SON DAKİKA
reklam
reklam

Eski yazılardan hazırlanmış çorba

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 18 Nisan 2024, Perşembe - 23:51   Okunma Sayısı:

    İsterseniz ciddi konulara girmeden acınacak halimize biraz gülelim: Olaylar karşısında kendisini kontrol edemeyen ve koşuma girmiş hayvan gibi addeden bir maganda kitlesi var. Yaptıkları yasadışı işlerle övünen veya toplumun değerleriyle zıt düşen bu tiplere her yerde, her sektörde hatta her tahsil seviyesinde rastlamak mümkündür.

    Gerçi menkıbedir anlatılır; ama yine de milliyetini yazmayım.  … milletinden bir turist beş yıldızlı otelin restoranına iner. Yemek siparişini verir. Aradan biraz zaman geçer. Kemancı selam vererek masaya yaklaşır ve;

    ---Efendim, bir serenat emreder miydiniz? der. Aklı midesinde açlığı da başına vurmuş olan turist kızgındır:

    ---Ne serenatı kardeşim. Bonfile söylemiştim ben…

*                           *                              *

    Osmanlı sofrasında nefaset var, güzel koku var, güzel görüntü var. Sadelik esas. Yoksulla, düşkünle, komşuyla ve akrabayla bu güzellikleri paylaşmak var. Batı kültürünün de etkisinin sezildiği yüzyıldan itibaren masada kandil, çiçek ve daha sonra müzik yerini almıştır.

    Osmanlı saray kasırlarının tavanları, odanın işlevini yansıtan görüntülerle (meyve odası, meyve dolusu tabaklarla) süslenmiştir. Günümüzde yemek masalarının süslenmesi, örtülerin temizliği ve mekânın aydınlığı çok önemlidir.

    Yemeğe davet edilen misafirleri geliş saatlerinde gayet candan şekilde kapıda karşılamak bir değer göstergesidir. Aynı incelikle uğurlamak örfümüzün gereğidir.

*                           *                              *

    Yılbaşı akşamını kutladığını söyleyen ve “bir eğlendik bir eğlendik ki…” diye etrafa afra tafra yapan gözleri dönmüş, yanakları kızarmış, dilini kontrol edemeyen kişinin aslında başkalarını eğlendirdiğine şüphe yoktu. Neden mi? 70’lik bir şişe rakıyla güreşmiş, onu bitirdiğini sandığında yenilmişti ona…

    Yandaki masada bakımlı hanımları görünce konuşmaya başladı: “Güzele bakmak sevaptır”… Beyninden diline gelen güdüm telleri kopuk olduğu için “Güzel bakmak sevaptır” diyemiyordu. Bu eksiğini kendisine anlatmaya çalışana da “Göz var nizam var” diyerek engin bilgisini (!) ortaya koymaya kalkışmıştı. Belli ki ona da  “Göz var iz’an var” diyemiyordu.

    Terbiye ve edebî söz ve kapsama alanının dışındaki bu kişiye bir söz de ben söyleyeyim: Öncelikle sanat, edebiyat, düstûr ve muaşeret kurallarının hâkim olduğu bu sofralara katılmış bir kişi olarak sana gençlerin diliyle ‘çüş!’ diyesim geliyor. İkinci olarak “Eşek, hoş lâftan ne anlar” desem onu da “Eşek hoşaftan ne anlar” şeklinde söylemezsin değil mi?  Gör eksiklerini… Bu yolda senden çok önce adım atanlar olduğunu da unutma!

*                           *                              *

… Uzattığım kâğıt parayı eliyle tırnaklayan herife soracaktım “ne yapıyorsun sen böyle?” diye. Sonra gayet zeki (!) olan adam anlamıştı herhalde paranın gerçek olduğunu… Şimdi turistler de aynı hareketi yapıyor, sahte parayı nasıl anlıyorlar merak ederim… Senin gibiler onlara da öğretmiş bu ülkenin onurunu kıracak şeyleri… Üstelik ben ölümden dönmüş emekli bir subay olarak iki kez kırılıyorum.

    Eyy, tahıla dayalı beslenme sisteminin ürünü!  Et yiyen kurdun bakışıyla ot yiyen koyunun bakışı aynı mı? Biri proteinle besleniyor cin gibi bakıyor, diğeri ot yediğinden melül melül bakıyor. Bu kadar şüpheci veya meraklı isen paramıza zarar vermeyecek şekilde bir makine alıp koysana oraya…

    O para akşama kadar fırıncın, balıkçının, minibüsçünün, pazarcının elinde dolaşıp duruyor. Herkes aynı işlemi yaparsa o yepyeni para bir haftada yüzüne bakılmayacak hal almaz mı?

*                           *                              *

    Güneydoğu Anadolu bölgemizde birtakım gelişmeler olmaktadır. Avrupalı parlamenterler ülkemize gelip doğrudan Diyarbakır’a gidince kendilerine, Başkentimizin Ankara olduğunu ve önce bu şehre uğramaları gerektiğini söylerdik.

Güneydoğu Anadolu gezisinde yolda karşılaştıkları ve birkaç teröristle kucaklaştıkları için BDP milletvekillerini “vatan haini” ilan etmiştik. Hatta Irak’ın kuzeyine geçip bölgesel yönetimin lideriyle görüştüklerinde çok kızmıştık. Bugün de Rusya ile olan münasebetlerine bakarak hain diyoruz. Oysa hainler (!) Silivri’de toplanırken onlara TBMM çatısının altını lâyık gördük.

*                           *                              *

    Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin mensupları ülkemize gelince Irak hükümetinin de olanlara kızıp kızmadığını merak etmeye başlamıştık. Meğerse kızıyorlarmış. Türkiye’nin Barzani ile görüşmeleri Bağdat yönetimini çıldırttığı gibi Rusya’yı üzerimize saldırtacak demeçler bile verdirttiler.

*                           *                              *

    Gayretimizi sadece terörün bitirilmesi için sarf ve teksif ediyoruz. Devletin, kardeşliği pekiştirici ileriye dönük bir çalışmasının olduğunu da düşünmek istiyorum. Belki bizler göremeyeceğiz ama çocuklarımızın daha geniş boyutlu ve daha müzmin haldeki sorunlarla karşılaşacakları ihtimal dahilindedir. Onlar da herhalde bugünleri tartışacaklar, çoğumuzun kulaklarını çınlatacaklardır.

*                           *                              *

    Bazen duymak istemediklerimiz çizginin neresinde duracağımızı öğreten yardımcı ilkelerdir. Meşhur sözdür; “Damattan yana mutlu çıkan oğul kazanır, mutsuz çıkan kızını da kaybeder.”

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam