Mavi vatan olarak ilan edilen sularda önce büyük gerginlik yaşandı. Şimdi biraz durulmuş gibi görünse de içten içe fokurdadığı bir gerçektir. Kuzeyimizde Ukrayna-Rusya Savaşı kıyasıya devam etmektedir. Güneyimizde Irak ve Suriye arazilerinde yürüttüğümüz operasyonlar hız kesmemekte, daha güneyimizde ise, İsrail’in Gazze üzerinde yaptığı vahşete dünya seyirci kalmaktadır.
Bireysel kavgaların kitlesel kıyımlara dönüşmesi zenginlik ve cazibe alanı olan verimli tarım arazileri, yer altı zenginlikleri ve petrol havzalarının istilâ ve gasp edilmeleri sonucu olmuştur ve olmaktadır. ABD’nin demokrasi getireceğini vaat ederek Irak’a girişi ve Irak’ın bugüne kadar bir milyondan fazla insanının hayatını kaybetmesi, İnsan Hakları Dernekleri tarafından pek de önemsenmemiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin varlığı da sanırım tartışılır hale gelmiştir.
Günümüzde Afganistan, bu kıyımın ve zulmün en canlı örneğidir. İnsanlar adeta ölümden kaçmaktadırlar. Oysa bunları tezgâhlayanlar da yine Batılı güçlerdir. Fransız ve İngilizlerin 19 ve 20’nci yüzyıllarda yaptıkları mezalimi, görsel ve yazılı basında izliyoruz. Biliyorsunuz bu konudaki son haber “İngilizlerin, 1930’lu yıllarda Hindu askerler üzerinde hardal gazı denedikleri” şeklindeydi.1
Neden şiddet ve kaba davranış?
Milliyeti ne olursa olsun insanların yaşadıkları acılar unutulmuyor. Bunların günümüze yansıyan etkileri, müzelerde, mezarlıklarda ve anıtlarda ruh buluyor. Kardeşlik duygularını, ülkeler arasındaki ilişkileri, sevgi ve barışı sarsmayacak şekilde yapılan anıtları ziyaret ediyor, hatta izlerken duygulanıyoruz.
Uygarlıktan nasibini almamış ve geçmişteki kötü anıları canlandırmak isteyen fanatikler, şiddet ve kaba davranış sergilemekten geri kalmıyorlar. Emperyalist emeller peşinde koşmadığımız için yabancılara ve komşularımıza karşı kötü niyet beslemiyoruz.
Töre cinayetleri, kapkaç, gasp, hiç uğruna adam öldürmeler ve zaman zaman yabancıların aldatılmaları gibi adi suçlar nedeniyle sicilimizin biraz bozuk olduğu gün gibi aşikâr. Bu kanunsuz eylemler, mahkemeler yoluyla cezalandırılıyorsa da uyuşturucu nakli ve satışı, kara para aklama gibi iki hassas konuda dünya ülkeleri arasında üst sıralardayız.
Irkçılık barışa engel
Kişiler arasında barış nispeten kolay sağlanmakla beraber, uluslararasında çok zor şartlarda ve uzun sürede sağlanabiliyor. Önlem alınmazsa bu kin ve husumet ırkçılığa kadar varabiliyor. Viyana gezim sırasında Osmanlı ordusunun Viyana Kuşatması’nın şehir insanında büyük korku ve üzüntü yarattığına tanık olmuştum.
Çektiklerini anlamamak mümkün değil. 1683 Viyana Kuşatması’nda karşısında olduğumuz Avusturya’nın 340 yıl sonra I. Dünya Harbi’nde dost ve müttefik bir ülke olarak yanında yer almışız. Hatta Avusturya Macaristan orduları o dönemde “Silah arkadaşlığını unutma!” diye propaganda afişleri bastırmış. Şimdi biz de “Geçmişi hatırla!” diyoruz.
Ruslara karşı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü sağlamak maksadıyla Romanya, Galiçya ve Makedonya’da görev alan kolordularımız yüzlerce şehit vermişler.
Son dönemde İsrail, Mısır ve Suriye ile olan ilişkilerimiz de böyledir. Halkların arasında bir problem yoktur. Yöneticiler arasında zaman zaman kaprisler olmakta ve fatura halka kesilmektedir. Bu şekildeki tahriklerden kesinlikle kaçınılmalıdır. İnsanlık âlemi, bir ailedeki kardeşler gibidir. Bazen kavgalar olur, bazen sevgi ve barış yer bulur. Dolayısıyla sonunda tamir gerektiren zorlamalar varsa önceden bunlara yer verilmemelidir. Sonradan ayaklarına gitmek hoş olmuyor.