Warning: imagecreatefromjpeg(/var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/../dosyalar/gorsel/http-www-gazetetunaydin-com-images-haberler-galatada-bir-mevlevihane-jpg.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 44

Warning: imagesx() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 3

Warning: imagesy() expects parameter 1 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 4

Warning: Division by zero in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 11

Warning: imagecopyresampled() expects parameter 2 to be resource, bool given in /var/www/vhosts/tunaydingazetesi.com/httpdocs/_efsanfit/fonksiyon.php on line 28
Galatada Bir Mevlevihane - Tünaydın Gazetesi
SON DAKİKA
reklam
reklam

Galatada Bir Mevlevihane

Eklenme Tarihi: 24 Aralık 2017, Pazar - 19:00   Okunma Sayısı: 166571

-Hz.Mevlana
 

Tam da bu söz aslında bizim bu gezimizi anlatır. İnsanların hayatlarında doğru insanlar bulması zordur. Gazete yazarlarımızdan Cengiz Baysu ile yolumuzun düştüğü Galata Mevlevihanesi’nden sizlere bahsedeceğim.


Mevlevilik, Mevlana’nın hümanist düşüncesinin bir ürünüdür. Osmanlı zamanında özellikle kentlerde gelişen Mevlevilik bugün dahi etkisini sürdüren bir tasavvuf ekolüdür. Mevlana’nın 

 

“Dinle neyden ki hikâye etmede / Ayrılıklardan şikâyet etmede” beyti, onun tasavvuf düşüncesini açıklar. Vatanından koparılan saz bitkisinden ney çalgısı yapılır. Gurbete düşen saz bitkisi neye dönüşünce hüznünden inler. 

 

İnsanın asıl vatanı ise manevi dünyadır. Buradan ayrılan insan, tıpkı saz bitkisi gibi gurbete düşmüştür. Gurbet, Mevlevilikte “şeb-i arus” yani “düğün gecesi” diye adlandırılan ölümle sona erer. Bu sebepledir ki, mevlevihanenin yanındaki mezarlığa “hamuşan” yani sessizler adı verilir. Tasavvuf, divan edebiyatını derinden etkileyen bir düşünce sistemi olmakla beraber Klasik Türk Edebiyatı’nın yapı taşlarından biridir.

Osmanlı İmparatorlu döneminde Mevlevilik

Mevlevilik, 14’üncü yüzyılda Anadolu'da Kütahya, Edirne, Afyon gibi önemli merkezlerde örgütlenerek bir tarikat olarak etkin olmuştur. 1453’te İstanbul'un fethiyle başlayan yeni dönemde siyasi ortama uygun olarak Osmanlı Devleti içine girmesi yani İstanbul'da kurum olarak yerleşmesi ve böylece gelişmesi gerekmekteydi.

Bu misyon hareketi Sultan II. Bayezid döneminde 1491’de dönemin devlet ricalinden İskender Paşa'nın Galata sırtlarındaki av köşkünde Divane (Semai) Mehmed Çelebi tarafından Galata Mevlevihanesi'nin kurulmasıyla olmuştur. Halk arasında Kulukapısı Mevlevihanesi, Galip Dede Dergâhı olarak da bilinen ve İstanbul'un ilk mevlevihanesi olan Galata Mevlevihanesi'nin kurulması ile İstanbul'da Mevleviliğin kurumsallaşması Osmanlı toprakları içinde Balkanlar ve Akdeniz coğrafyasında hızla yayılmasına ve yapılanmasını sağlamıştır.

Bu yeni dönemde Mevlevilik, İstanbul Mevlevihanelerinde ve devlet yönetiminde söz sahibi olmaya başlamış, Anadolu Mevleviliğinden farklı olarak payitahta özgü Mevlevi kültürü oluşmuştur. Mevleviliğin kurumsal yapılanması içinde Mevlevi tekkeleri Konya'daki "çelebilik makamı" tarafından atanan şeyhlerle yürütülmüştür.

İlk dönemlerde İstanbul'daki Mevlevihane şeyhleri, daha önce Anadolu ve Rumeli'de meşihat görevi üstlenmiş şeyhler arasından atanırken, posta geçen bu şeyhler sadece meşihat süresince faal olabilmişler, kendi halifelerini yetiştiremediklerinden kültürel bir devamlılık sağlanamamıştır. Farklı kültürlerden gelen her şeyhlerin farklı üslubu birbirini izlemiştir.

Bu atama sistemi İstanbul'a özgü Mevlevi kültürünün doğuşunu geciktirse de imparatorluk merkezi ile taşra arasında iletişimi sağlamış, nüfuzlu şeyh ailelerinin ortaya çıkmasını önleyerek çelebilik makamı ve siyasi otorite açısından avantaj oluşturmuştur .


 İstanbul Mevleviliği

17’nci yüzyılın ilk çeyreğinde Galata Mevlevihanesi postnişini Furuncuzade Sırrı Abdi Dede'nin meşihatının Bostan Çelebi (ö.1630) tarafından kaldırılması ile Galata Mevlevihanesi'nden ayrılan Abdi Dede'nin Kasımpaşa Mevlevihanesi'ni kurması, kendinden sonra da tekkenin ailesine mensup şeyhler tarafından yönetilmesiyle İstanbul'daki ilk "şeyh aileleri" dönemi başlamıştır.

Kasımpaşa Mevlevihanesi'nde başlayan bu sistem Galata Mevlevihanesi'nde Gavsi Ahmed Dede ailesi, Beşiktaş Mevlevihanesi'nde Eyyubi Mehmed Dede ailesi, Üsküdar Mevlevihanesi'nde Abdullah Necip Dede ailesi ve en derin iz bırakan Yenikapı Mevlevihanesi Ebubekir Dede ailesi ile gerçekleşmiştir.

17’nci yüzyıldan 20’nci yüzyıl başına kadar geçen dönem içinde şeyh aileleri kendi kültürünü yerleştirmiştir. Şeyh ailelerinin 17’nci yüzyıldan itibaren aşamalı olarak nüfuz kazanması ve modernleşme yanlısı bir politika izleyerek Osmanlı Sarayı'nın desteğini arkalarına almaları Konya'daki çelebilik makamını adeta bir tasdik merciine indirgemiştir.

Kültürel açıdan ise İstanbul'un gündelik hayatıyla yoğrularak rafine bir Mevlevi estetiğinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Şeyh Galip, İsmail Dede Efendi gibi kıymetli

şahısların yetişmesinde, bu kültürel zeminin payı büyük olmuştur.

Mevlevilerin devlet içinde aktif olarak görünmeleri kendisi de Mevlevi olan III. Selim'in 1789’da tahta geçmesiyle başlamıştır. Bu dönemle Osmanlı içindeki modernleşme ve Batılılaşma uygulamalarının yapılanmasında Mevlevileri ön plana çıktığı görülmektedir. Sultan III. Selim'in dostu olan divan şairi Şeyh Galib'in 1790’da Galata Mevlevihanesi postnişini olarak atanmasından vefat ettiği 1798 (H.1213) yılına kadarki dönemde Mevlevihane altın devrini yaşamıştır.

19’uncu yüzyılda Yenikapı Mevlevihanesi'nin özgür fikirlerin tartışıldığı modernleşme yanlısı bir kuruma dönüştüğünü görmekteyiz. Öyle ki, Tanzimat'ın iki büyük sadrazamı Keçecizade Fuat Paşa ve Ali Paşa, Yenikapı Mevlevihaneleri muhiplerindendir.

I. Meşrutiyet'in ilk tartışıldığı yer yine Yenikapı Mevlevihanesi olmuş, Yeni Osmanlılar hareketi içinde yer alan postnişin Osman Selahaddin Dede, diğer anayasacı aydınlar gibi V. Murad'ı desteklediğinden Yenikapı Mevlevihanesi Sultan II. Abdülhamit tarafından sürekli gözaltında tutulmuştur.

Birinci Dünya Savaşı sırasında çelebilik makamında olan Veled Çelebi'nin önderliğinde kurulan "Mücahidin-i Mevleviyye" alayına Veled Çelebi komutan tayin edilmiş, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Abdulbaki de binbaşı rütbesiyle bu alayın kumandan vekili olmuştur. Veled Çelebi, 1908 yılından Çelebilik makamına atandığı 1910 yılına kadar Galata Mevlevihanesi potnişinliğine vekâlet etmiş olup Cumhuriyetin kurulmasından sonra da İzbudak soyadını alarak Türk Dil Kurumu'nun kurucuları arasında bulunmasının yanı sıra uzun süre milletvekili olarak kalmış ve Türk kültürüne büyük hizmetlerde bulunmuştur.

Sonuç olarak; 1491’de Galata Mevlevihanesi'nin kurulmasından 1925’te tekkelerin kapatılmasına kadar geçen süre içinde İstanbul Mevlevihaneleri özellikle şeyh ailelerinin oluşmasıyla devlet ricali içinde etkin olmuş, her ne kadar Konya Çelebilik merkezli görünse de İstanbul Mevleviliği, Mevleviliğin gelişiminde ve devlet içinde söz sahibi olmasıyla ön plana çıkmıştır.


Galata Mevlevihanesi Müzesi İstanbul1975 yılında müze olarak hizmete açılmış olan Galata Mevlevihanesi diğer adıyla Kulekapı Mevlevihanesi, devrinin kültürünü ve sanatını yansıtan kurumlardan biridir. Yüzyıllar boyunca musiki ile bilimi bir arada kaynaştıran mevlevihanelerin Türk kültürüne etkileri büyük olmuştur.

Mevlevihanelerin çevresinde toplanan pek çok kişi güzel sanatların pek çok dalında öğrenim görmüş ve bilimsel alanda kendilerinden uzun uzun söz ettirmişlerdir. Beyoğlu semtinde Yüksekkaldırım'a inen yokuşun başında yer alan Mevlevihane, İstanbul'un en eski mevlevihanesidir.
II. Sultan Beyazıd Devrinin beylerbeyi olan İskender Paşa'nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa edilmiştir. İlk şeyhi de Mehmed Semâ-i Çelebi'dir. Mevlevihane Sultan III. Mustafa zamanında (1766) yangın geçirmiş ise de aynı sultan zamanında bugün ayakta olan mevlevihane yaptırılmıştır.
Bina daha sonraki yıllarda Sultan III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit zamanlarında onarım görmüştür. Faaliyetini 1925 yılına kadar sürdüren mevlevihane 1967-1972 yılları arasında tekrar onarılmıştır.
Külliye halinde inşa edilmiş olan mevlevihane; semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi ve hünkâr mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve hazineden oluşmaktadır.

Müzenin Bölümleri
a)Semahane (Giriş); 
Galipdede Caddesi üzerindeki Semahane’nin Cümle Kapısı’ndan girilip orta avluya vardığınızda sizi mermer döşemeli yoldan girilen Semahane binası karşılar. Üzerinde Sultan Abdülmecit dönemine ait onarıma işaret eden kapıdan girdiğinizde ceviz ağacından döşemeli Sema alanı karşınıza çıkar. Divan Edebiyatı Müzesi döneminde bu alanın etrafına yerleştirilen ve mekânın bütünlüğünü bozan vitrinler son restorasyonlarda kaldırılarak özgün mimari doku ortaya çıkarılmıştır.

Duvar ve tavanda bulunan kalem işlerinin temizliği yapılmış, tavanın ortasında bulunan sonradan getirilip yerleştirilen buraya statik açıdan uygun olmayan Sultan Abdülmecit türbesi avizesi iade edilmiştir. Sol tarafta Bacılar Dairesi adı verilen Kadınlar Maksuresi, üst katlarda ise mahfiller görülmektedir.


b)Derviş Odaları (Alt kat) Sergilemesi; 
Müzenin ana konusu Derviş odalarında anlatılmaktadır. Sufilik ve tarikatlar ile başlanarak bu bölüm Son Mevleviler konusuyla ile sona ermektedir.
Gezi sırasına göre; Soldan ilk oda buluntular, ikinci oda teber, keşkülü fukara, mütteka, nefir ve tac-ı şerif gibi tarikat eşyaları, üçüncü oda Matbah-ı Şerif, dördüncü odada Mevlevi kıyafetleri ve Galata Mevlevihanesi tarihçesi, anlatılarak özgün bağdadi duvar dokusu görülmektedir.
Orta holün karşısındaki beşinci oda Mesnevi, orta holün sağ tarafındaki odalarda, oda vitrinler şeklinde Derviş odaları canlandırılmıştır. Altıncı oda Mevlevilik ve Edebiyat, yedinci oda Mevlevilikte İbadet ve zikir, sekizinci oda Mevlevilik ve Tekke Musikisi, dokuzuncu oda Mevlevilik ve Güzel Sanatlar sergilemesinden sonra onuncu odada Mevlevi Dedesi önünde bir semazen figürünün görüleceği hologram gösterisi mevcuttur.

Onbirinci ve son oda ise “Son Mevleviler” konuludur.
Derviş odalarının orta meydanında vitrin içinde gülabdan ve kandil sergilemeleriyle, oturma grupları, Müzenin tarihinin anlatıldığı sinevizyon gösterisi; mekanın duvarlarında hat levhaları, Mevlevihane’nin eski fotoğrafları, Türkiye ve Dünya Mevlevihaneleri haritaları mevcuttur.
c)Mahfiller (Üst Kat);
Semahane’nin mihrap hariç üç bir yanını çevreleyen ve Sema alanına bakan mahfillerde Müze koleksiyonundaki diğer eserler sergilenmektedir. Soldan başlayarak üst kat arka oda ve mahfillerde sırasıyla; Mustafa Düzgünman ve Ebru sergisi, Hat Sanatı sergisi, Hilye-i Şerif levhaları sergisi, Mıtrıb Maksuresi’nden geçilerek sağ bölümde Çelebi Mahfili, Hünkâr Mahfili ve devamında Mehter ve Müzik aletleri sergilemeleri görülebilir. 
Osmanlı döneminde yabancıların Mevlevihaneyi ziyaretlerinde Sema törenlerini izlediği bölüm olan Ecnebiler Mahfili duvarları Adolphe Jean-Baptiste Bayot,Emedeo Preziosi’nin Galata Mevlevihanesi’ni resmettikleri gravürleri ve Hans Christian Andersen’in Mevlevihaneyi ziyaretinden sonra izlenimleri bulunmaktadır.

Türbeler

Şeyh Galib Türbesi; 19’uncu yüzyıl başlarında Halet Said Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kare planlıdır. İçinde mevlevihanede şeyhlik yapmış olan Mehmed Ruhi, Hüseyin, İsa Selim Efendiler ile Mesneviyi ilk şerh eden Şarih-i İsmail Ankaravî ve Şeyh Galib Efendi gömülüdür.

Halet Said Efendi Türbesi; diğer türbe ile aynı tarihte yapılmıştır. Kare planlıdır. İçinde Şeyh Kudretullah, Ataullah Efendiler ile Halet Said Efendi ve Ubeydullah Efendi'nin eşi Emine Esma Hanım gömülüdür. Sebil ve Muvakkithane girişin sağında yer almaktadır. Kâgir olan yapı 19’uncu yüzyıl başlarında inşa edilmiştir.

Kütüphane; Halet Said Efendi tarafından yaptırılmıştır. Muvakkithane'nin üst katında yer alır. İçinde 3455 cilt kitap bulunmaktadır. Hâzire (Mezarlık) Mevlevihanede şeyhlik yapmış olanlarla, eşleri, kudümzenler, neyzenler, divan sahibi şairler gömülüdür.

Ayrıca Humbaracı Ahmed Paşa'nın, Türkiye'de ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika'nın, ünlü bestekâr Vardakosta Seyyid Ahmed Ağa'nın, Nayi Osman Dede'nin ve Tepedelenli Ali Paşa'nın aile efradının mezarları bulunmaktadır.

 Mezar taşları yazı ve süslemeler açısından da çok değerlidir.

BAŞAK ERTEKİN

Editör: BASAK ERTEKIN

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam