SON DAKİKA
reklam
reklam

Uygarlıkların Batışı (Kitap tanıtımı)

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 8 Mayıs 2024, Çarşamba - 10:02   Okunma Sayısı:

Yazar, II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında 1949 yılında Lübnan-Beyrut’ta doğmuştur. Savaşı bölgede yarattığı sefalet ve harabiyeti içinde atalarının 12 kuşaktan beri Osmanlı hanedanlığı egemenliğinde yaşadığını belirtir.

 

Levant uygarlığı

Doğu Akdeniz’in altın çağına yetişememenin verdiği hayıflanmayla levant uygarlığının kayboluşunu, farklı dinlerden olanların birbirleriyle düşmanlaştığını, teknolojinin ve uygarlığın bazı sapmalara yol açtığını vurgulamaktadır.

 

Annesinin ailesi, ikinci vatanları olan Mısır’dadır. Mısır bu tarihlerde kargaşa içindedir. Kargaşanın bir tarafı olan Müslüman Kardeşlerin lideri, kendisinin doğumundan iki hafta önce öldürülmüştür. Annesiyle Mısır’a gider.

 

Kahire, 25 Ocak 1952

25 Ocak günü Kahire’de isyan çıkar. İsyancılar her çeşitten siyasi görüş ve hareketin taraftarları olan gençlerdir. İngilizlere karşı tavır alınmış, İngiliz malları boykot edilmekte, İngiliz yerleşim yerlerine karşı komando eylemleri düzenlenmektedir.

 

İsyancılar, İngilizlere karşı olmanın ötesine geçerek, Batılıların ve Mısır yönetici sınıfının gittiği her yere saldırmaya başlarlar.

 

Kahire’de büyük yangınlar yaratılır ve sorumlular bulunamaz. Yangından altı ay sonra “Hür Subaylar” iktidarı ele geçirirler. Nâsır,  durmadan önem kazanır ve iktidarı… Bir müddet sonra Süveyş Krizi çıkar. Bu siyasi kriz İngiltere, Fransa ve İsrail için bir hezimet, Nâsır için zaferle sonuçlanır. Nâsır, ülkesi ve insanı için bir idol, Arap dünyasının son büyük devi olmuştur artık…

 

Nâsır yönetimde

Nâsır, her ne kadar bölgede gerçek bir lider olarak belirmiş ise de Orta Doğu, dengelerin her an bozulabileceği bir alandır…1949’dan sonra ortaya üç darbe daha çıkar. 1967 Arap-İsrail Savaşı, bir haftadan kısa bir sürede sonuçlandı. Batılılar hemen isim koymuşlardı bile bu savaşa: “Altı Gün Savaşı” Araplar bir daha kendilerini toparlayamadılar. Nâsır da yitirdiği uluslararası önemine bir daha kavuşamadı ve üç yıl sonra hayatını kaybetti.

 

Ondan sonra Mısır’ın başına geçen halefleri –Sedat, Mübarek ve diğerleri- onunla aynı tutkuya, aynı dünya görüşüne ve aynı enerjiye sahip olmadıkları gibi geniş kitleler tarafından da aynı şekilde sevilmediler. Saddam Hüseyin veya Muammer Kaddafi gibi Arapların kahramanı rolünde onun yerini doldurma iddiası taşıyanların hepsi de iddialarını gerçekleştiremediler.

 

Marksizm’in gelişimi

Bundan daha da önemlisi, o zamana dek yerkürenin bu bölgesindeki hâkim ideoloji olan Arap milliyetçiliği bir günde bütün inandırıcılığını yitirdi. Başlangıçta bundan yararlanan Marksizm-Leninizm oldu. Bu durum sadece belli çevreler ve oldukça kısa bir süre için geçerliydi. Çok geçmeden Komünizm de hava boşluğuna düşecek ve cazibesini yitirecekti.

 

Sonuçta reisin uğradığı bozgundan asıl kazançlı çıkan Siyasal İslam olacaktı. Hâkim ideoloji olarak milliyetçiliği o ikâme edecekti. Vatansever özlemlerin bayraktarlığında Nâsırcılığın ve türevlerinin, ezilenlerin sözcülüğü konumunda da Marksist esinli hareketlerin yerini alacaktı.

 

Sonuç

Yazar kitabın sonunda bazı saptamalarda bulunur. İmparatorlukların, “halkların zindanı” olduğunu, halkların kendi evlerinde, kendi sınırları dahilinde kendi hükümetleriyle yaşamaya başlamak için bu imparatorluklardan kurtulmaları gerektiğini öne süren teorinin modern zamanların en yıkıcı teorisi olduğunu bile düşündüğünü söyler. Etnisite, din ve bölünmeye yol açacak şeylere karşı olduğunu belirtir.

 

(Uygarlıkların Batışı, Amin Maalouf, Çev: Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, 7. Baskı, İstanbul-Şubat 2021)

 

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam