Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği bu zorlu süreçte, alışık olmadığımız bir ses yükseldi: Asgari ücretin artırılması çağrısı bu kez işçilerden ya da sendikalardan değil, iş dünyasının temsilcilerinden geldi. Genç Girişim ve Yönetişim Derneği (GGYD) Başkanı Nezih Alioğlu, temmuz ayında asgari ücrete en az enflasyon oranında bir ara zam yapılması gerektiğini açıkça dile getirdi.
Asgari ücretin artırılması çağrısının patronlar tarafından yapılması, son yıllarda ekonomik bozulmanın artık sadece çalışanları değil, işverenleri de ciddi biçimde etkilediğini gösteriyor. Bu çağrı aynı zamanda işverenlerin yalnızca kendi bilançolarını değil, toplumun genel refahını ve ekonomik istikrarı da düşünmeye başladığını işaret ediyor. Çünkü düşük ücretle geçinemeyen milyonlar artık harcayamıyor, harcama olmayınca da piyasa dönmüyor.
GEÇİM DERDİ HERKESİN DERDİ OLDU
GGYD Başkanı Allıoğlu, yaptığı açıklamada sadece dar gelirlileri değil, esnafı, KOBİ’leri ve büyük şirketleri kapsayan bir ekonomik tablo çizdi. Onun ifadesiyle, “Hane halklarının alım gücü zayıfladı, geçim sıkıntısı toplumun büyük kısmının en önemli gündem maddesi oldu.” Bu cümle, aslında bugün sokakta konuşulan gerçekleri özetliyor: Herkesin gündemi artık hayatta kalmak.
Elektrikten kiraya, market fiyatlarından ulaşım masraflarına kadar her şey artarken, maaşların olduğu yerde sayması insanları çaresiz bırakıyor. Haliyle sadece dar gelirliler değil, küçük esnaf da siftahsız gün kapatıyor. İnsanlar alım gücünü kaybedince esnafın da işleri düşüyor. Ürününü satamayan KOBİ üretimi kısmak zorunda kalıyor, bu da işsizliğe yol açıyor. Zincirleme bir reaksiyon gibi bütün ekonomi daralıyor.
PATRONLAR BİLE SES YÜKSELTİYORSA, İŞLER CİDDİ
Allıoğlu’nun çağrısı, sadece bir ekonomik öneri değil; bir sosyal denge çağrısı. Asgari ücrete enflasyon oranında yapılacak bir zam, sadece çalışanların değil, piyasanın tamamının nefes almasını sağlayabilir. Alım gücü artan insanlar tekrar tüketmeye başlar, bu da üretimi ve satışı canlandırır. Kısacası para döner, ekonomi hareketlenir.
Ancak Allıoğlu’nun vurguladığı bir diğer önemli mesele, krediye erişim. Bugün Türkiye’de KOBİ’lerin en büyük sorunu yüksek faizlere rağmen ihtiyaç duydukları kredilere ulaşamamaları. Sermayesi sınırlı olan bu işletmeler, bankaların kapısından eli boş dönüyor. Mevcut Kredi Garanti Fonu (KGF) paketi sadece 30 milyar TL iken, Allıoğlu bunun en az 200 milyara çıkarılması gerektiğini belirtiyor. Çünkü krediye ulaşamayan esnafın, işletmenin ayakta kalması mümkün değil.
Bu noktada Allıoğlu’nun şu tespiti oldukça çarpıcı: “Büyük şirketler bu kadar zorlanıyorsa, küçük işletmelerin durumu daha da çetin.” İş dünyasının içinden gelen bu sözler, ekonomik tablonun sadece rakamlardan ibaret olmadığını, yaşanan sıkıntıların sahada nasıl derinden hissedildiğini açıkça ortaya koyuyor.
SİYASİ GELİŞMELERİN EKONOMİYE YANSIMASI
Allıoğlu’nun açıklamaları sadece ekonomik tespitlerle sınırlı değil. İsmini vermeden de olsa, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına değinerek, “Bazı gelişmeler güven ortamını zedeledi ve yatırım kararlarını olumsuz etkiledi” diyor. Bu cümle, aslında Türkiye’de siyasetle ekonominin nasıl iç içe geçtiğinin göstergesi.
Yatırımcının en çok ihtiyaç duyduğu şey istikrar ve öngörülebilirliktir. Siyasi gerginlikler, hukuki belirsizlikler ya da kamuoyunu sarsan gelişmeler doğrudan ekonomik kararları etkiler. Bugün yatırım yapmak isteyen birçok kişi ve kurum, “Acaba yarın ne olacak?” endişesiyle adım atmakta tereddüt ediyor. Bu da doğrudan ekonomiye yavaşlama olarak yansıyor.
SESSİZ ÇOĞUNLUĞUN SESİ OLABİLİR Mİ?
Patronların bile asgari ücrete zam yapılmasını istemesi, sessiz çoğunluğun artık daha fazla susamayacağını gösteriyor. Çalışanlar, işverenler, esnaf ve sanayici; hepsi farklı uçlarda olsa da artık ortak bir zeminde buluşuyor: Hayat pahalı, geçim zor, destek şart.
Bu noktada iktidarın nasıl bir yanıt vereceği merakla bekleniyor. Temmuz ayında bir ara zam yapılacak mı, yapılacaksa oranı ne olacak? Asgari ücretli milyonlar için bu karar sadece rakamsal değil, aynı zamanda yaşamsal bir önemde.
GGYD Başkanı’nın çağrısı, aslında “Biz de zorlanıyoruz ama çalışan da artık tükendi” diyen işverenlerin sesi olarak önem taşıyor. Hem ekonominin hem de toplumun yeniden dengelenebilmesi için sadece büyük şirketleri değil, sıradan vatandaşı da gözeten politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor.
SONUÇ: ORTAK GELECEĞİ KURMA ZAMANI
Asgari ücretin artırılması talebi, artık sadece bir ücret pazarlığı değil; ekonominin yeniden ayağa kalkması için bir çıkış yolu. GGYD Başkanı Allıoğlu’nun çağrısı, iş dünyasından gelen ilk ama muhtemelen son olmayacak ses. Çünkü sistemin bütün dişlileri sıkışmış durumda.
Bu çağrı dikkate alınmazsa, sadece dar gelirliler değil, işverenler, üreticiler, tüketiciler, hatta devlet bile zarar görmeye devam edecek. Artık çözüm zamanı; üretenden tüketene, işçiden patrona kadar herkesin çıkarını ortaklaştıran politikalar gerekiyor.
Asgari ücret zammı belki tek başına her şeyi çözmez, ama bu kriz ortamında en azından yeni bir sayfa açmak için önemli bir başlangıç olabilir.