Osmanlı Devleti’nin duraklama döneminde baş gösteren ekonomik ve sosyal sıkıntılar giderek daha da artmış, uzun yıllar süren savaşlar sadece cephede değil, cephe gerisinde de toplumsal ve ahlaki sorunlara sebep olmuştur.
Özellikle 19’uncu yüzyılda içe dönük olarak başlayan göç dalgaları, ülkedeki ekonomik ve sosyal düzeni derinden etkilemiştir. Bu olumsuz tesir devletin para sisteminde derin yaralar açmış, sahtekârların türemesine, kalp paraların çoğalmasına sebep olmuştur. Aşağıdaki olaylar örnek olarak verilebilir:
İşlemler
Öncelikle kalp kaimeler ele geçirilince bu sahtekârlığı yapan şahısların da yakalanarak sorgulanmak üzere Dersaadet’e gönderilmeleri emredilmiştir.[i] Bu arada vatandaşlardan suçsuz olanların zarar görmemesi için hassas davranılmıştır. Beykoz ekmekçilerinden Manoş ve Bedros’un Maliye odacılarından Mustafa’ya vermiş oldukları paranın içinde tespit edilen sahte paralardan haberleri olmadığından tahliyeleri konusunda hüküm çıkarılmıştır.[ii]
Sahte kaime ve akçelerin İstanbul’un çeşitli semtlerinde piyasaya sürüldüğüne dair dedikoduların artması ve jurnallerin alınması üzerine tahkikat başlatılmış.[iii] Sahte kaime imaline cesaret edenlere verilecek cezalar yeniden ele alınmış[iv]ve yeni tedbirler yürürlüğe konmuştur. Bu meyanda sahte kaime imal edenleri ortaya çıkaran İstintak Ketebesinden Rıza Efendi ve yardımcılarına Atiyye ve Nişan verilmiştir.[v]
Kalp para üretenler
Sahte kaime basmalarından dolayı Mıgırdıç, Vasilaki ve Surpe’ye ceza verildiğine dair buyrultudan bir suret de Darbhane-i Amire Nazırlığına gönderilmiştir.[vi]
İstanbul’un aynı zamanda çok büyük bir liman olması dolayısıyla zaman zaman kontrol zafiyeti yaşandığı bir gerçektir. Daha risksiz ve yakalanma tehlikesi olmaması nedeniyle kalp para basımı Osmanlı topraklarının dışında cereyan etmiştir.
Evrak-ı Nakdiyyenin (kâğıt para) taşralarda tedavül ettirilmemesi ve sahte para basanların yakalanması için özel ekipler (taharri memurları) kurulmuştur.[vii]
Uyruklar
Sahte kaime imal eden Venantzi, Varallo, Pandolfini ve Consorts’un haklarında tutuklama müzekkereleri çıkarılmıştır.[viii]Sahte kaime imal suçundan sanık Bonderis[ix]ile Raphaelli, Boschi, Lodoviç, Alexandro, Bastiyano ve Consorts tutuklanmışlardır.[x]Sahte kaime kalpazanı Margello Brescianni’nin muhakemesi hızla sonuçlandırılmış ve ağır cezaya çarptırılmıştır.[xi]
Sardunyalı Cozye Liyoni'nin terekesi olarak kalan ve yeni kaime ile değiştirilmek istenen paraların sahte olduğunun tespiti üzerine gerekli işlem başlatılmış, [xii]sahte kaime ve Mecidîaltını (Mecidiye)[xiii] imal eden Mösyö Gerali ile diğerlerini ihbar eden Saatçi Ahmed Raif Efendi mükâfalandırılmıştır. 5. Ad[xiv]
Piyasaya sahte kaime sürenİngiliz uyruklu Dinyotis Akto’nun tedibi (cezalandırılması) için hüküm çıkarılmıştır. (5. Dersaadet)[xv] İsimlere dikkat edilirse daha ziyade Ceneviz, Venedik, İtalyan ve İngiliz uyruklu oldukları anlaşılmaktadır. Bu kişiler de genellikle İstanbul’daki Rum ve Ermeni kalpazanlarla işbirliği yapmışlardır.
Cezaların özellikleri
Sikke ve kaimeyi taklit eden ve piyasaya süren kişilere verilen ceza, suçunun derecesine göre altı ay ile dört sene arasında değişmekteydi.[xvi] Cezanın bu şekilde az olması ise kalpazanlara şanslarını deneme fırsatı vermekteydi. Kalpazanlığın kalitesi yani sahte paranın aslına olan benzerliği, kalpazanların cezasını arttırıyordu. Aslına yakın şekilde taklit edilen kaimenin piyasada tedavül şansı daha fazla olduğundan böyle bir yönteme başvuruluyordu.
Eğer taklit kaba ve aslına uygun değilse kalpazanın alacağı ceza da fiile uygun olarak düşürülmekteydi. Sahte kaime ile yakalanan şahıslar, meselenin gerçek yüzü ortaya çıkana kadar hapiste tutulmaktaydı.
Bu nedenle kalpazanlar yakalanmadan işlerini bitirmeyi hedefliyorlar, bu nedenle Dersaadet merkezinde değil de merkezden uzak ilçe, nahiye gibi yerleşim yerlerinde işleme tabi tutuyorlardı. Yabancı uyruklu iseler hemen deniz yoluyla İstanbul’u terk ediyorlardı.
23 Mayıs 1853 tarihli (14 Şaban 1269) Ceride-i Havadis gazetesinde, “… Yine bir başka olayda Beykoz’da Keşişoğlu Minas ve Bedros’un ortaklaşa işlettikleri fırında sahte birçok kaime zuyûf akçe ele geçirildiği…” haber olarak çıkmıştır.
Sahte kaimelerin toplatılması kararı alınınca beş renk yeni kaimeler basılmıştır. Taşradan ve 1977-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında İstanbul içinden yardım niteliğinde kaime toplanmış, Beykoz’un da bağlı olduğu İstanbul 6’ncı Belediye Dairesi tarafından 12 Teşrin-i evvel 1293 (24 Ekim 1877) tarihinde 172.290 kuruşluk iane devletin kasasına girmiştir.
Kaynaklar: Başbakanlık Osmanlı Arşiv belgeleri
Bankamatikler çıktığında ilginç gözlemlerim olmuştu. Özellikle yaşlı insanlarımız kartını makineye sokar ve dakikalarca makineyle güreşirdi. Sırada bekleyenler yardımcı olmaya çalışırlardı.
Bir kişi kartı makineye sokar, kart sahibi yaşlı adam şifresini arar bulur ve yardım edecek kişi de şifreyi tuşlardı. Paralar makinede sayılmaya başlayınca torun devreye girer ve paraları ödenecek yerden alırdı.
Dede ise, sırada bekleyenleri düşünmeden aldığı parayı makinenin önünde bir iki defa sayardı. Bunun adını da ben “mürettebatla kullanılan bankamatik kartı” diye koymuştum.
Ölümsüz Yüzler
Yapı Kredi Müzesi’nin koleksiyonları nümismatik ve etnografya olarak iki bölümden oluşuyor. Sikke, madalya ve nişanlardan oluşan 55.000’i aşkın objenin bulunduğu Nümismatik Bölümü, kronolojik bütünlük açısından dünyanın en önemli özel koleksiyonları arasında sayılıyor ve müzede yer alıyor. Ölümsüz Yüzler Sergisi, Yapı Kredi Müzesi’nin kuruluşunun 30’uncu yılı nedeniyle düzenlenmiştir.
Herodotos’un aktardıkları dışında erken dönem Yunan yazarlarından Kolopphonlu Ksenophanes de sikkenin icadını Lidyalılara bağlar. Bu aktarım arkeolojik verilerle de doğrulanmıştır. Lidya sikkelerinin ön yüzünde devletin simgesi aslan başı, arka yüzünde ise, yel değirmeninin andıran bir çukur bulunuyor. Kral Kroisos döneminde ise aslan başının karşısına bir de boğa başı yerleştirilmiştir.
13’üncü yüzyılın ikinci yarısında III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yokluğu sırasında Karamanoğlu Mehmet Bey’in çevirdiği bir entrikayla ve II. Keykavus’un oğlu olduğu savıyla Konya tahtına oturtulan “Cimri” takma” adıyla anılan sahte sultan Siyavuş, Selçuklu tarihinin en ilginç olaylarından birinin başkarakteridir.
Birkaç ay tahtta kalan ve sonunda Keyhüsrev’in ordusuna yenilen bu sahte sultana ait sikkeler, Yapı Kredi Müzesi koleksiyonunda toplanmış ve iki tanesine teşhir için yer verilmiştir.
Bir Shakespare ya da Borges kahramanını andıran “Cimri”nin öyküsü, sikke metalinin soğuk yüzü ardına gizlenen, gücün ve iktidarın çevresinde dönen karışık entrikaların ve kanlı hesaplaşmaların ne ilki ne de sonuncusudur