinleştiriyor. Bizans döneminde Chrysopolis, “Altın Şehir” unvanını, konumunun ve ticari öneminin yanında, Boğaz’ın bu kıyısındaki hareketlilikten almış olmalı. Anadolu’dan gelen yolların birleştiği bu nokta, Konstantinopolis’in dış dünyayla bağlantısını sağlayan en önemli kapıydı. Gemi yüklerinin Anadolu içlerine taşındığı, tüccarların buluştuğu ve askerlerin başkente gönderildiği bu liman, Bizans’ın ticaret ve savunma ağı içinde hayati bir yere sahipti. İşte bu dönemde, Boğaz’ın ortasında yer alan Kız Kulesi de bölgenin stratejik konumunu vurgulayan bir yapı olarak karşımıza çıkıyordu. Bizans döneminde Kız Kulesi’nin temel işlevi, hem bir gözetleme kulesi hem de Boğaz’dan geçen gemilerin kontrol edildiği bir karakol olmaktı. Bu küçük ada üzerine ilk yapıyı inşa eden kişi, MÖ 5. yüzyılda Atinalı General Alkibiades’tir. Boğaz’ın denetimini sağlamak amacıyla yapılan bu kule, Bizans döneminde yeniden inşa edilerek Konstantinopolis’i olası deniz saldırılarından koruyan bir gözetleme noktası hâline geldi. Bu dönemde kule, Chrysopolis’in savunma sisteminin bir parçasıydı ve Boğaz’dan geçen ticaret gemileri buradan izleniyordu. 1453’te İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethiyle birlikte Chrysopolis, Üsküdar adıyla anılmaya başladı. Ancak bölgenin stratejik rolü değişmedi; Anadolu’dan İstanbul’a geçişte Üsküdar hâlâ hayati bir merkezdi. Osmanlılar, Chrysopolis’in mirasını devralarak burada camiler, kervansaraylar ve çeşmelerle bölgeyi yeniden inşa etti. Kız Kulesi de bu dönemde farklı bir kimlik kazandı. Osmanlı döneminde kule, savunma amacıyla kullanılmasının yanı sıra, zamanla farklı işlevler üstlendi. Fatih Sultan Mehmet döneminde yeniden restore edilen kule, Boğaz’ın kontrolü için bir nöbet noktası olarak kullanıldı. Kız Kulesi, Osmanlı döneminde de stratejik önemini korurken, estetik ve kültürel anlamda da bir sembol hâline geldi. III. Ahmet döneminde kuleye eklemeler yapılarak burası bir deniz fenerine dönüştürüldü. Daha sonra salgın hastalıklar sırasında karantina alanı olarak kullanılan kule, İstanbul’un tarihine çok yönlü bir katkı yaptı. Ancak Kız Kulesi’ni bu kadar efsanevi yapan bir diğer yönü de, hakkında anlatılan masalsı hikâyelerdir. Bunlardan en bilineni, Bizans dönemine dayanan “kapatılan prenses” efsanesidir. Söylenceye göre, bir kâhin, Bizans imparatoruna kızının bir yılan tarafından sokularak öleceğini söyler. Bu kehanetten korkan imparator, kızını yılanlardan korumak için Boğaz’ın ortasındaki bu kuleye kapatır. Ancak kaderden kaçmak mümkün değildir. Günlerden bir gün kuleye gönderilen üzüm sepetinin içinde saklanan bir yılan, prensesi sokar ve kehanet gerçekleşir. Bu hüzünlü hikâye, Kız Kulesi’ni İstanbul’un simgelerinden biri hâline getirmiştir. Bugün Üsküdar sahilinden bakıldığında, Kız Kulesi hâlâ Boğaz’ın ortasında yalnız bir tanık gibi duruyor. Ancak bu sessiz yapı, Chrysopolis’ten Üsküdar’a uzanan yüzyılların, Bizans’ın ve Osmanlı’nın hikâyesini fısıldıyor. Kız Kulesi, bir gözetleme kulesinden bir efsane simgesine dönüşerek İstanbul’un hem tarihine hem de kültürüne derin bir iz bırakmıştır. Onun yalnız duruşu, geçmişin sesini dinleyen herkes için bir çağrıdır; hem tarih hem de efsane burada birleşir. Üsküdar’ın kıyılarında oturup Kız Kulesi’ni seyrederken, onun hem Chrysopolis’in hem de Osmanlı Üsküdar’ının bir parçası olduğunu unutmak mümkün mü? Kız Kulesi, tıpkı Üsküdar gibi, iki büyük medeniyetin izlerini taşır. İstanbul’un bu benzersiz köşesi, bize tarihin ne kadar katmanlı ve büyüleyici olduğunu hatırlatır. Her bir taşıyla, her bir efsanesiyle Kız Kulesi ve Chrysopolis, Boğaz’ın altın değerindeki hikâyesinin ayrılmaz parçalarıdır

.

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam