SON DAKİKA
reklam
reklam

BİR SEVDA YOLU İSTANBUL NAKIŞHANESİ TÜLİN GÖNÜLTAŞ ATÖLYESİ

Eklenme Tarihi: 13 Aralık 2017, Çarşamba - 10:00   Okunma Sayısı: 181695

İSTANBUL

Tülin Gönültaş 1994 yılında Cahide Keskiner atölyesinde başladığım sanat yolculuğuna 2003 yılında Bostancı’da açtığı İstanbul Nakışhanesi Tülin Gönültaş atölyesinde kendi öğrencileriyle devam etmekte. Tezhip, minyatür ve çini dersleri veriyor. Ayrıca Üsküdar Balaban Tekkesi Kültür Evinde tezhip eğitimi vermektedir.

Nakışhanede ve çeşitli projelerde farklı sanat aktivitelerinde ve eğitimlerinde çalışan Gönültaş yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli şehirlerde düzenlenen birçok sergilere, Fuar ve Festivallere katıldı.

Bu sanatın sevdalısı Tülin Gönültaş eserleri farklı kitaplarda basıldı, çeşitli dergi, kitap, broşür, çini ve farklı projeler için tezhip ve minyatür çalışmaları ile desen çizimler, tasarımlar yaptı.

Tasarımlarının bir kısmı, yurtiçi ve yurtdışındaki koleksiyonlarda bulunmaktadır.

Mevlana’nın 800.doğum yılı anısına basılan pulda tasarladığı Mevlana Türbesi Minyatürü kullanıldı.2010 İstanbul Dünya Kültür Başkenti projesi kapsamında İstanbul minyatürleri sergisinde İstanbul yalılarını yaptı. TRT SIR programı için minyatür hazırladı. Eskişehir Valiliği tarafından yapılan Dedekorkut Çini Anıt Duvar projesinde tasarım ve yapım aşamasında çalıştı.

Bu sanatları gelecek nesillere aktarma, tanıtmak ve sergilemek amacıyla çalışmaya devam ediyor. Bir saray sanatı yapıyoruz diyen Gönültaş Dolayısıyla özel bir sanat diye ekliyor. Bu sanatları öğrenmek için öncelikle çok sevmek ve sabırlı olmak gerekiyor. Gönül gözüyle görülen ve içinde ilahi güzeli arayış var olan bir sanatla uğraştığına inan sanatçı bu noktada kişiye sabır, hoş görü ve etrafa daha olumlu bir gözle bakmayı öğrettiğini belirtiyor. Serginin adını ‘Bir Sevda Yolu’ koyması da bundan dolayı. Sevmeden yapılacak bir iş değil. Eserin başına geçtiğini zaman her şeyi unutuyorsunuz. 

Geleneksel sanatlarımız Usta Çırak eğitimi ile öğrenilen sanatlarımızdandır, diploma olarak da icazet verilir. Bu sanatlar ilk önceleri bir kitap sanatı olarak ortaya çıktı. Tezhipli, minyatürlü, ebrulu eserler el yazma kitapların süsleri olarak kağıt üzerine yapılırdı. Bugün biz duvar levhaları olarak duvarları süslüyor. 

TEZHİP SANATI

Tezhip sanatı Arapça zehep kökünden gelen altınlamak anlamına gelir. El yazması eserlerin, hat yazıların berat ve fermanların, mushafların süslemesinde kullanılmıştır. Genellikle altın ve guaj boya, su bazlı boyalar kullanılmıştır. Tezhibin ana malzemesi altındır. Beyaz 12 ayar, Yeşil 18 ayar, sarı 22 ayar, ve kırmızı 24 ayar kullandığımız altın çeşitleridir. Tülin Gönültaş öğrencilerine bu işi altınla yapmalarını öneriyor. Çünkü altın kullanmak onu öğrenmek de çok önemlidir diyor. Yaldız boya ile tezhip yapılmaz. Bu sanatı bozmadan klasiğe bağlı kalarak yeni arayışlar içinde olmamız gerektiğini belirtiyor. Türkler sanat dünyasında sadelik içinde güzeli aramıştır. Bunu yaparken de tabiattan yaralanmış kullandığı bitkisel, hayvansal motifleri asıl çizgilerini koruyarak, sadeleştirerek kendi yorumları ile stilize ederek motifler elde etmişlerdir.

Dönemine göre sanatçılar yaptıkları sanatları ile ilgili üsluplaşmışlar ve bütün sanatları etkileyerek her alanda etkilerini göstermişlerdir.

Tezhip yapan erkekse müzehhip bayan ise müzehhibe diye adlandırılır. Bu sanatlar padişah tarafından desteklenmiş, sarayda kurulan nakkaşhanelerde bu sanatlar kolektif bir çalışma ile yapılmıştır. Hattat yazıyı yazar, başnakkaş veya müzehhip desenleri çizer, biri geçirir, biri altınları sürer, boyalar çekilir, hazırlanır, cetveller çekilir, altınlar sürülür ve böylece kolektif bir çalışmayla işler yapılır. Bugün bütün bu aşamaları bir kişi yapıyor. Bir eseri baştan sona kişinin kendisi bitiriyor. Kullanılan malzemeler başta altın olmak üzere guaj boya, akrilik boya, sulu boya eskiden çulluk kuşunun ensesindeki gümüşi renkte tek tüylerden veya 3-4 aylık kedinin ense tüylerinden yapılırdı. Bugün tahrir için samur fırçalar kullanılıyor. Altını parlatmak için zer mühreleri var. Trilin, cetvel, pergel, karton kullanılan yardımcı malzemelerden.

Tarihsel gelişimi içinde ilk Orta Asya’da Uygur Türklerinde bezemeler var. Tezhip sanatının tarihi hat sanatından daha önceye dayanıyor. Yani bezemeler hat sanatından daha önce de vardı. Daha sonra hat sanatı ile birlikte kullanılmaya başladı. Hattın elbisesi, giysisi gibi düşünüldü. Mühezip ve Mühezzebeler hattın süslemesini yapar. Hüsn-ü hat ne istiyorsa, tezhip sanatçısı ona bakarak hattın içeriği, verdiği mesaja göre bir süsleme yapmaya çalışır. 

Selçuklulardan sonra 16 yy Kanuni Döneminde bu sanatlar en parlak dönemini yaşamış, Saray başnakkaşı, Şahkulu adlı ustanın saz üslubu ekolünden sonra onun öğrencisi olan Karamemi ondan etkilenerek Osmanlı Türk zevkine bağlı kalarak dört çiçek üslubu denilen bir tarzın yaratıcısı olmuştur. Kalemimi Türk bahçelerinden etkilenerek tabiatı stilize bir şekilde resmetmiştir. Hocası Şahkulun dan sonra Saray başnakkaşı olarak başta gül, lale, sümbül, karanfil, süsen, zerrin, olmak üzere birçok çiçek motifini kullanarak kitaplarımızı ve çinilerimizi ebedi bir bahara dönüştürmüş, naturalist çiçek süslemesinin temelini atmıştır. Daha sonra Avrupa’nın da etkisiyle barok, rokoko döneminde yine çiçekler fiyonklu vazolu çiçekler ve altınla yapılan işler ön plana çıkmıştır. 19 yüzyılda el yazma kitaplara olan ilgi azalınca uzunca bir süre bu sanatlara olan ilgi azalmış. Gönültaş diyor ki ‘Biz bugün tekrar bu sanatı canlandırmaya çalışıyoruz’.  

Atölyede tezhip, minyatür, çini ve ebru dersleri var. Bu sanata gönül verenler bu sanatı öğrenip çok güzel eserler ortaya çıkarıyorlar. 

 

 MİNYATÜR 

Kitap resimleme sanatıdır. İslam dünyasında resmin temsilcisi minyatürdür. Kitaplar içinde kalıp günümüze kadar gelmiştir. Minyatür Latincede küçük ölçülerde minyon veya kırmızı boya ile yapılan resim anlamında maniare kelimelerinden türemiştir. Osmanlı Türklerinde minyatüre nakış sanatkarına da nakkaş, ressam, musavvir denilirdi. Minyatürlerde her şeyi çizgi ile sınırlıdır. 

Renkler Saf ve parlaktır, perspektif derinlik yoktur, bütün figürler birbirlerini kapatmayacak şekilde yerleştirilir, konu mesafe farkı gözetmeksizin en ince ayrıntısına kadar işlenir, ön tarafta olanlar kağıdın alt kısmında, arka tarafta olanlar üst kısmında yerleşir, uzaklık boy renk ve gölgelerle belirlenmez, boy kişinin önemine göre artar veya azalır, genellikle bir plan anlayışı hakimdir, objeler önden görünüş olarak çizilir.

Genellikle tarihi, ilmi, edebi, eserler minyatürlenmiştir. Diğer İslam ülkelerindeki örneklerinden farklı olarak Türkler savaşlarını, seferlerini, şenliklerini, anlatan minyatürler yapmıştır. Türkler genellikle tarihi minyatürlemişlerdir. Bu nedenle minyatürlü yazma eserlerin pek çoğu zamanın örf, adet, gelenek ve göreneklerini, giyim ve kuşamı anlatan tarihi belge niteliğindedir. Kullanılan malzemeler tezhiple aynıdır. Boyalar su bazlıdır. İthal malı Samur fırçalar, yine altın kullanılır. Minyatür yapmak için öncelikle konuyu araştırmak, okumak, yerinde resimler çekmek gerekir. Konu belirlendikten Sonra çizim aşamasına geçilir. Minyatürü yapacağınız karton veya kağıdın hazırlanması ve bunun üzerine geçirilmesi gerekir. İlk olarak altın işleri yapılır, daha sonra renkler sürülür, kontörleri çekilir ve ince işler nakış, nakış işlenir. 

Minyatür sanatı da en erken örnekleri yine Uygur Türk’lerinde görüyoruz ve daha sonra Anadolu’da Selçuklu Türkleri tarafından geliştirilerek ilk İslam minyatürleri oluşturulmuş, Osmanlı’nın ilk devirlerinden başlayıp İstanbul’un fethine kadar devam etmiştir. Fatih Devri’nde sanata büyük önem verilmiş, batıdan ressamlar gelmiş, bizden de batıya sanatçılar yollanmıştır. 16 yüzyıl Kanuni döneminden 18 yüzyıl ortalarına kadar en güzel örnekler verilmiştir. Bugün Topkapı Sarayı, İstanbul Üniversitesi ve Süleymaniye kütüphanesinde 20.000 üstünde minyatür bulunmaktadır. 18 yüzyılın ikinci yarısından itibaren batı resmine duyulan ilgi nedeniyle Türk minyatürü yerini yağlı boya resim tarzını bırakmıştır.

EBRU SANATI 

En eski Türk kağıt süsleme sanatlarındandır. Ebru, kitre denilen yoğun hale getirilmiş suyun üzerine, özel olarak hazırlanmış boyalar aracılığıyla meydana getirilen desenlerin, kağıt üzerine alınması neticesinde yapılan bir süsleme sanatıdır. Ebru sanatı, kendine has malzeme ve uygulama özelliğine sahiptir. Boyaların tamamı tabiattan doğal yöntemlerle elde edilir. Suyun yoğunlaşmasını sağlayan kitre bitkisel esaslı, geven otunun suyunun kurutulmasıyla elde edilir. Boyaların kitre üzerinde açılmasını sağlayan doğal asit de hayvanın safra kesesindeki öd’dür

İlk Orta Asya’da Uygurlar kullanmıştır. Daha sonra İpek yoluyla İran’a gelen ebru, Türklerle birlikte Anadolu’ya gelmiş bu sanatın adı Ebru olarak dilimize yerleşmiştir. Bu sanat Avrupa da Türk kağıdı olarak bilinir. Ebru Hat sanatında pervaz ve zemin olarak da kullanılmıştır. Ebru sanatı battal ebru, gel git ebru, şal ebrusu, bülbül yuvası, taraklı ebru, hafif ebru, hatip ebrusu çiçekli ebru, yazılı akkase ebru, kumlu Ebru olmak üzere birçok çeşidi vardır. 

Su insanı rahatlatır. Hiç bir ebru, birbirinin aynısı değildir. Her yaptığınız değişik olur. Teknenin başına geçince insan kendini unutur, içinizdeki ruh hali ne ise suyun üstüne onu yansıtırsınız, sevinçli olduğunuz zaman aydınlık renklerde, üzgün olduğunu zaman daha karanlık renklerde çıkan eserler vardır. Günümüzde çok değişik ebru eserler yapılmaktadır. Tülin Gönültaş kumaş üzerine yapılan ebrulardan giyim üzerine bir koleksiyon hazırlamakta olduğunu belirtti.

ÇİNİ SANATI

Çini, hamur haline getirilen toprağın şekil verildikten sonra, çeşitli tekniklerle bezenmesi ve pişirilmesiyle icra edilen bir sanattır. Farklı dönem ve bölgelerde hazırlanışı değişiklik göstermektedir.  Osmanlı döneminde duvar karolarını ifade etmek için  bu sanatın önemli merkezlerinden biri olan Orta Asya’daki Kaşan şehrinden dolayı çiniye “kaşi” denilmiş, günlük kullanılan objeler içinse “evani” tabiri kullanılmıştır. Zamanla duvar karoları, Çinlilerin porselen sanatını dünyaya tanıtmalarından dolayı  “Çin’e ait” anlamında “çini” tabiri yayılmış, kullanılan eşya ve objeler  “seramik” kelimesiyle adlandırılmıştır. 

Bu sanatında tarihi Orta Asya’ya dayanır. Büyük Selçuklu ve Osmanlı döneminde de gelişerek devam etmiştir her dönemde kendine has özellikler kazanmıştır. İznik’te çiniciliğin başlaması 15. yüzyılın ortalarına dayandığı varsayılır. 

16. yüzyılın ortalarında en parlak dönemine ulaşmıştır.  İznik’te üretilen tabak, vazo, kase, gözyaşı, kandil gibi obje çinilerin az bir kısmı, bugün Türkiye’de bulunmakla birlikte, büyük bir bölümü dünyanın çeşitli müzelerinde ve özel koleksiyonlarda yer alır. Osmanlı çinilerini paha biçilmez kılan onların asırlara meydan okuyan sağlamlığı, solmayan renkleri ve stilize  çiçek motiflerinin ve hayvan figürlerinin kendi kültürüne özgü kullanımıdır.

Kütahya’da çinicilik 18.yy.’ın başından itibaren  İznik çiniciliğinin eksikliğini doldurmaya başlamıştır. Kütahya ve İznik çinilerindeki en önemli fark, İznik çinilerinde altyapıda yüksek kuvars ve kalın sır kullanırken, Kütahya çinilerinde daha düşük kuvars ve daha ince sır kullanılmıştır. Günümüzde hem İznik’te hem de Kütahya’da çinicilik yeniden canlanmış çok güzel eserler ortaya çıkmaya başlamıştır.

Tülin Gönültaş Atölyesinde hazır bisküvi üzerine dekorlama yapılıyor. Önce desen çizilir. İnce boncuk iğnesi ile desenin çizgi hatları delinir. Kömür tozu ile bisküvi üzerine aktarılır. Tahrir (kontür) yapılır. Sonra boyanır. Sırlanıp kuruyunca fırına girer. Desenler sır altında olduğu için renklerinde bir bozulma olmaz. 

Hepsi ayrı güzellikte olan bu sanatlarımız öğrenirken sabırlı olmayı da öğretir bize diyor Tülin hanım. Bu sanatlarımızı gençlere tanıtıp onların ilgisini çekmeliyiz. Her başlayanın hocam çok geç kaldık bu sanata daha önce başlamalıydık dediğini belirtiyor. Onun için gençlerimiz bu sanatla tanışsın istiyor. Bunun için yurt içi ve yurt dışında ve atölyesinde workshoplar düzenleyerek ve ders vererek bu sanatları tanıtmaya çalışıyor.

Gönültaş: ‘’Bir toplumun kendi sanatını, kültürünü,  geleneklerini, bilmesi çok önemli. Bu sanatlar Türklerin öz sanatı olup İslamiyet’in gelişiyle birlikte son halini almıştır. Geleneksel sanatlarımıza sahip çıkalım’’.

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: UĞUR FARUK YILDIZ-GÜLŞAH YILDIZ

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam