Komşuların hası, gözü kara pilot, yiğit arkadaşım Uğur Akgün… Ona hep nazım geçmiştir. Karşısındakini bırakın kırmayı incitmekten bile korkan insandır Uğur. Depremde İskenderun’da evi zarar görmüştü. Depremden iki ay sonrası bir tarihte Uğur’u aramış, Bakras Kalesi’nin son haline ait fotoğraf çekip göndermesini rica etmiştim.
---Tamam abi, birazdan çıkar, seni de oradan ararım. Kalenin istediğin bölümlerini görüntülü olarak konuşur, istediğin resimleri çeker gönderirim, demişti.
İçimden herhalde dalga geçiyor benimle diye geçti bir an… Hatta keşke söylemeseydim diye düşünmüştüm. Bir saat sonra Uğur beni aradı, görüntülü konuşmaya geçinde kendisi hakkında yanlış düşündüğümü belirterek özür dilemiştim. Kale ile ilgili olayı kısaca anlattım ve yeni bir ihtiyacın ortaya çıktığını söyledim. Fakat aramalarım üst üste olunca Uğur’a bildirmeye utandığımı söyledim.
---Dur Cengiz, ben ona söylerim şimdi, dedi…
Bir süre sonra Uğur beni aradı. Konuyu öğrendiğini söyledi ve şu fıkrayı anlattı:
Bir tatilci aracıyla giderken kırmızı ışıkta duruyor. Arkadan gelen de ona vuruyor. Her iki sürücü araçlarından iniyor ve birbirlerine bağırıp çağırarak meseleyi çözüyor ve yollarına devam ediyorlar. Öndeki tatilci ikinci kırmızı ışıkta tekrar duruyor, arkadan gelen de yine vuruyor. Arkadaki sürücü camı açarak öndekine bağırıyor.
---Abi yine ben, yine ben. Devam edebilirsin.
İnceden dokundurma buna denir. Bu davranış bir yana fakat ikinci isteğimi de yerine getirmişti. Uğur, ilk buluşmamızda kahveler benden…
Belen Boğazı’na çıkış
İskenderun’dan Hatay’a yöneliyoruz. Önümüzde Belen Boğazı var. Belen, çam ormanlarıyla
kaplı yükseltiler üzerinde ve 500 metre rakımdadır. Nur Dağları üzerinde bulunan Boğaz, İskenderun çıkışından yaklaşık 5 km ileride Kıcı köyünden sonradır. Burada rakım 740 metreye ulaşır. Bir çay bahçesinde dinlenip oksijen depolaması yaptıktan sonra Bakras köyüne yöneldik.
Bakras Kalesi
Bakras köyünün yolu, Antakya-İskenderun karayolunun 27’nci km’sinden başlıyordu. Buradan 4 km kadar batıya saparak Ötençay köyünde sarp tepe üzerindeki Bakras Kalesi’ne geldik. Strabon’un bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, tarihi çok eski olmalıdır. Kale, önce Belen Geçidi’nin emniyeti için yapılmış olmasına rağmen Antakya kurulduktan sonra Selevkos başkentini koruma gayesine hizmet etmiş.
Bakras Kalesi Ötençay köyünden Bakras’a
(Kaleden düşen taşlar) giden yoldaki köprü
Osmanlı dönemi
Yavuz Sultan Selim 1516 tarihinde Antakya taraflarını fethederek kaleyi Osmanlı topraklarına katmıştır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde kalenin orta alanındaki şadırvan ve su haznesinden bahsetmiş olsa da günümüze kalan bir şey yoktur. Bu orta alanın kuzey ve güneyinde üzeri kapalı dikdörtgen şeklinde iki salon vardır. Bu mekânlarda şömine ve pencerelerin bulunması büyük bir olasılıkla buranın komuta merkezi olduğuna işarettir.
Kalenin doğu kısmında üç tarafı açık mekâna ulaşılır. Buradan çok geniş bir alan ve çevrenin gözetlenmesi imkânı vardır. Duvarlardaki küçük mazgallar ok ve sapan atışlarına uygun şekilde yapılmıştır. Yine Evliya Çelebi, bu merkezî salondan batıya geçilebildiğini, buradan devamla güneydeki diğer salona ulaşıldığını ve bu salonun kilise olarak kullanılmış olabileceğini anlatır.
Osmanlı döneminde bu kalede bir bölük kadar asker konuşlandırılmıştır. Osmanlı hâkimiyetinin ve sınırlarının genişlemesi sonucu Bakras Kalesi bir iç kale durumuna düşmüş ve önemini kaybetmiştir.