Bu ay sizlere geçtiğimiz ay içerisinde yani 30 Eylül'de doğum gününü yaşadığımız büyük üstad Hz.Mevlana'yi anlatmaya çalışacağım, dilim döndüğü kalemim yazdiginca. Anladığım kadarıyla toplumumuzda hala bir takım yanılgılar ve kafaya oturmayan bazı soru işaretleri var bu konu ile ilgili.
Yalnız, yazıma başlamadan önce şunu belirtmek isterim ki doğum yeri yılı gibi bilgileri hala tartışmalı olduğunu unutmamak gerekir. Ancak ölüm tarihi ve ölüm yılı ile ilgili bilgiler ise kesindir.
Onu, sıfatlara sığdırmak öyle zor ki ama gerçekten anlatmak gerekirse o hoşgörünün ve barışın sembolü olmuş ve 13.yy'da yaşamış ve ünü tüm dünyaya mal olmuş İslam alimi, şair mutasavvıf ve düşünürdur.
O, her kim olursan ol gene gel felsefesi gereği herkesi kucaklamış ve Müslüman'dan Gayrimüslim'e herkese dokunabilen ve kalplere sığmayan bir alimdir. O öyle büyük bir alimdir ki eserleri onlarca dile çevrilmiş onun bize geleneği UNESCO insanlığın somut olmayan kültürel mirası temsilcisi listesine girmiş ve Seb'i Arus törenleri ülkemizi aşmış ve evrensel bir nitelik kazanmıştır.
MEVLANA'NIN DOĞUM YERİ VE AFGANİSTAN'DAN ANADOLU'YA GELİŞİ
Mevlana yani asıl adı Muhammed Celaleddin hicri takvime göre 604'te günümüz takvimine göre ise 30 Eylül 1207'de Afganistan'ın Belh şehrinde doğmuştur. İsmindeki Mevlana kelimesi Efendimiz, Rumi kelimesi ise Anadolu'lu anlamına gelmektedir. Rumi diyoruz çünkü, yaşamının büyük devresini Anadolu'da geçiren büyük bir alimdır o. Mevlana'nın babası Farsça'da büyük âlim anlamına gelen Mevlana-yi Buzurg adıyla anılan Bahaeddin Veled'dir. Ve o, Mevlânâ'nin hayatında ilk öğretmeni olmuştur. Bazı rivayetlere göre kendisine "Sultan-al-ulema" lakabı peygamber tarafından verilmiştir ancak, o bütün bu özelliklerine rağmen oldukça mütevazi bir zat olduğu söyleniyor. Onlarin Afganistan Belh'ten Anadolu'ya göçü yönetim ile yaşanan bir takım anlaşmazlıklar sonucu olmuştur. Burda da bazı soru işaretleri vardır. Şöyle ki Belh'ten ayrıldığı tarih ile Anadolu'ya gelişi arasında 8 yıllık bir vakitten bahsedilir ki mantıken bu çok uzun bir zamandır. Ancak bu yolculuk sırasında Larende'de Gevher Hatun ile evlendiği düşünülürse demek ki bazı yerlerde konakladığı anlaşılıyor. Hatta belli rivayetlere göre sırasıyla Mekke, Nisabur, Bağdat ve Şam gibi şehirlere ugraya ugraya Anadolu'ya geldikleri söylenir.
Anadolu'da ise önce Malatya, Erzincan ve en sonunda ise Karaman'a yerleşmişlerdir. Baba Burhaneddin Veled 1231 yılında vefat ettiğinde medresede ders veriyordur. Onun ölümü üzerine Mevlana bu dersleri devralmıştir. Ayrıca burda Mevlana Seyid Burhaneddin'den fıkıh, tefsir ve usul dersleri almış ve kırkar gün süre ile üç çile bitiminden sonra ders verebilme hakkı kazanmıştır.
Mevlana'nın yolunun can dostu Şems ile kesişmesi ise 1241 yılında olmustur. Bu her ne kadar tesadüf olarak bilinse de Şems'e verilen bir görevdi aslında. O,yolda birçok kişiyi aynı soru ile imtihan etmiş ancak bu sınavı geçen bir tek Mevlana Celaleddin Rumi olmuştur. Bu soru da söyle bakalım Bayezid-i Bestami'mi büyüktür yoksa Hz. Peygamberimiz mi olmuştur.Mevlana'nın tasavvufi değerlerinin bizim bildiğimiz hali almasında ise Sems'in etkisi büyüktür. Arada zorunlu ayrılıklar olsa da Şems vefat edene kadar hiç ayrilmamislardir.
MEVLANA'NIN AİLESİ
Mevlana 2 kez evlenmiştir. Sultan Veled ve Alaaddin adında oğulları olmuştur. Daha sonra ise ilk eşi Gevher Hatun vefat edince ikinci eşi Kira Hatun ile evlenmiş ve ondan da Emir Alim Çelebi Melike Hatun adında iki çocuğu daha olmuştur. Soyu, Çelebi soyadı ile devam etmektedir.
ŞEMS İLE MEVLANA
Bu kavuşma için iki denizin birbirine kavuşması desek sanırım mübalağa etmiş olmayız. Çünkü Mevlana'yi Mevlana yapan Şems'i ile Konya'da kavusmasidir. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu karşılaşma asla tesadüfi bir karşılaşma değildir. O bu konuda egitilmisti ve onun yolunda giderken bir çok kişiye sordugu Hazreti Muhammed Mustafa'mi büyüktür, Bayezidi Bestami'mi sorusunu Mevlanaya da sormuştur ve doğru cevabı bir tek ondan almistir. Şems'in gelmesi ile O'nun hayatı çok değişmiştir.Bu sıralarda Mevlana 37, Şems ise 60 yaşlarında idi. O ikisinin tasavvuf dünyamız için önemini sayfalarca yazsak da bitiremeyiz. Sems-i Tebrizi İran'ın Tebriz şehrinde 1186 yılında doğmuştur. Onun en önemli özelliği gösterise asla önem vermeyisi bol bol seyahat etmesi ve Allah'a aşk ile ulaşılır düşüncesi ile ibadetlerini gizli yapmasıdir.
Şems ile Mevlana çok yakın bir ilişki içindeydi öyle ki Mevlana bu yolda öğrenci ve dostlarınin çoğunu terk etmiştir. Bu yakınlık zaman içerisinde haklarında bir takım dedikodularin çıkmasına ve bunun sonucunda da Şems'in sessizce Konya'yi terk edip Şam'a kaçmasına neden olmustur.
Bu ayrılık çok derinden sarsmistir Mevlana'yi. Bu nedenle oğlu Sultan Veled'i Şems'i bulmak üzere göndermiştir. O da Şems'i bulmuş ve Mevlana'nın kenti Konya'ya geri getirmiştir. Mevlânâ bu geri dönüşte tekrar gitmemesi için Şems'i üvey kızı Kimya Hatun ile evlendirmistir. Ancak bu evlilik maalesef ki Şems'in sonunu hazırlayacaktır. Onun evlendiği Kimya Hatun'u Mevlana'nın oğlu Abdullah da çok sevmektedir. Ve bu evliliği kaldıramadı bunun sonucunda onunda içinde bulunduğu bir çete Şems'i öldürdü. Ve bu durum Mevlana'yı kahretti o asla bir daha şems gibi bir sırdaş ve hoca bulamamıştır.
Bu ikili dostlukta kimin kimi etkilediği konusu da hep bir tartışma konusu olmuştur. Şems tabi ki Mevlana'ya çok şey kattı. O, Sems'den sonra insanların dıştan gördüğü kainat i içten gördü, aklın ötesindeki aşkı buldu. Şems Mevlana'ya olan muhabbetini "Sen nasıl bir pinarsin Mevlanam içtikçe susadigim" dizeleri ile anlatır.