Bu dünyadaki bütün kadınları annemle mi özdeşleştiriyorum ne, her şeyden önce aklıma “annem” geliyor kadın denilince. Tokat’ın Çamlıbel bucağına bağlı Karkıncık köyünde yaşadı ömrünün en az seksen yılını. Şimdi annemi anlatacağım size, dilim döndüğünce…
Amcası, imam olduğu için, babası ise biri il dışından olmak üzere üç evlilik yaptığı için askerlikten muaf tutulmuşlar. Bu nedenle olmalı köyün en değerli arazisi onların olmuş. Yani, oldukça varsıl bir ailenin kızıymış annem. Çok sayıda koyunları olduğu için, köy dışında ağılları varmış, baharla birlikte koyunlar bu ağılda kuzular ve süt verirmiş.
Babamla yakınlaşmaları, iki ailenin koyunlarını birlikte otlatmaları nedeniyle olmuş. O zamanlar, iyi bir çoban olmak, genç kızlara kendini beğendirmeye yetiyormuş belli ki, iki ailenin oluruyla baş-göz edilmişler. Ailenin başka kızları da varmış var olmasına ama babam, özellikle de annesinin beğenisi yüzünden annemi seçmiş. Babaanneme göre ailenin en çalışkan ve en işbilir kızı oymuş ya babam da annesinin sözünden çıkmamış.
Annem, tamı tamına on kez canlı doğum yapmış. Ne acıdır ki ilk çocuğunun ölümüne yolaçma talihsizliğini yaşamış. Günün aşırı yorgunluğu yüzünden, memedeki çocuğunu emzirirken uyumuş ve boğulmasına neden olmuş. Ben annemi yaşadığı bu olay nedeniyle olmalı hep ama hep hüzünlü görmüşümdür. Değil mi ki kadın için en istendik şey doğurmak, çocuk sahibi olmaktır. Annem de büyük bir hevesle gerçek anlamda anne olmak istemiş ama bu ilk heves büyük bir hüsranla sonlanmış. Sonrasında çok sayıda çocuk yapmasında, bu ilk çocuğunu yitirmiş olmanın payı varmıdır derseniz….olabilir derim.
Annem sahiden çok çalışkandı. O, deyimin tam anlamıyla gecesini gündüzüne katan biriydi. Ev işlerinin aksamasına asla izin vermez, sabah suyunu çeşmeden ilk o alır, inek sağımını ilk o gerçekleştirir, sabah yemeğini o hazır eder, kap kaçak yıkandıktan sonra hemen bir başka işe geçer, öğle yemeği, yaz ise koyun sağma, kış ise kilim, çuval dokuma işini yapar, akşam yemeğini hazır eder, akşamın karanlığında da yapacak bir işi mutlaka bulurdu. O nedenle adı “ gece yatmaza” çıkmıştı. Bütün bu ev işlerinin yanında, çoban olmaktan ötürü reçberlik işini gerçek anlamda yapamayan babama da yardımcı olurdu. Kısacası o gerçek anlamda bir emekçiydi.
Annemin işleri yalnızca bizim evin işleriyle de sınırlı değildi. O, köylülerimizden bir çoğunun düğününün de keyvenisi idi. Annem bu işi, düğün sahibinin yararına olacak şekilde ve öylesine ciddiyetle yapardı ki, düğün için ayırdığı erzakın yetmeyebileceğini düşünen herkes, keyvenisi annem olsun isterdi. O yetmez denileni yetirir, herkesi de memnun eder, her seferinden de işin içinden ustalıkla çıkardı. Bir başka huyu ise, düğün sırasınca bizi yemek yapılan yerin yakınında görmemekti, “bir gören olsa ne der” diyerekten.
Annem babamdan çekinirdi ama bir diyeceği varsa da derdi. Bir gün olsun çalışmaktan şikayetçi değildi, onun tek şikayeti babamın iş bilmezliğiydi. Babamın en iyi bildiği iş çobanlıktı ya, köy yerinde en iyi olması gereken şey konusunda ise çok başarısızdı. “Bu ne miydi” diye sorarsanız ben de size “ pazarlık” derim. Köy yerinde bu öylesine önemliydi ki, kandırmaya dayalı bu işi iyi bilen biri, babamı bir degil her seferinde kandırabilirdi. İşte annemle babam arasında en çok kavgaya neden olan şey de bu “pazarlık” bilmezliğiydi. Annem bu konuda babamın üzerine o kadar çok giderdi ki, işin sonu babamın yumruklarını sıkarak annemin üzerine gidişine kadar sürerdi. Benim bu işe tanıklığım çok olmuştur ve her seferinde de anneme hak vermişimdir. Bu işte kötü olan ise, her seferinde haklı olan annemin, babamın kaba gücü karşısında sinmesiydi.
Annemin yaşadığı dönemde kadınlık çok zordu. O nedenle başlamıştı benim kadınların yanında oluşum, yani ailenin temeli olan “kadına” kötülük edene, gücüm yetmese de karşı çıkışım. O nedenle olmalı kadınların eşitlik mücadelesinde hep onlardan yana tutum takındım. Takındım takınmasına ama annemin devri geçtikten ve hatta bu dünyayı terkettiğinden beri de durum değişmedi. Kadınlar bir türlü erkekle eşitlenmedi. İnsanlığın devamını sağlaması yanında emeğinin de değeri bilinmedi.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bu güne adını ve anlamını veren ise ABD’de onca kadının emeğinin hakkını almak isterken ki yakılarak öldürülmüş olması. Acı olan ise, ne emeğin ne de kadınların yeryüzünde gercek değerinin hala bilinmiyor olması. Şimdilik yüreğimin yanmasına yetmese de ben tüm emekçi kadınların gününü yürekten kutluyorum. Yıldızlarda olduğunu düşündüğüm anneme ve tüm kadınlara özlem ve saygılarımla…”gününüz kutlu olsun” diyorum yeryüzünün bütün emekçi kadınlarına…