SON DAKİKA
reklam
reklam

Bayramdan izlenimler

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 10 Haziran 2025, Salı - 10:06   Okunma Sayısı:

Kadıköy Parkı

    Gençler parkta oturmuşlar. Ellerinde bira kutuları… Hemen arkalarındaki bank’a da ben oturdum. Aralarında konuşuyorlar. İçlerinden biri kekemeydi. Çocuğun anlatımları hepsinin konuşmalarını kelime bulma yarışmasına dönüştürüyor. 

    Ben o genç çocuğa acırken kendisinin yaşanan durumdan pek de şikâyetçi olduğunu veya üzülmediğini görüyorum. Tam bir bitirim kerata… Liseli olduklarını tahmin ettiğim beş gencin konuşmaları şöyleydi:

 

    ---Çocukluğumda bile şimdikinden çok para olurdu cebimde. Şimdi kazık kadar adam olduk cepte para yok. Pederden de isteyemiyorum. Parasız bayramın tadı çıkmıyor. Kız kesip tavlayamıyoruz. 

    ---Hadi müzik yapalım. Evinde enstrüman olan var mı?

    ---Bende kırık bir flüt var. Sende?

    ---Ben alet edevatla ses çıkarmam. Doğal olan sesi tercih ediyorum. Bu yüzden çok iyi ıslık çalarım.

    ---(Kekeme olan) Bay… Bay… Bay… (Bayram diyecekti herhalde) ve tekleme devam ediyordu.

    ---(İçlerinden biri hergelelik yapmaya başladı) Bay Murteza mı Bay Cabbar mı? Haa, anladım… Bayan da olabilir.  Bir diğeri kekemeye yardım ederek “bayram” diyebilmesini sağladı. Kekeme, “kız” sözcüğünden sonra “kesmek” fiilinin ilk hecesinde takıldı bu defa…

    ---Kes… Kes… Kes… İçlerinde biraz gösterişli biraz da sabırsız olanı atıldı bu kez…

    ---Oğlum kan çıktı sen hâlâ bi’ kesmeyi çıkaramadın ağzından. Kızı da kaçırdın. Sen vurmalı darbeli enstrüman çalabilir misin? Yani tef?

    ---Dar… Dar… Dar… (Yine aynı sabırsız delikanlı, kekeme hakkındaki kanaatini arkadaşlarına bildirdi)

---Yav bundan bi’ köfte olmaz. Eylemi de söylemi gibi devamlı takılırsa teften ses çıkmaz. Müzik grubu kursak bile bu şartlarda para kazanamayız.

 

***                                   ***                                   ***

    Karaköy vapur iskelesinden çıktıktan sonra deniz kenarındaki ilk yola değil de bir sonrakine, seyyar satıcıların toplandığı yola girdim. Her zaman karşılaştığım ve beni de tanıyan ayağı sakat dilenci oradaydı yine…

    ---Her türlü fitre, sadaka ve yardımlarınız dolar cinsinden alınır.

***                                   ***                                   ***

 

    İstanbul’un ailece girilmesi biraz sıkıntı yaratacak sokaklarından birinde Kabataş’a yakın yerden Beyoğlu’na çıkıyorum. İri yarı bir kadın dişine göre bulduğu genç bir yabancı hanıma Allah ne verdiyse vuruyor ve saçlarını yoluyor. Koşup ayırmaya gelen erkeklere haykırıyor:

---Bunlar bu memlekete geldi, bizim rayici düşürdüler.

 

***                                   ***                                   ***

    Yokuşu tırmanmaya devam ediyorum. Eski Alman hastanesine yaklaştım. Çok yaşlı tiriti çıkmış bir adamcağız hergelenin birine soruyor:

    ---Evladım hastane nerede burada?

    ---Hayrola babalık, zührevî hastalıklar hastanesini mi soruyorsun? 

***                                   ***                                   ***

    Katı yürekliliğiyle ünlü paşadan söz ediliyormuş. Paşa hastalanmış, o sırada yanlarında bulunan ünlü bir doktor kendisini tedavi için gelmiş ve icraatına başlamış. Bir müddet sonra içlerinden biri doktora sormuş:

    ---Şimdi nasıl?

    ---İyileşiyor. Maşallah kalbi, yirmi yaşındaki bir gencin kalbi gibi… Konuşmaları dinleyen yardımcısı kıs kıs gülerken

---Elbette öyle olacak. O kadar az kullandı ki…

 

***                                   ***                                   ***

    Sarhoş, boyacılık yapan sarhoş arkadaşına, çalmak fiilinin gelecek zamanını sormuş, o da “hapse girmek” demiş… Anlamsızlığa mağlup olmak istemeyen boyacı bir süre sonra arkadaşının çiğlik yaptığını düşünerek onu olgunlaşmaya itecek söz etmiş. 

 

    ---Yeşil domatesi neden güneşe koyarlar, kızarsın diye… Beriki hemen atlamış

---Yok ağam, niye kızayım?

 

***                                   ***                                   ***

    Efendim, Allah rızası için “yok” erzakla oruç tutarak ramazan ayını tamamlayan alçakgönüllü insanlarla hasbıhal ederek onların gönlünü kazanmaya bakın. Onlar az konuşur ve hiç büyüklenmezler. 

    Şehit ailelerini ziyaretlerde bulunalım. Mezarlıklarda bayrağımızın gölgesinde yatan gencecik vatan evlâtlarımıza dualar edelim. Babasızlığın ne olduğunu biliyorum. Oğlunu kaybetmiş bir babanın ruh halini siz biliyor musunuz? 

    Vatanı uğruna hayatını kaybeden gencecik şehitlerimizin anne babalarına hürmet gösterelim. Kendi imkânlarınız dahilinde ihtiyaçlarını karşılayalım. Her gününüzün bayram tadında geçmesi dileğiyle!

reklam

HABER ARŞİVİ

KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam